|
|
Türkiye-Suriye Gerginliği ve İslam Dünyasında Mezhep Çatışmalarının Arka Planı Üzerine Değerlendirmeler (1)Kategori: Makale | 0 Yorum | Yazan: Prof.Dr. Şahin Filiz | 10 Haziran 2014 07:28:41 İslamiyet’in doğuşundan beri, en şiddetli ve yoğun çatışmalar genellikle Müslümanlar arasında olmuştur. Bu gerginlik ve çatışmalar, zaman zaman dış müdahale ve kışkırtmalarla patlak verdiyse de, özellikle İslamiyet’in kendi doğasından kaynaklanan siyasal edimlere bağlı iç dinamiklerine daha çok bağlı bir yapıya dayanmaktadır. Suriye’deki iç savaş ya da gerginlik, ülke nüfusunun çok farklı mezhep ve dini görüşlere sahip gruplarından dolayı giderek derinleşecek bir eğilim göstermektedir.
Bunlar arasında irili-ufaklı bir çok mezhep olsa da Şiilik ve Sünnilik, İslam dünyasının en önemli ve en büyük iki ayrı mezhebidir. Çatışma, bu ana mezhepler arasında cereyan etmekte ise de, bunlara ait tali mezhepler Şiilik ya da Sünnilik çatısı altında doğrudan çatışmanın tarafı olabilmektedir. Çoklu mezhep yapısı ile Suriye, Sünnilik ve Şiilik şemsiyesi altında irili-ufaklı pek çok dini grupların birbirleriyle kıyasıya çatışmalarını mümkün kılabilecek bir demografiye sahiptir. Muhtemel gerginlik ve iç savaşı engelleyecek tek formül, Nusayri Beşşar Esad’la birlikte ülkede hissedilmeye başlayan nisbi demokrasi ve özgürlüklere nispeten saygı duyan yönetimin, nüfusun çoğunluğunu oluşturan Sünnilerce gittikçe daha fazla benimsenmesini kolaylaştıracak mevcut özgürlükçü politikaların devamının garanti edilmesidir. Suriye ölçeğinde bu garantiyi sağlamaya en yakın yönetim en azından şu an için, Beşşar Esad gibi görünmektedir. Çünkü nüfusun % 12’sini oluşturan Nusayrilerin, Sünni çoğunluğa bile giderek artan bir politik güven vermeye başlamış oldukları söylenebilir. Halep’li zengin Sünni işadamlarından tutun, sıradan Sünni Suriyeli vatandaşların, Beşşar Esad’dan sonrasına, giderek kuşkuyla baktıklarını gözlemleyebiliriz. Dünya ve Avrupa ile bütünleşmek arzusunun, tarihte zengin siyasi ve kültürel tecrübeye sahip Suriyelilerde, diğer Arap ülke vatandaşlarından daha fazla benimsenmiş olduğunu unutmamak gerekir. Zorbalığı ve zalimliği ile bilinen baba Hafız Esad gitmiş; yerine, Sünnilerle birlikte Cuma namazlarına katılarak daha ılımlı bir Nusayri olan oğul Esad gelmiştir. Bence oğul Esad’lı bir Suriye, kendisine daha “İslami” bir yönetim ve gelecek vadeden “Müslüman Kardeşler”in muhtemel Suriyesine tercih edilmektedir. Suriye kendi haline bırakıldığı takdirde diğer Arap ülkelerine göre, gittikçe laikleşen, modern dünyaya ve Avrupalı yaşam tarzına entegre olmaya eğilimli mevcut yönetim, halkı tarafından –sanıldığının aksine-takdir edilmekte; dışarıdan baktığımızın tersine, desteklenmektedir. Mezhep savaşı bu yapı ve yönetim koşullarında patlak vermez. Çatışma ve savaş, ancak dışarıdan yapılan müdahalelerle ortaya çıkabilir. Hâlihazır Suriye’deki çatışmalar, bence bir iç savaş değil, dış güçlerin Suriye içinde yaratmaya çalıştıkları sanal bir görüntüdür, aynen kimyasal silahı Esad yönetiminin kullandığı yönündeki iddialar gibi… Akp-Erdoğan Hükümeti, bu “sanal