Çocukluğumda Merzifon'un kışları çok karlı ve soğuk geçer, karlar aylarca kırlık yerlerde erimez, kat kat birikir... Sevinirdik kızak kayacağız diye. Akşam erken olur, yemekten uykuya değin, elimizde gazyağı yakan camlı fenerlerle, komşulara oturmaya gider, masallar, meseller, kış öyküleri ile çay içer, pestil, küme yer, evlerimize dönerdik...
KIŞ ÖYKÜLERİ
Bir haber geldi,
Sarı Köyden
Hüseyin dayı ölmüş...
Bahtiyar babam
Bir eşek buldu
Çay şeker gibi
Şeyler alındı
Heybenin gözleri dolu.
Yola çıktık.
Beş kilometre yol,
Zemheri'deyiz
Ocak ayı.
Kar kış dondurucu.
Sıkıca giydirdiler
Yürüyoruz...
Bütün ova karlar içinde.
Samadolu köyüne varmadan
Yoruldum ve üşüdüm.
Satı anam,
''Bahtiyar heybenin bir gözünü boşalt'', dedi.
Her şey bir gözde toplandı
Beni de diğer göze koydular.
Başım boğazım sarılı.
Her yer beyaz
Çok soğuk...
Merzifon'da kış
Kar fırtınaları içinde geçerdi.
Sarı köye yaklaştık, dediler,
İki üç köylüye rastladık.
Sağ tarfımızda yolun kenarındalar,
Yerde köpek gibi bir hayvan var,
KURT'muş!
Kurt öyküleri dinlemiştim
Satı anamdan.
Kurda CANAVAR! Denirdi!.
Satı anamın kurt öykülerinden birini anımsarım:
'' Bir köylü köyüne dönmektedir,
Atına binmiş, sırtında yamçısı,
Başında külahı,
Boynunda atkı
Belinde kılıcı.
Hava buz gibi soğuk,
Henüz kararmamış.
Köyden çıktıktan bir süre sonra
Bir kurt sürüsüne rastlar.
Yolcunun çevresini sararlar.
Yolcu kılıcını çeker
Kurtları kılıçtan geçirir...
Kılıcını kınına sokar
Yoluna devam eder...
Hava kararır,
Köy görünmez henüz.
Yine kurtlar...
Kılıcına el atar,
Kılıç bir türlü çıkmaz kınından.
Kurtlar saldırmaya başlar.
Bütün gücü ile asılır kılıca,
Kılıç çıkmaz...
Kurtlar üzerine atlar,
Ayaklarından ve yamçısından çekiştirir.
Atttan düşürürler...
Parçalarlar yolcuyu...
Yolcu ilk kurt sürüsünü öldürdükten sonra
Kılıcını temizlemeden
Kınına sokmuş!.. ''
CANAVAR'ı köylülerin ayakları
Altında görünce inanamamıştım.
Köye götürüyorlardı.
Deynek bağlı bacakları üzerinde
Dimdik duruyor
Korkunç dişlerini göstererek...
Heykel gibi diktiler
Köy meydanına...
Geceleri kurtlar gelir diye korkardık...
Gece bir yere gideceksek
Camlı fenerimizi alırdık.
Adım attıça gölgelerimiz
Bir uzar, bir kısalır,
Lastik ayakkabılarımızın altında
Gıcırdayan karlar üzerinde.
Bazı geceler rüzgar uğuldar
Karları toz gibi savurur.
Özellikle tekke bahçesindeki
Kavakların uğultulu hışırtısı
Korkularımızı körükler...
Gece Piri Babanın uzaktan da olsa
Önünden yalnız geçemem,
Korkarım
Hortlaklar, cinler dolaşıyordur...
Satı Anamın anlattığı
Kurt, cin, peri, dev masalları
Doldururdu belleklerimizi.
Dünyaya masallar arasından bakardık...
Kış gelip kar yağmaya başladığında
Kar topu oynamayı, kızakla kaymayı
Düşünürdük...
Tekke içi meydanı, bizim sokak
Paşa Deresi'nin dik yamaçları
Önem kazanırdı
Kızaklarımızı çıkartır
Oralara giderdik çocuklarla...
Nerede yokuş varsa oradayız.
Birinci sırada Tekke İçi...
Küçük bir kızağım vardı,
Uydurma bir şey
Onu kaptığım gibi dışarı...
