|
|
Erdem, Ahlak, Adalet gibi şeyler... 1Kategori: Felsefe | 0 Yorum | Yazan: Deniz Günal | 21 Ağustos 2013 09:30:34 Ahlaki doğruluğun gücü, yarar görüntüsünü karanlıkta bırakacak kadar büyük müdür sizce? Cicero'ya göre öyle. Kendi çağında, Roma cumhuriyetinin yıkılıp tiranlığa dönüşmesine tanık olmuş. Cumhuriyete ödünsüz bağlı bir devlet adamı, düşünür, avukat ve politik kuramcı Cicero. Elinden ya da daha doğrusu dilinden geleni yapmış ama cumhuriyetten diktatörlüğe dönüşüme engel olamamış. Sonunda, her muhalifin başına gelen onun da başına gelmiş. Devlet yönetiminden uzaklaştırılmış, Roma'dan sürülmüş. Gün gelmiş, ortadan kaldırılması gerekmiş, öldürülmüş.
İnsanlık tarihinde ender görülen, şaşılası bir durum yok yani. Hep olan olagelmiş. Kişisel çıkarların, hırsların öne çıkması, devlet görevlilerinin sorumluluklarını çıkarları için kullanması, yasaların keyfi uygulanması ya da keyfi yasaların yapılması, eline gücü geçirenin ondan vazgeçememesi gibi hepimizin şu kısacık yaşamlarımızda her gün tanıklık ettiğimiz durumlar 2000 yıl öncesinin Romasında da görülmüş. Bu yüzden, devletin ya da çetelerinelinde, öldürülen, işkenceye uğrayan sayısız özgür vatandaş, sayısız iktidar karşıtı olmuş. (Böyle olduğunu bilmek sizi rahatsız mı eder yoksa rahatlatır mı, merak ettim birden.)Bu yazının nedeni ise tüm bu sıradan güç, çıkar kavgalarının içinde birisinin çıkıp sıradışı bir tanıklık yapmış olması. Çünkü, milattan önce yaşamış bu değerli devlet adamı, düşünür, konuşmacı, kuramcı, avukat Cicero gözlemlerini, deneyimlerini cumhuriyete bağılılığı kadar sarsılmaz, kaya gibi sağlam bir ahlak anlayışı ile yorumlayıp, kuramlaştırmış, yazıp, yayınlamış. Üstelik de yalnızca konusu değil kullandığı dil ile de bin dokuz yüz yıl boyunca ışıtmış batı dünyasını, kolayca aşılamamış sözleri. Yeni okuduğum, elimden bırakmak istemediğim, o yüzden size uzun uzun anlatacağım yapıtı “Yükümlülükler Üzerine (De Officiis)”, Latince aslından, C.Cengiz Çevik tarafından çevrilmiş, Türkiye İş Bankası Kültür yayınlarınca mayıs 2013’de basılmış. Gerçek bir kültür hizmeti! Kitabı haziran ayında Kadıköy’de İş Bankası Kültür Yayınlarının küçük, sevimli kitapçısından aldım. O gün kitap almayı hiç de düşünmüyordum. Arkadaşımı dışarda sıcakta beklemektense, kitaplar arasında dolaşarak serin serin beklerim diye gördüğüm ilk kitapçıya girmiştim. Buraya o gülümseyen yüz simgesi koymak isterdim ama henüz yazın kuralları içinde değil. Öyle olunca uzun iki tümce daha kurdurdu bana yeri doldurulmaz gülümseyen yüz. İnsan bazan elini bir kitaba uzatır, o kitap eline yapışır kalır. Tam orada, iki apayrı şeyin uyumlu birleşmesi olur. Öyle miydi? Daha çok şöyleydi. Kuru toprağın suya kavuşması nasıl olur? Kuru bir toprakmışım, üstüme yağmur yağmaya başladı. Kitabın rastgele açtığım sayfasında gözüme çarpan sözler şunlardı: “ Yaşamımızdaki hiç bir şeyin uyumsuz olmadığını görmek zorundayız, aynı şekilde ya da daha fazla, neticede eylemler