|
|
Yeni yıl için kitap.Kategori: Kültür/Sanat | 0 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 23 Aralık 2012 04:11:25 Geçmişte, yeni yıl yaklaşırken tebrik kartları satın alınır, özel zarflar hazırlanır, kartlar özenle ve bezenle yazılır, incelikle zarfına yerleştirilir ve, birçoğu birarada, aynı sepette binbir renkle boyalı seçkin yumurtalar gibi, postanaye götürülür ve postalanırdı. Yine böylesi ritüel sürüyor mutlaka kimi mekanlarda. Bunun tadı da başkadır.
Zamanla yeni yıl kartı yerine, bir parça farklılık iki dirhem yenilik ve birazcık da keyif olsun diye yaşanmış yılda, geçmiş yılda diyemiyorum yaşanan hiçbir şey geçmiyor kalıyor çünkü, yazdığım hayatla şakaları, tırnak içinde ama tırnakla yazılmayan « şiirlerimi » derleyip minik bir kitap biçiminde bastırıp, bilhassa kapağına özel özen göstererek, tebrik niyetine gönderdim. Bu işi iki kez denedim : 2004 için 2003’te Aşk-Olsun ! ile. 2006 için 2005’te İkinci Şiirler ile. Sessizce ama emin adımlarla yaklaşan 2013 için yine böyle bir öznellik yapayım dedim. Son yıllardaki « şakalarımı » derlemek ve İstanbul’da bizzat kitap olarak bastırmak, sonra o kitapları Paris’e kadar getirtip buradan yazacağım iyi dileklerimle göndermek üzere kolları sıvadım. Birkaç dosta danıştım. Birkaç yayınevi böylesi minik bir kitabın mali yükünü de bildirdi. O sırada danıştıklarımdan Diyarbekir Grubu kurucusu, dostum, hemşerim yazar Ergün Eşsizoğlu « Hocam, bu işin zahmeti yerine kitabını pdf olarak düzenle ve gönder » önerisini yaptı. Pırtttt ! Çıtırrrrrttttt ! Kafamdaki ampül birden parladı. Flaşşşşş ! Trakkkkk ! Hem de kalıcı cinsinden parladı. Öyle pır pır yapıp sönmedi. O ampül ve o ışıkla birkaç gün, birkaç hafta dolaştım. Kitap olarak mı göndermeli pdf olarak mı ? Kitap olunca kalıcı da oluyor, hem de somut bir şey, yani elle tutulabilen gözle görülebilen bir « objet » biçiminde kitaplığınızda, büronuzda bir yerde arada bir bile olsa size bakıp gülümsüyor veya gülümsetiyor. Doğru. Ama İstanbul’da bastırılan kitapların buraya kadar gönderilmesi de epey dertli ve dahası acil olarak yetişmesi de bazen maalesef « hava şartlarına çok bağlı ». Ve her zaman da bir Timur veya bir Arif bulmak ta kolay değil. Hani bir rastlantı sonucu uçakla gelen de yok. Neyse uzun sözün kısası pdf kararını verdim. Kapağını bile bizzat kotardım. Umarım ilginizi çeker, hoşunuza gider, belki bir, iki veya kimbilir belki üç şiir/şakayı beğenirsiniz. Bu da bana yeter : Yeni yılınız kutlu, mutlu ve barış yılı olsun demek için. Bu girişi uzatmak niyetinde değilim hemen kitab.pdf’teki « sunu »yu takdim edeceğim, bir de seçtiğim bir şiiri, ama hemen şunu da eklemeliyim : kitap.pdf’yi yüzelli kadar akraba, arkadaş, dergidaş, grupdaş, dost ve yakınıma elektronik posta aracılığıyla göndermeye başladım. Ancak bu makaleyi okuyan ve şakalarımı/şiirlerimi merak eden ve onların tümünü okumayı arzulayanlar, meraklılar, olursa kitab.pdf’i gazetenin yazıhanesinden pardon sitenin veya grubun yöneticisinden isteyebilirler. kitap.pdf