İşçilerin Tarihi
1970 e vardığımızda sendikal hareket ve iktidar arasındaki manzara şöyleydi: Birkaç yıldan beri Türk-İş (Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu) konfederal (üst) yönetimi, patronlar ve Süleyman Demirel in yönetimindeki AP (Adalet Partisi) hükümeti, 1967 de kurulduğundan beri gittikçe güçlenen ve etkisi Marmara Denizinin eteklerinin çok ötesine yayılan DİSK...
Söz / Sözün Özü
Sözleşmek. Konuşmak. Söyleşmek. Yazmak. Yayınlamak : Tarihe, kendi tarihimize bir iz bırakmak. Bir katkıda bulunmak. Ana, baba, hala, teyze, amca, dayı, nene, dede ve benzeri büyüklerimizle söyleşiler yapmak : -Sözün gösterilmesi- için onları söyleşi yaparken kamerayla ölümsüzleştirmek. Evet Sözlü Tarihi canlandırmak. Sözlü Tarih?in olanaklarından en iyi biçimde yararlanmak mümkün.
İşçi Sınıfı
Var mı(ydı)? Yok mu(ydu)? Uzun çok uzun yıllar tartışması yapıldı: Osmanlı İmparatorluğu?nda ve hemen sonrasında Türkiye Cumhuriyeti de işçi sınıfı var mıydı? Yok muydu? İşçi Hareketi Tarihi konusuna 1960?ların ortasından beri merak, hem de ne merak, sardığım için o tarihten beri bu konu beni de birinci derecede ilgilendirdi.
Değerler Rabbi
İnsan doğayla ayrımını algıladığı andan itibaren algısıyla algıladığı arasında bir bağın olduğunu sezer. İlk elden duyusal bilinç düzeyinde de olsa bunun nedenlerini, gördüklerinin gerisinde neyin var olduğunun arayışına da başlamış olur. Algının kendisi bir üçlemenin birliğidir: algılanan, algılayan ve algı. Algı, şiddeti ve biçimi ne...
Eski bir yanardağı Aborijin hikayesi
Uzun zaman önce, Avustralya?nın güneydoğusuna dört dev yaratık gelmiş. Üçü, kıtanın diğer bölgelerine yürüyüp gitmiş ancak biri yere çömelmiş. Vücudu, Budj Bim adındaki bir yanardağa, dişleri ise yanardağın lavlarına dönüşmüş. Günümüzde bilim insanları, bölgedeki Aborjin Gunditjmara halkı tarafından anlatılan bu masalın aslında geçmişe dayanan bazı temelleri olabileceğini düşünüyor.
Kötülüğün Sıradanlığı
Okullardaki tarih kitaplarının içeriğini hatırlayın; eğitim süreci içinde size öğretilen tarih sanat tarihi ya da bilim tarihi değil, ağırlıklı olarak savaş tarihidir. İnsanlık tarihi gerçekten de büyük savaşlar ve katliamlarla doludur. İnsanlığın tuttuğu kayıtların atılım yapması dolayısıyla yirminci yüzyıl içinde yer alan bu korkunç şiddet olaylarına daha detaylı olarak tanıklık etmekteyiz.
KAOTİKA
-En parlak yıldızlar en büyük kaostan doğar- (Nietzsche.) Evrende var olan her şey olduğu haliyle kendini ortaya koyuş biçimi olarak bir ifadedir, bu haliyle kendinde nasılsa öyledir. İnsan dışındaki her varlık verili haliyle zorunlu-doğal yasalılığın hükmü altındadır. Görünüşler her ne kadar değişiyor olsa da yasalılık değişmeden kalır.
Türk ulusunu Araplaştırma projesi
Amerikalı ünlü siyaset bilimci Samuel P. Huntington 1996 da yayınlanan kötü şöhretli kitabı -Uygarlıklar Çatışması: Dünya Düzeninin Yeniden-İnşası-nda dünyayı şu dokuz uygarlık kümesi arasında paylaştırır: Batı, Latin Amerika, Afrika, İslami, Çini (Sinic), Hindu, Ortodoks, Budist ve Japon. Huntington a göre dört ülke ise, son tahlilde bu kümelerden birinde yer...