arasında, seslerde olduğundan daha büyük bir uyum vardır.” “Yükümlülükler Üzerine” yapıtına geçmeden önce, kısaca tanıtayım Cicero’yu, eğer onu tanımıyorsanız, internette arama yapmanız gerekmesin diye. Zaten onu gerçekten tanımak istiyorsanız, önce kitaplarını okumalısınız. Cicero, Roma devletinde, milattan önce 106 yılında, şu anda İtalya’nın ortalarında bir yer olan Arpinum’da doğar. Kırsaldan, zengin bir aileden gelmektedir, iyi bir eğitim alır, çok genç yaşta zekası, yetenekleri ile övgü toplar, devlet görevine başlar. Önemli görevler, yükümlülükler üstlenir. Çok saygı görür, çok sevilir, hemen hiç kimse onun için kötü düşünmez. Diktatörler hariç. Çünkü o hep bir Cumhuriyetçi olarak yaşar. Sezar’ın diktatörlüğe uzandığı süreçte, derin toplumsal yozlaşma ve sarsıntıları içinden deneyimler, cumhuriyeti korumak için elinden geleni yapar. “Özgür bir ülkede yaşayan insanların, kendilerini korkutulacakları bir duruma düşürmelerinen daha çılgınca bir şey yoktur.” Diye düşünür. Sezar’ın öldürülmesi ardından, devlet yönetimini eline geçiren Markus Antonyus’un gönderdiği iki asker tarafından 64 yasında öldürülür. Antonyus’un emri ile ölümünden sonra, başı, elleri kesilir, senato binasının bulunduğu meydanda sergilenir. “Yükümlülükler Üzerine” adlı yapıtı, oğlu Markus’a yazdığı mektupların oluşturduğu üç kitaptır. Birinci kitapta, oğluna yükümlülüklerin kaynağı olan ahlaki doğruluğu ve erdemi, deneyimlerinden örneklerle anlatır. İkinci kitapta, yaşamın geliştirilmesi için insanların yararlandığı güç ve zenginlikle ilgili yükümlülük türlerini ve bu bağlamda neyin yararlı, neyin yararsız; yararlı olanlar içinde de nelerin en yararlı olduğunu anlatır. Üçüncü kitabında ise, kendi çağına dekdiğer düşünürlerineğilmemiş olduğunu söylediği bir konuyu derinlemesine irdeler. Bu ahlaken doğru görünen yolun, yararlı görünen yolla çatışması ve bu iki yol arasında insanın nasıl karar verebileceği üzerinedir. Şimdi gelelim birinci kitaba. BİRİNCİ KİTAP
Girişte oğluna, bu kitabı niye yazdığını anlatır, öğütler verir, sonra yükümlülüğü tanımlamaya girişir. İki açıdan inceleyeceğini söyler; iyi şeylerin sınırı ile yaşamın her alanında uygulanması onaylanabilir olan ilkelerin önemidir bunlar. İnsanların yükümlülükleri ile ilgili kararlarını nasıl aldıklarını açıklar. Ahlaki doğruluk ve yarar gözetme açıları öne çıkar. İnsanın varolması, soyunu sürdürmesi için gereken, kendini koruma, bakma, gereksinimlerini sağlama eğilimlerine değinir. İnsanın insana bağlılığının nedenleri, gerekliliği de buradadır. Yalnızca insana özgü olan bir durum daha vardır, insanın gerçeği araştırma, anlama isteği. Gerçeğe bilme isteği sayesinde, insanın doğasına en uygun olan şeyin, doğruluk, sadelik, saflık olduğunu anlarız, der. Fakat gerçeği bilme arzusuna eşlik eden egemen olma isteği vardır bir de. Bu yüzden, insan, düşünceleri, buyrukları adil olmayan kişilere boyun eğmek istemez. Ruh yüceliğinin, nefsin küçük görülmesinin buradan kaynaklandığını söyler, Cicero. Güzellik, istikrar ve düzenin özellikle insanların karar ve eylemlerinde korunması gerektiğini; bu gerçeği doğanın ve aklın, gözlerden zihne taşıdığını, ahlaki doğruluğun unsurlarını bunların oluşturduğunu belirtir. Biraz daha açar bu konuyu. 