|
|
İşçi SınıfıKategori: Ayorum Güncel | 1 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 01 Mayıs 2020 07:54:28 Var mı(ydı)? Yok mu(ydu)? Uzun çok uzun yıllar tartışması yapıldı: Osmanlı İmparatorluğu’nda ve hemen sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’de işçi sınıfı var mıydı? Yok muydu? İşçi Hareketi Tarihi konusuna 1960’ların ortasından beri merak, hem de ne merak, sardığım için o tarihten beri bu konu beni de birinci derecede ilgilendirdi. Ve ilgilendiriyor günümüzde de. Merak edişim basit bir saptamadan kaynaklandı: Çorabın, kunduranın, çantanın, göz yaşının tarihi olduğuna göre işçilerin de bir TARİHİ OLMALI.
Evet işçilerin de bir tarihi var. 1960’larda Türkiye’de siyaset sahnesinde ve hele Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) çatısı altında mesele çok konuşuluyordu. Hatta kimi aritmetiksel ama fazla ütopik ve kitlelerden kopuk hesaplar sonrasında belki on, belki yirmi yıl sonra işçi sınıfının iktidarı alması bile hesaplanıyordu. Gençlik işte. Ama yine de ve o an için haksız sayılmazdık: Çünkü Türkiye’de işçi sınıfı hareket halindeydi: Türkiye İşçi Partisi (TİP) ilerici sendikacılarca kurulmuş, neredeyse hemen sonra yine ilerici sendikacılarca Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasonu yaratılmış ve DİSK işçi dünyasında hakiki bir çekim merkezi biçimine kısa zamanda dönüşmüştü. Tamam işte iktidara yürüyüş başlamıştı: “Bayrak yakında Millet Meclisi’nin göbeğine dikilecekti!”... Güzel. Peki bu işin başlangıç tarihi var mıydı? Bir zaman çetveli? Grevlerin, sendikalaşmanın ortaya çıkmasının tarihi geçmişi? Meçhul veya meçhule yakın. Çünkü o güne kadar kimsenin aklına işçi hareketi tarihini derinlemesine araştırmak, yazmak, okumak ve okutmak gelmemişti. Bir-iki istisnayı saymıyorum, kusura bakmasınlar. Tarih deyip geçmemeli. Hele böylesi bir tarih. Başladık kara kuyuya inmeye. O günlerdeki olanaklar ölçüsünde çok az sayıda var olan kitap, dergi, gazete ve yayınlarla yetinmek zorundaydık... Zaman geçti. Konuya yeni bir tartışma daha eklendi: İşçilere tarihi süreç içinde kimi haklar tanınmıştı. İyi. Bu haklar iktidarın bir lütfu muydu? İşçilerin mücadelesi sonucunda mı elde edilmişti? Çoğunluk, bilim kadın ve adamları içindeki çoğunluk, bu hakların iktidarın bir lütfu olduğu kanısındaydı. Bu yaklaşım araştırmalarımda bulduklarımla çelişiyordu. Kaynak taramaları, okumalar ve geçmiş yılların sendikacı, işçi ve emekçi ve siyasetcileriyle yaptığım söyleşiler sonrasında bu hakların işçilerin kararlı, düzenli, inançlı ve aralıksız mücadeleleriyle tanındığı sonucuna ulaşmıştım. Elbette bu hakların tanındığı dönemlerdeki iktidar(lar)ın işçileri koruyucu rölünü es geçmiyordum. “Vay sen nasolur da öyle bir sav (hipotez) ileri sürersin” eleştirileri başladı. Kimi SBF’den eski öğrencim, ve birkaç bilim adamı ile tartışmamız böyle başladı. Sürdü. Makalelere ve kitaplara yansıdı. Toplumsal Tarihimizin eksik kalmış bir kolu oluşuyordu... Kendi payıma bu alanda yayınladıklarımın hepsini sıralamayacağım, ama bir tanesini de anmadan geçmeyeyim: İşçi Tarihine Bakmak (TÜSTAV, Sosyal Tarih Yayınları, İstanbul, 2007). Biz bunları ve başka şeyleri tartışırken patronlar bizi beklemediler. Ne ülkemizde ne