|
|
Türkiye'nin Eğitim Sistemi Neden Topal?Kategori: Ayorum Güncel | 5 Yorum | 28 Kasım 2008 15:34:41 Eğitim, kişide istenen yönde davranış değişikliği diye açıklanıyor. Eğitimin başladığı yer ise aile. Bizim ülkemizde aileler çocuklarının okulu ile ilgilenmeye yeni başladı. Bugüne dek temel felsefemiz öğretmene çocuğu vermek, "Eti senin, kemiği benim, ne yaparsan yap okul bitene kadar daha ben okula uğramam" demekti. Hala da büyük oranda böyle diyebilirim.
İnsan nasıl çocuğunun eğitimiyle ilgilenmez, diye kendime çok soruyorum. Elbette, ana-babanın kendini çocuğa adamasını beklemiyorum. Ama gerektiği kadar ilgi ile çocuğunun geleceğini oluşturmasında ona destek olabilir, yol gösterebilir. Ailenin çocuk yetiştirmek konusunda mutlaka bilgili olması gerekir. Doktorların kişilik bozukluklarını anlamak, düzeltebilmek için öncelikle hastanın çocukluğuna indiklerini düşünürsek, kişilik gelişiminde ailenin önemi orataya çıkar. Ailenin vereceği şeylerle öğretmenin vereceği şeyler çok farklıdır. Çocuğu okula yollayıp, beklenen başarıyı göstermeyen ya da sorunları olan çocukların ardından öğretmeni suçlamak haksızlık olur. Dünyanın en iyi uzmanları, bilim adamları tarafından kanıtlanan bir gerçek var. Bireyin kişiliği 0-6 yaş arasında oluşur. Sonrasında onun kişiliğini değiştirmek neredeyse olanaksızlaşır. Buradan çok açık görebileceğimiz gerçek şu: Çocuğun eğitiminde aile içinde en önemli rol anneye düşüyor. O yüzden çocuğun iyi yetiştirilmesi, iyi eğitilmesindeki en büyük sır annenin eğitimidir. Annenin Eğitimi Türkçe konuşmaktan uzak olan, tek kelime okuma yazma bilmeyen, 15 yaşında evlenip 25 yaşına kadar 9 çocuk doğuran, yoksulluk ve çaresizlik içinde yaşayan, en acısı da bunun bile farkında olmayan kadından, çocuğunun eğitiminde etkin rol almasını nasıl bekleyebiliriz. Çocuk 1 yaşında yürümeyi, 2 yaşında tuvalet alışkanlığını, 3 yaşında konuşmayı, 4 yaşında ahlakı öğrenir. Yani çocuğu 6-7 yaşına kadar anne büyütür. Ona ne biliyorsa onu öğretir. Öğretmenin eline gelen çocuğun temeli artık atılmıştır. Atılan temel üzerinde, çocuğu işlemeye, elinden geldiğince bilgi ve yeni yeteneklerle donatmaya çalışır öğretmen, ama temelle çok fazla uğraşamaz. Bu yüzden bizim önce annelerimizi eğitmemiz gerekiyor. Erkek çocuklarımız mutlaka okumalı ama kızlarımızın okumamak gibi bir lüksü yok. Onlar bu ülkenin ve bu dünyanın geleceğini kuran insanlar. Bir çocuk değişir dünya değişir diye boşuna demiyoruz. Annelerimizi nasıl eğitebiliriz? Peki annelerimizi, çocuklarını iyi yetiştirebilecekleri duruma nasıl getirebiliriz diye hiç düşündünüz mü? Ben çok düşünüyorum. Öncelikle doğunun ücra köylerindeki anneler için neler yapılabilir diye kafa yoruyorum. Aslında çözümünü devlet zaten düşünmüş ama uygulamasını yapmıyor. Sağlık evleri ve sağlık ocakları olarak adlandırılan kurumlarımız var! Bunların çoğunlukla adı var, kendileri yok. Bildiğim kadarıyla en küçük yerleşim yerlerinde dahi olması gerekir. Ne yazık ki doğunun hiçbir köyünde yoklar diyecek kadar kendimden eminim. Sağlık ocakları, sağlık evleri, öngörüldükleri, tasarlandıkları gibi kurulsa, etkin bir biçimde hizmete geçebilse yani işlerini iyi bilen, kadına, çocuğa saygı ile, cahil insanlarımıza şefkatle yaklaşacak vicdan ve sorumluluk sahibi, ebeler, doktorlar gelse, bu köylerde çok şey değişecektir. Tamamen kendi deneyimlerim sonucu söylüyorum. Doğunun ve köylerin insanı bilgiye susamış durumda! Köye gelen çerçiden bile bir şeyler öğrenmek arzusu içinde. Onlara çocuk sağlığını, bakımını, temizliğini anlatacak, bir o kadar önemlisi onların dilini (Kürtçe) bilen eğitimli insanlara çok ihtiyaçları var. Ayrıca doğuda, köylerde görev yapan öğretmenlere bu konuda destek verilmelidir. Öğretmenler, düzenli seminerlere katılabilir. Bu seminerlerde, onlara çocuk sağlığı, bakımı, gelişimi konusunda bilgiler; ailelere nasıl yaklaşacakları, onlarla