mutlaka özenle ve bezenle iletilecek ve meraklılar arasında arzulayanlardan sadece izlenimlerini bildirmeleri müdüriyet tarafından rica edilecektir. Mecburiyet yoktur. Maksat karşılıklı bir etkileşimin yaratılmasına kaktıda bulunmak. Bakarsınız bu karşılıklı etkileşimden yeni bir enerji doğar ve kafamdaki ampül, yukarıda sözünü ettiğim ampül, parıl parıl parıldamasını sürdürür. İzninizle son bir söz de yayınevi sahibi ve/veya yöneticisi dost, arkadaş ve tanıdıklarıma: Bu kitab.pdf hep pdf olarak kalmak zorunda değil. Yani benim enazından ondan böyle bir şeyi istemek hakkım olduğunu sanmıyorum. Bakarsınız aklına eser ve kalkar, « Ben artık kağıda ve kartona bürünmek, el alem içine çıkmak, dokunulmak, okşanmak (kötü anlamı yok, kışkırtmalara kapılmayın, nümayiş yapmayın lütfen !) istiyorum » diyebilir. Bildiğiniz gibi, bugünkü kitaplar artık konuşuyorlar da. O zaman işte yayınevi sahibi ve/veya yöneticisi dost, arkadaş ve tanıdıklardan bir ricam olacak : Bu pdf’i sigara kutusu büyüklüğünde minik minnacık bir kitap olarak basalım : Hani yıl içinde kullandıklarınızdan yıl sonunda elinizde ve bakın işte orada tam köşede kalan o çok renkli ve çok benekli kağıtları ve kartonları bu iş için kullanalım. Sigaradan daha az zararlı hatta tamamen zararsız ve dahası SGK hastalık sigortası tarafından ödenecek giderleri. Giderler olursa. « Kendim için bi şey istiyosam nâ–merdim. » Yeni yılda yeni kitaplarla halvet ve mest olmayı da ihmal etmeden. Şimdi sırada « sunu » ve sonra seçilmiş bir şiir /şaka : SUNU Hayatımız en büyük « kıssa »dır mutlaka. Hayatımız ibretlik bir hikayedir kesinlikle. Hayatımız ibretlik hikayelerden oluşan bir yumaktır. Ahlaki, tarihi, kalıcı, aşksal, hüzünlü ve tebessümlü hikayeler demetidir hayatımız. Hayatımız en büyük deneyimimiz. Bu kıssadan kaç hisse çıkar. Çıkarılabilir? Bir yaşama kaç ömür, kaç ülke, kaç aşk, kaç macera, kaç « diploma », kaç « firar », kaç « yolculuk » sığdırılabilir? Üçüncü şiirler üçüncü yaşama mı bağlanır? Yeni bir kapının eşiğinde miyiz ? Üçüncü hayat nedir? Kendi ilişkilerinde azılı ve asılı! Her ozan kendi şiirinden vurulur. Her şair kendi şiirinden sorulur! Şairi tanımlamak kendi işidir. Bize hariçten gazel okumak değil alkış tutmak yakışır. Şaire değil şiirine. Şair özgürdür. Sivildir. Sessizlik şairin çığlığıdır. Çığlık cinnet yerine geçmez. Onu siler. Silgi gibi. Şiir gizildir. Anlamını gizler. Kendini ele vermez. Bir defada teslim olmaz. Önemli olanı arar. Öz olanı. Kimi zaman bulamayabilir de. Duyum bulur. Duygu bulur. Yazılanı, anlatılanı, aranılanı, eksikliği giderilemeyeni, boşluğu doldurulamayanı aktarır. Aktarmaya çalışır demek daha yerinde olacak burada. Dış konuşmalar azalınca « iç konuşmalar » derinleşir üçüncü yaşamda. İşte o zaman şiir girer devreye. Ölümün kuşattığı kendi evlerimizde mahpus. Soyut bir mekanda besbelli somut bir tehdit dikilivermiş karşımıza. Beyazlara bürünmüş. Işıklar içinde : Pırıl pırıl. « Beyaz Işık » bizi bekler biz de onu. Herkes