|
Dağ Saray Köyünden - Anam HabibeKategori: Bir Ressamın Yaşamı | 1 Yorum | Yazan: Cemil Eren | 01 Haziran 2010 03:23:30 Gerçek annem, Ana dediğim Habibe idi. Kızlık adı Satı olan ve Mecitözünün Dağsaray köyünden Merzifon'a gelen gelin.... Komşu kadından öğrenmiştim gerçek anamın Habibe olduğunu. Ekmek fırını vardı avlusunda. Fırınının üstü hep ilgimi çekerdi; evde kullanımdan düşmüş ne kadar eşya varsa oraya atılırdı. Orada oynayabileceğim bir şeyler bulabileceğimi düşünür, fırsat buldum mu üstüne çıkardım. Anamın evine gelip orada oynamak hoşuma giderdi.
Dağ Saray deyince……… Mecitözü'nün bir dağ köyü, Büyük bir tepenin üzerine kurulmuş. Tepenin doruğunda, Top Çam derler, çok yaşlı çamlardan oluşan küçük bir çam ormanı, Köyden uzaklaştıkça, fındıklar ve sular arasında, Ulu Pınar, mesire yeri... Köyün içinden aşağılara indikçe, bahçeler, daha aşağıda da, üzüm bağları... Üzümler toplanınca köyün kıyısında, sıra sıra imbikler, rakı çeker... İmbikten taze damıtılmış sıcak sıcak, içilen ve kısa sürede, insanı çarpan, anasonsuz rakılar... Köyde düğünler!.. Oynanan semahlar, üç eteklerini savura savura dönen tazeler... Köyün ortasında Yunak, sular, sular!.. Bir yanda çamaşır yıkayan genç gelinler, diğer yarı kapalı mekanda, erkeklerini, oğullarını yıkayan kadınlar... Köy odasında, görünmeyen tabancaları bellerinde, bayramlaşma sohbeti yapan erkekler... Ve Semah resmi çizeceğim diye, dönmenin güzel ritmini kaçıran, bir Turfanda Ressam... ANAM HABIBE Dağsaray köyünden Kızlık adı Satı… Kente gelince Habibe olmuş… Köyde düğün olmuş mu? Baba evinde pek barınamamışlar Aynı sokakta ev almış, babam Borçlu, tapu yok… Alt katta iki, Üst katta bir oda Oturulabilir durumda Ahır, samanlık, kiler Geniş bir bahçe… Babamla anam ahırın Üstündeki kilerli odaya Yerleşmiş olmalılar Birkaç basamakla Çıkılan, bahçeden. Babam Savaşa Gitmeden mi doğmuş Büyük ağabeyim Haydar, Yoksa Seferberlikte mi? İki yıl sonra Kadir… Ben üçüncü oğlan çocuk… Dokuz ay kalmışım anamla. Amcama vermişler evlatlık… En eski anım, Bahtiyar amcamın evinde Emekleyerek gidiyorum Ocağın ateşine doğru… . Babamla beraberliklerimiz çok az: Bağdan gelirken çubuklar kesip Bana kağnı yapması, Eve gidişimiz, Çember çevirmek için Telden sürecek, At gibi koşmam da Çok eskilere uzanıyor… Babam aylarca kaybolur Hacı Bektaş’a gidermiş! Alevi Dedeleriyle dolaşır. Yolunu gözlerim günlerce… Benden sonra Zerrin doğmuş Aramız iki yaş… Uyusun diye Beşiğini sallarım Hava kararıncaya değin En küçük kardeşim Nermin’in. Bir pazar kahvaltıdayız Zerrin geldi telaşlı, Emmi, Nermin öldü!.. Koştuk anamın evine. Bir yaşını bile bulmamıştı... Anamın bir çocuğu daha oldu Kemal!.. Nasıl severdim onu!.. Yol vergisi on iki lira Altı çocuklulardan almıyorlar, Ödeyemeyenler hapishaneye!. Babam ikinci bir evlilik yapıyor, Düğün anamın evinde. Üst kattaki Oda hazırlandı onlara Ben niye çıkmıştım yukarı! Helva yemek için mi? Anam gelip aşağı indirdi... Bir süre sonra Başka eve çıktılar… Haydar ağabeyim ortaokulu bıraktı