Güney Afrika daki mağarada 170.000 yıllık küllerde bulunan kömürleşmiş parçalar, şimdiye kadar bilinen en eski pişirilmiş kök sebzeleri çıktı. Bulgular, gerçek -paleo diyetin- modern patateslere benzer şekilde karbonhidrat bakımından zengin birçok kavrulmuş sebzeyi içerdiğini gösteriyor. Araştırma lideri Lyn Wadley, Bence insanlar karbonhidratlar ve proteinlerin bir...
Çok yıllar önce, bir Western filmi görmüştüm. Yine kızgın öğle sıcağı, ki sanki yerden buharlar çıkıyor. Kasaba bomboş. Sokakta hiç kimse yok... Bir adam, trenden iniyor, belinde iki tabanca, belalının teki... Belli ki silahlar patlayacak. Evlerin pencerelerinden sokak dikizleniyor, adam dümdüz yürüyor otele, ses olarak yalnızca kovboyun mahmuzları şıngırdıyor. Tam bir ölüm sessizliği, biraz sonra silahlar konuşacak gibi... Şimdi ben de adımlarımın sesini duyuyorum, belimde de iki tabanca var, gözlerim sağda solda vuracak adam arıyor, biri çıksa karşıma, alnından tek kurşun, tamam... ...Devamı.»
Depremden sonra... Perişan, yaralıyız. Tren hazır bizi bekliyor, biz de hazırız... Aklımız, okul yıkıntıları altında arkadaşlarımızı öylece bırakıp gitme acısıyla bulanık, sevinemiyoruz... Savaşta bozguna uğramış, çok can kaybetmiş bir ordu gibi savaş alanından kaçıyoruz. Tren acı çığlıklarını bizim için savuracak! ...Devamı.»
26 aralıkta akşam yemeği pişmemiş. Üst üste iki mütalaa yapıp yemek yiyor, koğuşlara gidiyoruz... koğuşta her akşam yaşanan şamata nöbetçi subay gelince bitiyor. Herkes yataklara dalıyor. Koğuşlarımız uzun. Tavanı yok, çatı iki yana eğimli. Sobalar yanıyor sabaha kadar. Gece nöbet tutan öğrenci kömür atıyor. ...Devamı.»
Yanıma birkaç ders kitabı aldım, heyecanla bekliyorum, başıma neler geleceğini bilmeden. Kim bilebilirdi ki! Bahtiyar babam (yani amcam), bankadan izin alıp beni götüremez. Tek başıma gitmek zorundayım. Sivas'a gitmekte olan birine emanet eder beni. Sivas'a kadardır tren. Tren biletimi almama yardım eder, emanet edildiğim kişi. Bir daha görünmez. Başımın çaresine bakmak zorundayım... ...Devamı.»
İlk okul son sınıftayım. Amcamın çalıştığı bankada mMemurlardan biri "Bahtiyar efendi Cemil'i nerede okutacaksın?" diyor. Amcamın fikri yok, bilemiyor. "Erzincan Askeri okuluna gönder..." Nimetlerini sayıyor: Her gün üç öğün yemek, yeni elbiseler, ayakkabılar, her şey bedava! Hevesleniyorum... ...Devamı.»
Dağda bir saray çağrışımı. Gitmeden önce masal! Kadir ağabeyim anlatırdı. Yabandomuzları inermiş bahçelere... Çalılıklar içinde bir vadi, yamaçta keçiyolu, aşagıda bağlar bahçeler... Böyle düşlerdim Dağsaray'ı. ...Devamı.»
Hiç duymamıştım adını. Bir gün geldi beni buldu. Hem de beş altı yaşımda... Sonbahar başlamıştı. Önce müthiş sancılar. Baş ağrısı, ateş... İskelet gibi kalmıştım, Öldürücü olduğunu bilmeden direndim... Tifo. Şimdi onu yazmak çocukluk çevreme ışık tutmak gibi geliyor... ...Devamı.»
Uçurtmanın ipi belimde... Meltem beni de uçurabilir miydi? Uçurtmayı ben yapmıştım. Renk, müzik, dans... Meltem... Ellerimde... Güzel, çok renkli bir çocukluk yaşadığımı düşünüyorum... ...Devamı.»