sırasıyla. Her şey zamanı gelince. Dış konuşmalar azalınca evet ve mutlaka « iç konuşmalar » yogunlaşır. İç yolculuklar çünkü uzun sürerler. Uzun. Çokkkk uzun. Çok! Sanatcı ve hele şair « gözlerini içine çevirmeyi en iyi bilen, en derine bakan insandır » diyor Bejan Matur : Şairdir bilir. « İçimdeki sesin arayıcısı oldum » : Bu da şair Hakan Savlı'dan. O da bilir : Çünkü O da şair. Peki o zaman iç konuşmalarımız ne diyorlar? Bir kulak kabartsak mı? İşte şimdi şiir(ler)imizi dinlememiz şart. Hiç geçikmeden. Çünkü kalkan şiir trenidir. Kaçırılmaması gereken. Elbette ekmeğe ve tuza, özgürlüğe ve kardeşliğe, aşka ve sevgiye, sohbete ve muhabbete ihtiyacımız var üçüncü yaşamın başında, ortasında, diplerinde. Derinliklerinde. Ve hepimizin ihtiyacı olan başka bir şey daha var : Kim olduğumuzu, nereden gelip nereye gittiğimizi ve neden yaşadığımızı bilmek arzusu. Anamızın elini bırakmamak. Dön bak ara kendini iyi aynanın arkasında bilhassa. İpekten saraylar yaptırdım sana kalır mısın bana ? Şiir : Farklı bir anlatım biçimidir mutlaka. Şiir : Farklı bir iletişim aracı, ilişki demetleri ağı da olabilir mi? Altmışlarında insanların? Çiçek insanlar kendi bahçelerinde yalnız. Neden? Bir zamanlar « The time is money » diyorlardı, deniyordu, diyorduk. Dün, Paris'te, bir duvarda şu yazıyı okudum : « The time is honey » : Bal yiyen parmaklarından tutsam : Bal yemek ve ballı konuşmak için. « Bir şair, bir insan içine kapatılmış bir dünyadır. » diyordu Victor H. Sartre, « Oyun, yaşamın/varlığın ilk şiiridir. » dedi. Sonra sustu. Ve uyudu. Oyun oynamak : Düşünmek, aralıksız şaşırmak, yeniden şaşırmak ve yaşama daha farklı basamaklarından devam etmektir çünkü. « Büyüdükçe », yaşlandıkca neden oyun oynamaktan vazgeçiyoruz ? Neden vazgeçmemiz gerekiyor? Neden vazgeçmemiz gereksin? Oyun oynamaya, eğlenmeye son vermemek, yaşamın sırrı belki burada. Ütopya sadece Moskova'da bir « gece kulübünün », Paris’te bir dükkanın ismi değildir. Asla. Düşler(imiz) ve düş(meyen)lerimiz ile. Anlaşılmak istiyorsan, başkalarının bakışında kendini ara. Başkalarının bakışındaki kendine bak. En iyi şiiri şairler mi yazar? Veya sadece şairler mi (y)azar-azar? Giacomo Leopardi ne der bu meseleye? Umutsuz, melankolinin « siyah güneşi » ile aydınlatılmış ve görüntüleriyle bizi bizden sizi sizden alıkoyan « dünyanın » şairi : Felsefi sorgulamalarıyla yaşam ve ölüm, acı ve hüzün şiirini donatır : Sevilen kadın, ertelenen aşk, bütünlemeye kalan aşık(lar), görmemezlikten gelinen hayata dair rüya. Boş-una! Şair şaire baka baka şairleşir. Şair şiir okuya okuya. Şiir hem fikirle yazılabilir hem de bilhassa kelimelerle. Şiirin « ruhuna » yaklaşmak tutuşturabilir, yakabilir : Şiirin güvertesine şairle çıkmak başlıbaşına bir yolculuktur çünkü. Hele zor zamanların şafak vakitlerinde. Güneş ışığını göremedik ay ışığına çıkalım o zaman. Ama tedbiri elden bırakmamalı yine de : Şiirin ve şairin labirentlerinde yitmek tehlikesi her zaman var : Dikk-at(ah!). Şarap ve rakı, votka ve bira, viski ve