15 - “Ahlaken doğru olan her şey dört kaynağın birinden doğar, buna gore ahlaki doğruluk; 1 kişinin gerçekliği tam olarak kavramasında vezeka ile geliştirmesinde; 2 insanlar arasındaki birlikteliğin gözetilmesinde, insanın kendisini bu birlikteliğe adamasında ve yaptığı anlaşmalara sadık kalmasında; 3 yenilmez ve soylu ruhun yüceliğinde ve gücünde; 4 düzene ve ölçüye uygun olarak yapılan ya da söylenen, ılımlılığın ve ölçülülüğün egemen olduğu her şeyde bulunur.” Bu dört kaynak ya da temel erdemler birbirine bağlı olup birlikte dokunmuştur. Cicero, ilk kaynağın içine sağduyu ve bilgeliği yerleştiriyor, bunun da gerçeğin araştırılması ve keşfi olduğunu, ve bu erdemin özgün alanı olduğunu belirtiyor. Gerçekliğin araştırılması, keşfi ve kavranmasının, bu ilk temel erdemin işlevleri olarak belirtilmesi beni heyecanlandırdı. “... bir insan bir meselede ziyadesiyle gerçek olanın ne olduğunu çok iyi bir şekilde kavrıyor ve bu gerçeğin mantığını büyük bir kesinlik içinde ve hızlı bir şeklide görüp açıklayabiliyorsa o insanın en sağduyulu en bilge olduğu düşünülür” Siz ne dersiniz? Böyle bir yeteneğiniz var mı? Olmaması o kadar önemli değil belki de, olmadığını biliyorsak eğer. Şu saptaması ise çok çarpıcı. Hemen anlaşılmayacak çoğumuzca ama üzerinde düşünmeyi gerektiriyor. “Derinde yatan gerçeklik, burada erdemi olası kılıp onda harekete geçen bir madde gibidir.” Cicero, diğer üç temel erdemin yaşama eyleminin korunması ve sağlanması için gerekli olan unsurları içerdiğini söyleyerek bunları irdeler. Bu unsurların yalnızca zihnin hareketliliğini değil eylem de gerektirdiğini belirtir. “Adaletsizliğin iki türü vardır. Biri zarar verenlerin, diğeri ise başkalarına haksızlık yapılmasına engel olabilecekken bunu yapmayanların adaletsizliğidir.“ 20-“Nitekim tuzaklarla ve kötülükle cesaret şanını arayan hiç kimse böyle bir şöhrete kavuşamaz, adaletten yoksun olan hiçbir şey ahlaken doğru olamaz.” Cicero’nun şu saptamaları mutlaka bize çok tanıdık. Her çağda, her dönemde, her ülkede çıkar bunlar.Bizde son yıllarda yine çıktı. 64 “Yükselmiş, büyük bir ruhta aşırı üstünlük arzusu, ısrarı olması başkalarında nefret uyandırır. Platon’da Spartalıların her adetinin kazanma arzusuyla coşturulduğu bilgisini buluruz, böyle bir durumda insan ruh yüksekliği bakımından ne kadar üstünse, her şeyi yönetmeyi, tek başına güç sahibi olmayı o kadar çok ister. Ancak diğer her şeyi bastırmak istediğinde, ziyadesiyle adaletin bir niteliği olan eşitliğe hizmet etmek zorlaşır. Bu yüzden böyle insanlar ne bir tartışmayla, ne de toplumsal ya da yasal bir hakla mağlup edilmeye katlanabilirler. Devlette çoğu kere rüşvetçi ve hizipçi olarak