Gerçek annem, Ana dediğim Habibe idi. Kızlık adı Satı olan ve Mecitözünün Dağsaray köyünden Merzifon'a gelen gelin.... Komşu kadından öğrenmiştim gerçek anamın Habibe olduğunu. Ekmek fırını vardı avlusunda. Fırınının üstü hep ilgimi çekerdi; evde kullanımdan düşmüş ne kadar eşya varsa oraya atılırdı. Orada oynayabileceğim bir şeyler bulabileceğimi düşünür, fırsat buldum mu üstüne çıkardım. Anamın evine gelip orada oynamak hoşuma giderdi. ...Devamı.»
Çocukluğumda Merzifon'un kışları çok karlı ve soğuk geçer, karlar aylarca kırlık yerlerde erimez, kat kat birikir... Sevinirdik kızak kayacağız diye. Akşam erken olur, yemekten uykuya değin, elimizde gazyağı yakan camlı fenerlerle, komşulara oturmaya gider, masallar, meseller, kış öyküleri ile çay içer, pestil, küme yer, evlerimize dönerdik... ...Devamı.»
Satı anam babamın annesi olur, ona herkes Satı ana derdi. Bahtiyar babamın evinde yaşardı ve çocukluğumun en önemli kişisiydi. Onu hep yaşlanmış, bastonla yürüyebilen, gözleri iyi göremeyen bir ihtiyar olarak anımsarım. Merzifon'un Sarı köyünden Hüseyin ağanın kardeşiydi. Dedem Haydar ağanın ilk karısı Sarı köylü Satı! Satıanam! Kendimi bildim bileli öz annem gibi yanımda olmuştu. ...Devamı.»
Farkında olmadan yıldızlar aydınlatmış yaşamımı.... Belleğimdeki aralıklı pırıltılar, şimdi çok uzaklarda kalan o yıldızlardan mı?.... Binnaz ablam... Çocukluğumun en güzeli.... ...Devamı.»
Farkında olmadan yıldızlar aydınlatmış yaşamımı.... Belleğimdeki aralıklı pırıltılar, şimdi çok uzaklarda kalan o yıldızlardan mı?.... Cemal'le ilk okulun... Son iki sınıfını... Beraber okuduk... ...Devamı.»
Yaşamaya cesaret bile edilemeyen ama belleklerimizin derinliklerinde düğümlenip kalan ilk aşklar, gençlikte yaşanırken parçalanmış aşkların, çekirdeği mi? Bir tohum mu? O çekirdekten doğan aşklar, aynı kaderi mi paylaşır? ...Devamı.»
Çocukluk çok güzel, çaresiz... Zayıfsın, bilincin yerine oturmamış. Güçsüz bedenini ve oluşmakta olan kişiliğini koruyacaksın... Acımasızsın... Her yaptığında haklısın, öyle sanıyorsun... Yaşlılıkta... Doğru olmadığını görüyorsun... Artık çok uzaklardalar... Yine çaresizsin... İçinden bir ses öneriyor: "Şimdi bir şeyler yapabilirsin zamanında elini uzatamadıklarına!..." ...Devamı.»
Çocukluk çok güzel, çaresiz... Zayıfsın, bilincin yerine oturmamış. Güçsüz bedenini ve oluşmakta olan kişiliğini koruyacaksın... Acımasızsın... Her yaptığında haklısın, öyle sanıyorsun... Yaşlılıkta... Doğru olmadığını görüyorsun... Artık çok uzaklardalar... Yine çaresizsin... İçinden bir ses öneriyor: "Şimdi bir şeyler yapabilirsin zamanında elini uzatamadıklarına!..." ...Devamı.»
Çocukluk çok güzel, çaresiz... Zayıfsın, bilincin yerine oturmamış. Güçsüz bedenini ve oluşmakta olan kişiliğini koruyacaksın... Acımasızsın... Her yaptığında haklısın, öyle sanıyorsun... Yaşlılıkta... Doğru olmadığını görüyorsun... Artık çok uzaklardalar... Yine çaresizsin... İçinden bir ses öneriyor: "Şimdi bir şeyler yapabilirsin zamanında elini uzatamadıklarına!..." ...Devamı.»