Piri Baba'nın yan tarafındaki
Yokuş uzun ve dikti,
Orada kayarken kızağın
Hızlandığı noktaya karları yığarak
Tümsek yapardık,
Kızak onun üzerinden
Havaya sıçrar, gürp diye
Düşer yoluna devam eder.
O tümseğin adı Gürpatan'dı.
Sıçrayınca kimi çocuklar düşer,
Düşene gülünür...
Kızak kayarken bacaklarımızı
Öne uzatarak oturur kayar,
Yada
Sol bacağımızın üstüne
Yan oturur, serbest kalan sağ bacakla
Sağa sola sallayarak dümen tutardık kayarken.
İkinci oturuşun bir de adı vardı,
Kolej biçimi kaymak...
Merzifon'daki Amerikan koleji
Öğretmenlerinin kayma biçiminden...
Bir süre soğuğu hissetmem kayarken,
Üşüdüğümün farkına varınca eve dönerim.
Soba yanmaktadır, karşısına oturup
Elimi ısıtmaya çalışırım
Ellerim öyle bir sızlamaya başlar ki
Dayanamam, çekerim ellerimi,
Canım çok yanar...
Satı anam ellerimi ılık suya sokturur
Yavaş yavaş ısınırım...
Sobanın üzerinde yemel pişmekte,
Tas kebap yapılıyor.
Önceden pişirilmiş etler
Sivri bakır tasa doldurulur,
Sobanın üzerindeki lengerin
Ortasına ters yerleştirilir,
Tasın etrafına da pirinçler konur
Yavaş yavaş birlikte pişirilir,
Tas kebabı olur...
Elim ayağım ısınınca
Yine tekke içine kaçarım, kaymaya...
Kızak kaymaya gittiğim en uzak yer
Paşa Deresinın bayırları.
Karlardan çok güzel ve uzun bir pist
Oluşturmuşlar, eğimli yamaçta.
Büyük, küçük çocuklar kızakların üzerinde
Şamata bayram gibi!..
Haydar ağabeyimin güzel bir kızağı var
Kendi kayar kimseye vermez.
Kar yok ama bizim Doğu sokakta buz var,
Kızağı habersiz aldım
Sokakta kayıyorum...
Benden yaşça büyük bir çocuk
Kayarken ve kızak yedekte
Yukarı çıkarken beni izliyor.
Tanıdığım biri değil.
Hiç görmemişim.
Ben bir kaç sefer kaydıktan sonra
Bir kez de ben kayabilir miyim? Diyor.
Veriyorum, kayıyor,
Yokuşun bittiği yerde yok oluyor.
Peşinden koşuyorum.
Yok!..
Şimdi ağabeyim bana ne der!?
Korkusuna kapılıyorum.
Ağabeyim okulda.
Eve gitmiyorum.
Bizim sokaktan biraz aşağıda
Ahmet amcalar var, onlara gidiyorum;
Ne yapacağımı da bilemiyorum...
Hava kararırken eve dönüyorum.
Ağabeyim kızmıyor, beni dövmüyor...
Bahar ayları geliyor,
Mezarlıkta bir cenazedeyiz.
Komşularımızdan Satılmış abi
Kızağı kaçıran oğlanı görmüş...
Cenazeye gelenler arasında.
Ağabeyime söylüyor,
Oğlanı sıkıştırıyorlar...
İnkar edemiyor.
Onunla birlikte gidip kızağı alıyorlar.
Çalınmış kızak aylar sonra geri geliyor...
Bahtiyar babm da meraklı kaymaya.
Onunla birlikte tahta merdiven
Üzerine oturup kayıyoruz
Buz tutmuş sokakta,
Geceleri...
Kışlar çok soğuk geçer ama
Eğlencesi de bitmezdi...
İyi görüşen komşular geceleri
Masallarla vakit geçirirler
Turşular, çaylar, meyveler, kümeler, pestiller...
Bazı gceler de birisinin evinde
Tel tel helva çekilir...
Her mevsimin tadını çıkartırdık!..
Toplumsal dayanışma içinde mutluyduk
Komşuların gelmesi
Bizim onlara gitmemiz
Biz çocuklara yaşamı
Bayrama çevirirdi...
Herkes paylaşmayı,
İkram etmeyi severdi...
**
Karlar erimeye başlar, Hıdırlık tepesinde sarı çiğdemler
Baş gösterir, güneşli pazar günleri
Çiğdem toplamaya giderdik...
Çiğdemler kışın bittiğini söyler,
Baharda başka öykülere yönelirdik.