dışarıda: Kapitalizm yeni bir biçim ve boyut kazandı. Bilim dünyasındaki ve medyadaki taraftarları “işçi sınıfı dağıldı, yok oldu” ve benzeri çarpıcı iddialar ileri sürdüler... Zaman geçti. Bugünlere geldik. Şöyle bir bakalım: İşçi sınıfı var mı? Yok mu? Tartışması sürüyor. Ama bir şey var ki hiç değişmedi: Sömürü hâlâ devam ediyor. Hatta kimi açıdan daha da arttı: Madem ki son yıllarda işçilerin kazanılmış haklarından emeklilik, çalışma süresi, yıllık ücretli izin vb patronların ve onların güdümündeki iktidarların saldırısına uğradı. Uğruyor. Sınıf savaşını eskiden olduğu gibi bugün de yürüten patronlar ve iktidarlarıdır. Bu da değişmedi. Günümüz işçileri ve sendikaları bir kez daha savunma eylemleri yürütmek durumunda. Evet günümüzün çalışanları, emekçileri, işçileri, ücretlileri, belki artık 19. Yüzyıldaki ve/veya 20. Yüzyıldaki gibi mavi tulumlarını takıp takıştırıp, hep bir örnek, iş başı yapmıyor. Belki çoğu bundan daha yirmi veya otuz yıl önce reklamını yapmak/yaptırmak için beleş dağıtılan, kimsenin giymek istemedği “markaların” mont, gömlek, tişört, pantolon, pabuç vesairesiyle giyinip kuşanıyorlar. Giyim kuşamda güya “farklılar”. (Oysa süreç içinde aynı “markadan” giyinenler o “markanın takımı” biçimine dönüştü. Bu da ayrı bir toplumsal vaka. Özel biçimde incelenmeyi gerektiren.) Belki hepsi topluca, birlikte aynı lokanta veya kahvelere gitmiyorlar. Ama hepsi aynı işyerinde çalışıyor ve hepsi aynı zaman dilimi içinde ve yine eskiden olduğu gibi ve kimi zaman belki biraz daha fazla oranda sömürülüyorlar. “Artı-değer” yaratıyor ve sömürülüyorlar. Daha beteri bireyselleşme, bendünyanınmerkeziyim yaklaşımı kimi ülkede, kimi işyerinde o kadar aldı başını gitti ki emekçiler arasında toplumsal dayanışma sıfıra yaklaştı. Elbette her yerde her ülkede böyle benzer, birbirinin aynısı bir gelişme olmadı. Ama gidiş bu yönde. Bana inanmıyabilirsiniz ama ne olur STAN NEUMANN’ın LE TEMPS DES OUVRİERS başlığını taşıyan her biri altmış dakikadan oluşan dört bölümlük belgeselini kaçırmayın. Fransa ve Almanya ortak kamu televizyon kanalı ARTE geçen Salı gecesi dördünü birden yayınladı. Meraklıları için belgesel daha birkaç gün ARTE’nin replay tarafından izlenebilir. Kaçırmayın. Kaçırırsanız merak etmeyin ARTE EDİTİONS belgeseli DVD olarak sunuyor. Çekinmeden satın alabilirsiniz. Biraz daha zamanınız olursa belgeselin önemli ölçüde esinlendiği ve konusunda artık bir klasik olan EDWARD P. THOMPSON’un kitabını orijinalinden okumalısınız: The Making of the English Working Class. Fransızcasını Seuil’ün Points koleksiyonundan okumak mümkün : La Formation de la classe ouvrière anglaise, 1216 sayfa ve sadece 14,50 öro. Önümüzdeki günlerin daha iyi “okunabilmesi” için mutlaka okunmalı. Veya yenien okunmalı. Bir Mayıs’ınız kutlu olsun! Yarınlara umutla.
YorumlarMustafa
{ 02 Mayıs 2020 10:01:43 }
İşçi sınıfının olmadığını (Osmanlı'da) iddia eden sözde sendikacılar oldu ve işçi sendikasında ücret alıp çalışırken işçilerin aslında var olmadıklarını iddia ettiler absürd bir durum. İşçi sınıfı tarihi hakkında yazdıklarınız şimdi dahada değerli bunlara atıf yapılmadan bu konuda çalışmak zor.
Diğer Sayfalar: 1.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|