şampanya şişelerinin gölgelerine saklanıp, siyah gözlüklerin arkasında yitip « yüz kaçırmak » mümkün mü şairlikte? « Söz uçar, yazı kalır » : « Verba volant, seripta manent ». Ya sonra? Her yazılan şiir mi ola? Kimi yazar. Kimi şiire ihtiyaç duyar. Saati gelince, faturayı ödeme saati, her yaratık kendi kesesinden öğrenir. Her sözcük kendi macerasını yaratır. Yaşamdır bunun adı. Kıssadır. Ve derslerle yüklüdür : Yarınlara gebe. Yaşam da bir tür şiirdir çünkü. Genç Kurt. Yaşlı Tilki. İhtiyar Aslan. Uyanık Horoz. Tek başına ve hep yapayalnız çakal. Sersem kelebek. Hızlı, korkak, can derdiyle kesintisiz içlidışlı sincap, kuyruğu kendinden büyük, kıçı bembeyaz. Ve hepsi şair : Saati geldiği an. Her sözcük, her sevgi, her an kendi macerasını yaşar ve her sevgi kendi macerasını tanır. Şiirde. Şairle. Cevapsız kalan, kalacak olan mektuplar yazmaktan usanmak şairliğe kurulmuş bir saattir mutlaka : tik tak tik tak tik tak.Tik.Tak.Tik.Tak.Tak şiir.Tik şiir. Cemal Süreya boşuna mı « Şairin hayatı şiire dahil » dedi. O zaman « üstü kalsın » abem. Canım. İki gözüm. Bir tanem. Babam. Kurbanın olam. Tamam öyle olsun. Bunların tümü ve tamamı iyi ve güzel de yanıtlar mısınız lütfen? « Biz kimin, kimlerin düşüyüz? » Yaşam şiirle ne zaman kesişir? Zor zamanlarda. Yani? « Hayata nişanlı, ölüme sözlü » zaman dilimlerinde. Hayatı anlamak : Aramak ve beklemek midir? « Karıncaların birliğinin dağları delik deşik ettiğini » unutmadan. Umudu yani elden bırakmadan. O günlerin umuduyla ölüme yatılsa bile. Ve sonra kalkmak. Acı çekmek, ama « yeterince acı çekmek » şiire yol verir mi? Verir. Ama sıkıntıyı da es geçmemek şartıyla. İç sıkıntı. İç konuşmalar. İç yolculuklar : Son durak : Şiir. ŞİİR BİR TÜR PATLAMIŞ MISIR, PARDON BİR TÜR PATLAMIŞ FİKİR OLMASIN? Helenistik dönemin şairlerini dinlersek. Burada yazdıklarım şiirden çok şakadır. Hayatla şaka. Ciddi ama hınzır. Saf ama uyanık. Kısa ama kıssa. Şiir madem ki bir anlık bir duygudur. Bir anlık bir tebessüm. Bir anlık bir güneş parıltısı. Bir ışık. Kısa bir anı. Derin ve henüz çözülememiş bir acı. Belli belirsiz bir hüzün. Bir düşüncedir. Belki. Kimbilir ? Her sözcük kendi tarihiyle yüklü. Ve her sözcük kendi doğuşundan, kendi yaratılışından ve kısacası kardeşlerim kendi yazıldığı ana kadar üstlendiği tanım, görüntü ve resimden sorumludur. Başka şeyden değil. Ve sözcükleri bütünlemeye bırakamazsınız. Bırakamayız. « Geçer not » alırlar her sınavda. Pespaye hocalara inat. Ve (y)üzüm tadında şiirler(im/mi) yolunuzu gözler : Yeni nice yıllarda birlikte patlamış mısır, kabak çekirdeği, taze nohut, leblebi yemek ve bağlarda ve tarlalarda koşturmak : Derisini « unutmuş » kendini unutmamış bir yılanın peşinden ... Kendi gençliğimizin, kendi çocukluğumuzun neşesiyle. Eh bu da bize yeter. Şiirle. M. Şehmus Güzel, bir Paris sabahında, saat beş gibi SEÇMECE ŞİİR hamdullah için kavgada düştü hamdullah avucunda güneş hamdullah gitti güneşi bize bıraktı 1 Mart 2010
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|