Kayseri iplik fabrikasında işçi... Kadir ağabeyim çalışkan Kitap parası bulunamıyor, Orta ikiden terk… Çakmakçıya çırak… Zerrin ancak ilk okulu bitirebildi. Anam çukurun içinde Mekik sallar… Kazandığı ne ki? Akşam üzerleri Dış kapının eşiğinde oturur, Elleri koynunda, Kimi bekler? Hava kararınca gitmeliyim… Sokak karanlık, korkarım Haydar arkamdan bakar Bahça arasını söyle gardaş, der ‘’Bahça arası Yürek yarası…’’ Çın çın öter sokak Köşeyi dönünce Gerisini söylemem Arkamdan güler… Okula başlamamıştım Her gün anamın evindeyim Zerrinle oynarım Öğleyin anam kaygana yapar… Akşam yemeğine kalmam. Dağ Saray’dan köylüler gelir Merzifon’da çalışmaya. Beş altı kişi… Onları üst kattaki odaya yerleşirler. Muharrem kaval çalar, Yanık yanık, Ney gibi inletir Yandan üfler Avludan duyarım, Bakır tava almış biri Köyüne götürecek Kalaylatacaksın demişler, Tavanın altını da kalaylatmış!.. Arada bir dayımlar gelir Kurban kesmeye. Piri Baba’ya, Kalanlar evde pişirilir. Semah oynanır, döne döne Ev sallanır semahın yelinden. Kardeşi ve köylüleri gelince Sevinir anam Gelişlerinin en komik yanı At girer de Eşek ahıra girmek istemez… Küçük bir yokuştan inilir İçerisi görünmez Eşek öyle bir direnir ki Arkasından iki, önünden bir kişi İteler çekiştirir ama hayvanı sokamazlar Saatlerce uğraşırlar eşek girmez… Anırır acı acı… Hava kararır gaz lambaları yakılır Eşek, öldürsen kıpırdamaz Amcamın evindeki Ahıra götürülür sonunda… Sık sık hastalanırım, Anam görmeye gelir, Ateşim var, yutkunamam. Elini alnıma koyar; Ne pişireyim sana? Patlıcan! derim En sevdiğim yemek… Bir sabah Yengem Çaydanlığı elime tutuşturur, Anangile götür!... Anam şaşırır! Birbirlerini sevmezler, Yok yavrum bana değil, Bir hüzün kaplar içimi! Alır giderim babamın evine. Anamın evinde büyük Bir ekmek fırını var Komşular sıraya girer Fırın yanınca… Bayram arifesinde Keşkek çömlekleri sürülür Ekmek pişirme bitince Sabaha kadar kalır Fırının sıcaklığında… Bayram yemeğidir keşkek. Evin suyu kuyudan çekilir, İp elden kayar bazen Kova kuyuya düşer; Çengelle çıkartır anam. Bahçesinin bir köşesinde Sarı nergisler… Bir sabah beni aldı okula gitmeden Ceviz almaya gittik Kel İsmail’den. Evden bir kilometre uzakta Çayın kenarında büyük çeşme, Anam çamaşır yıkar, Çamaşır selesi omzunda Eve dönüyoruz, Bayılır gibiyim, yere düşerim Anam seleyi bırakıp Beni alır kucağına Bilincim yerinde… Kardeşim Zerrin kızıl saçlı Düz kesilmiş Çocuk, Yardımcısıdır anamın… Babam Alıcık Nahiyesinde Köy katibi Cumhuriyet bayramı, Bir grup atlıların başında Geçit törenindeler. Başlarında babam Anamın evine gelirler, On kişi… Yerler İçerler Atlarına binip giderler, Kaldırımda, Nalların kıvılcımlı Çakmak sesleriyle…
Yorumlarnihat ziyalan
{ 03 Haziran 2010 22:21:52 }
DÜŞLER KURDUM
Diğer Sayfalar: 1. sydney'in yağmurlu soğuk bir gününde okudum cemil babanın yakıcı öyküsünü. düşler kurup ben de o çocukluğu yaşamaya çalıştım. eline sağlık ustacığım. ellerinden öperek. nihat
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|