bulunurlar, tüm zenginliği ele geçirmek ve kaba kuvvet yoluyla adaletteki eşitlerden değil üstünlerden olmak isterler. Karşılaştıkları güçlük ne kadar büyük olursa debdebe de o kadar büyük olur, böyle bir dönemde adalete rastlamak olası değildir. Ruh yüceliğiyle gerçek bir bilge olan kişi ahlaki doğruluğu hedefler, şöhreti değil. Cahil kalabalığın hatasıyla ödüllendirilen bir insan büyük adamlar arasında sayılmamalıdır.” Cesur ve yüce bir ruhun iki yerde olduğunu söylüyor Cicero. Bunlardan ilkinde, kişi, dışsal nesneleri küçümser, ahlaken doğru, uygun olmayan hiç bir şey yapmaz, seçmez, sevmez, amaçlamaz, kimseye, hiçbir şansızlığa boyun eğmez. Diğerinde ise, kişi, yararlı, yaşamı olanaklı kılan unsurlara ilişkin zahmetli, tehlikeli, yüksek nitelikli işler yapar. Çicero, şaşanın, şanın işte bu ikincisinde, gerçek büyüklüğün ise ilkinde olduğunu söyler. Gerçekten de, tam ahlaklı olup, her zaman tümüyle ahlaklı kalmak en zorudur. Bu kişinin ruhunun doğal durumunu, yaşamındaki zorluklar, şansızlıklar bozmaz. Her zaman sağlam ve tutarlı bir muhakeme içindedir. Cicero, bunu da şöyle açıklar. 68-“Ne korkuyla sarsılmayanın arzuyla sarsılması, ne de kendini zorun altında ezilmemiş görenin arzunun altında ezilmesi mümkündür. Bu yüzden, arzudan kaçındığımız gibi zenginlik hırslarımızın da ayrımında olmalıyız. Hiçbir davranış, zenginliği sevmekten daha fazla alçak ve küçük bir ruha özgü değildir; hiçbir davranış, sahip değilsen parayı küçümsemenden, sahipsen onu cömertlik ve hayırseverlik için harcamandan daha doğru ve yüce değildir.” Cicero, şöhret arzusundan da sakınmak gerektiğini, bunun hayırseverliğe zarar vereceğini, bu yüzden kamu yönetim kademelerinin de hedeflenmemesini, hatta bu görevlerin kabul edilmemesinin ya da bırakılmasının gerektirdiği durumlar olduğunu da söylüyor. 72-“Biri bir kamu görevi üstlendiğinde, yalnızca bunun ahlaken ne kadar doğru bir görev olduğunu düşünmemeli, aynı zamanda bu görevin üstesinden gelip gelemeyeceğinden de emin olmalıdır.” Kamu görevlerinin nasıl yapılması gerektiğine ilişkin, ders olarak okutulması gereken görüşleri var Cicero’nun. 88-“ Dahası rakiplerimize derin bir nefret beslememiz gerektiğini düşünen ve bu davranışı yüce ruhlu ve cesur birine yakıştıran insanları dinlememeliyiz. Zira hiçbir şey hemen sakinleşmekten ve bağışlayıcı olmaktan daha övgüye değer, asil ve saygın bir kişi için daha değerli değildir.” Cicero, yasakların ve cezaların nasıl olması gerektiğini de belirtiyor. 88-“ Hiçbir yasaklama ve cezalandırma aşağılayıcı nitelikte olmamalıdır, aksine bunlar biri başka birini cezalandırsın ya da sözleriyle onu paylasın diye değil, devletin yararı için hayata geçirilmelidir.” 