iç savaş” yaratımının, uluslar arası konjonktürde bilinçsiz ve bir o kadar da “etkisiz” bir aktörü gibi durmaktadır. Kendilerine göre politik hesapları vardır ya da yoktur, bunu bilemem ama bilinçsizdir; çünkü hem içerde hem de dışarıda sürekli savaş çağrıları yaparken, bu savaşın kime karşı ve hangi amaçlarla yapılması gerektiğini bu çağrısındaki ısrar oranında açıklayamamaktadır. Muhatap bir İslam ülkesidir. Siz, kendinizi bir İslam ülkesi olarak tanımlarken, savaşmaya can attığınız ülke ne ülkesidir? Bunu kamuoyuna açıklamaları gerekir. Yönetimin, “Arap Aleviliği” de denilen Nusayrilerin elinde bulunması, Suriye’nin bir İslam ülkesi olduğu gerçeğini değiştirir mi? Savaş, yönetimi alaşağı etmekle kalmayıp asıl halka zarar vereceğine göre, siz “küffar” ordusuyla mı çatışacaksınız? Hem de, baştan beri Avrupa’ya “Hıristiyan Kulübü” diyerek oy aldığınız halka rağmen, bu Kulübü Müslüman kardeşlerinize karşı hangi “İslami” gerekçeye göre kışkırtabilirsiniz? Eğer sorun Esad ve yönetimi ise, siz daha önce aynı kişiye kardeşim demiştiniz. Peki kardeşinize ve kardeşinizin ülkesine savaş açmanın insani ve İslami mantığı nedir? Esad, kışkırtılan içteki teröristlere karşı savaşırken ölümüne sebep olduğu masum Müslümanlar, sizin savaşta ölümlerine yol açacağınız Müslümanlardan daha fazla mı Müslümandır? İşte Akp-Erdoğan Hükümeti bu sorulara inandırıcı yanıtlar bulmak zorundadır. Sonuçta ülke olarak hepimizin can ve mal güvenliği tehlikeye atılmaktadır. Aksi takdirde hem Türk halkının, hemSuriyeli Müslümanların vicdanlarında ve hem de insanlık tarihinde mücrim olarak nitelendirileceklerdir. Türk halkının can ve mal güvenliği dışarıdan tehdit altında olmadığı sürece, Hükümetin demokratik ilke ve esaslara göre seçilmiş olması, ona Türk halkı adına, keyfi ve gerekçesiz bir şekilde savaşa girme yetkisi veremez. Oysa Türkiye, dışarıdan değil içeriden tehdit edilmekte; terör örgütü Türkiye Cumhuriyeti’ne doğrudan savaş ilan etmişken, ona karşı önlem almada ağır davranlınırken, bizimle savaşmak istemediğini sürekli vurgulayan dünyayı ve Türk halkını Suriye’ye karşı savaşmaya zorlamak en hafifinden ahlaki ve insani değildir. Türk Hükümeti, Suriye konusundaki bu tarihsel, insani ve İslami ilkelere aykırı tutumuyla, orada henüz yeni oturmuş çoklu ve çoğul kültürel fayları yerinden oynatmaktadır. Laik Türkiye Cumhuriyeti ve yöneticilerinin, hem yurt içinde ve hem de yurt dışında bırakın herhangi bir mezhebin, bir dinin bile taraftarı olması, o ülkenin “fiilen” laik olmadığını gösterir. Üstelik Sünni ya da Şii tarafının resmi söylemlerle ve bu söylemlerin eylemlerle somutlanması ile desteklenmesi son derece yanlıştır ve bu yanlışlık önce kendi ülkemizde benzer çatışmaların gerekçesini oluşturur. Devlet ve hükümet, çatışan ya da çatışmak üzere olan mezheplerden herhangi birine taraf olamaz. Olursa, kendi ülkemizde insan hakları, demokrasi, farklı kültür ve dinlerin barış içinde yaşadıklarına ilişkin nutuklar inandırıcı olmayacaktır. Türk devleti, taraf değil, hakem olmalıdır. Yazının devamı:
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|