89-“Cezanın suçtan daha ağır olmamasına dikkat etmeliyiz, dahası aynı nedenden ötürü birileri cezalandırılırken, başka birilerinin mahkemeye bile çağrılmaması gibi bir durum söz konusu olmamalıdır. Cezalandırmada asla öfkeye yer olmamalıdır. Zira cezalandıracak olan kişi öfkeliyse, Preipatetiklerin* benimsediği ‘ne çok ne az’ ölçüsünü yitirir; Peripatetiklerin doğru bir şekilde yaptığı şu: öfkeyi övmemekle birlikte onun doğanın bir lütfu olduğunu söylemek. Aslında öfke her işten kovulmalıdır, arzulanması gereken, devletin başına geçenlerin, öfkeyle değil, eşitlik için cezaya başvuran yasalar gibi olmasıdır.” Cicero, Makedon kralı İskender’in ünüyle, babası Phillipus’u gölgede bırakmasına karşın, çoğu kere en ahlaksız şekilde davranan İskender’in değil, her zaman cana yakınlık ve insanlık bakımından doğru davranan Phillipus’un daha büyük bir insan olduğunu söylüyor. 90- “ Yoğun savaşın kızıp coşturduğu atları, yeniden uysal binek hayvanı olsunlar diye yetiştiricilere teslim ederler. Aynı şekilde, başarının kendine fazla güvenen ve dizginlenemez kıldığı insanlar da, insani durumlardaki zayıflığın ve talihteki değişebilirliğin farkına varabilsinler diye, aklın ve eğitimin terbiye alanına getirilmelidir.” Ahlaki doğruluğun dördüncü unsuru olaraksa, ılımlılık, ölçülülük içeren bir düzen içindeki davranışlar bütünü ile yaşamayı gösteriyor. Cicero, kimi insanların kamu yaşamından uzak durup kendi işleri ile ilgilenebileceklerini, bazılarının kamu yaşamı ile kendi ilgileri arasında bir orta yolu tutturabileceğini, ama her koşulda bu insanların zenginliklerinin hakça kazanılmış, ahlaksızca elde edilmemiş olması gerektiğini belirtir. Zenginlik, Cicero’ya göre, akılla, çalışkanlıkla ve tutumla artmalı, olabildiğince yararlı olmalı, ahlakızlığın ve gösterişin değil, hayırseverliğin, yardımseverliğin elinde olmalıdır ki değerli olsun. 97- “Üzerindeki organların doğru bir şekilde yerleştiği bir bedenin güzelliği gözleri nasıl etkilerse ve bedenin tüm parçalarının tatlı bir birliktelik içinde olması başkalarına nasıl güzel gelirse, aynı şekilde kişinin yaşamında parlayan uygunluk da, her sözündeki ve eylemindeki düzenden, kararlılıktan ve ılımlılıktan ötürü, başkalarının onu takdir etmesine neden olur.” 109- “sonuçta hiçbir şey, doğru olması kaydıyla, yaşamın tümündeki ve tek tek eylemlerdeki tutarlılıktan daha değerli değildir, başkalarıın doğasını taklit edip kendi doğandan vazgeçiyorsan, bu tutarlılığı koruyamazsın. Zira araya sürekli Yunanca sözcükler sıkıştıranlar gibi alay konusu olmamak için anadilimizi kullanmamızın gerekmesi gibi, eylemlerimizde ve bütün olarak yaşamımızda asla doğamızdan sapmamalıyız.” Ne dersiniz, Cicero’nun bu kitabını, milletvekillerine, devlet görevlilerine ders olarak okutsak iyi olmaz mı? Bakalım anlayacaklar mı? Olsun, bir de sınav yaparız. Sınavdan geçenler, halka hizmet etme ayrıcalığını kazanır. Yarın İKİNCİ KİTAP. *** Dip Not: * Peripatetikler: Aristo’nun felsefesini izleyen bir okul Kaynaklar: Yazıda kullanılan alıntılar aşağıdaki kaynaklardan alınmıştır. Alıntıların başındaki numaralar, türkçe, latince ve ingilizce kaynaklardakş bölümleri gösterir:
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış
|
| Tüm Yazarlar |
|