nasıl iletişime girecekleri konusunda eğitim verilir, manevi anlamda teşvik edilebilirler. Sağlık, çocuk bakımı konusunda broşürler, kitapçıklar sağlanabilir. Öğretmenler, hem okullarda, hem gerekirse tek tek evlerde de, ailelere çocuk bakımı, gelişimi ile ilgili bilgilendirmeleri yapabilir. Ben düşündüm dediğimde siz belki de hiç düşünülmemiş, sorunu hemen halledecek mucize bir çözüm beklediniz. Bizim ülkemizi güzelleştirmek, insanlarımızı bilinçli hale getirmek için mucizelere gereksinimimiz yok. Yalnızca, iyi bir yönetim ve işini iyi yapan devlet memurları gerekiyor. Öğretmenin Eğitimi Günümüzde öğretmenlere ne kadar eğitim verildiğini görmek isterseniz en yakınınızdaki eğitim fakültesinin önüne gidip bir iki saat oradaki öğretmen adayları ile sohbet edin. Çok iyi anlayacaksınız. Ülkenin eğitim konusunda önde gelen üniversitelerinden birinden 2 yıl önce mezun oldum. Okulumun adını söyleyince bile, “ooo süper!” diyorlar. O zaman içim acıyor. Eğitim fakültesi bitirdim, bütün dersleri aksatmadan dinledim, staj dahi yaptım. Ama 2+2 yi öğretmeyi bir dağ köyünde, yüzlerce deneme sonrası çözdüm. Benim okuduğum üniversitede, Türkçe ve Osmanlı tarihi dersleri bizim en çok gördüğümüz derslerdi. Değil tartışma, genelde sınıfda konuşma hakkımız bile olmazdı. Öretim görevlisinin yazdığı notları varsa kitabını alıp, bir de gidip hocaya göstermek fazladan 15 puan kazandırırdı. Biraz da ezber yapınca, al sana AA. 100 üzerinden 100. Ülkeni, insanını, dünyayı değiştirip, muasır medeniyetler seviyesine çıkartmak istiyorsan, geleceğini emanet ettiğin öğretmenleri iyi yetiştirmen gerek. Okulda dersini zorla bitirip koşa koşa öğretmen evine okey, tavla, elli iki oynamaya giden öğretmenler yetiştirme. Vicdanlı insanlar olmalı öğretmenler. Dersi bittiğinde, bugün bu çocuğa bir katkı sağladım mı diye düşünmeli. Diyelim ki 25 öğrenciden 20si başarılı olan bir öğretmen var. 20 öğrencimin durumu gayet iyi çok başarılıyım diye sevinmek yerine diğer 5 öğrenciye nasıl yardımcı olabilirim diye düşünmeli. Çünkü onlar da çocuk. Onlar da bu ülkenin bir parçası. Onlar da birer can. Başarısız olmaları, yalnızca daha çok ya da daha farklı bir yardıma, belki daha değişik bir desteğe gereksinim duyduklarını gösterir. Öğretmenin eğitiminin öneminden söz ederken, diğer bölgelerde az görünen ama Doğu Anadolu bölgesinde yaygın olan ‘Ücretli Öğretmen’ uygulamasına değinmemek olmaz. Bugün, ön lisansda Pazarlama okumuş bir kişi Doğu’da ücretli öğretmen olabiliyor. Daha doğru dürüst Türkçe konuşamayan adama, tertemiz çocukları veriyor, bu beyinleri işle diyorsun! Belki de, devlet de verdiği öğretmenlik eğitiminin ne kadar zayıf olduğunu biliyor, bu yüzden rahatlıkla bir Pazarlamacıyı Ziraatçıyı öğretmen diye okula yolluyor. Ya Eğitim Fakültelerini kapatalım, eğitime, öğretime boş verelim. Ya da doğru dürüst öğretmenler yetiştirelim ve çocuklarımızın eğitim öğretiminin sorumluluğunu onlara verelim, değil mi? Yönetimin Ciddiyeti ve İstikrarı Okullarımızda yönetim diye bir kademe var. Görevleri, okulun başarısını sağlamak. Yani çocukların iyi koşullarda eğitim alabilmeleri için gerekli koşulları sağlamak, öğretmenleri denetlemek. Bizim okullarımızda, milletvekili odaları gibi lüks, girilmesi yasak odalarda oturan, maaşı dolgun, etraflarında elpençe duranı çok, ihale peşinde koşan, teneffüslerde elinde sopa ile çocuk döven caniler var. Bugün hala batı illerinde yolsuzluğu yakalanan, işini doğru yapmayan, siyasi emellerini çocuklara aşılamaya çalışan öğretmenler, yöneticiler Doğu ve Güney Doğu illerine sürgün ediliyor. Acaba, Doğu ve Güney Doğu illerinin bizim olduğunu, orada yaşan güzel insanların bizim insanımız olduğunu algılayamadık mı? Bir okul müdürü ve yardımcısı, okulunu bir ev gibi sıcak, huzurlu yapmalıdır. Öğretmenlerini iyi tanımalı, işini yapmayan öğretmenleri anında uyarmalı, işini iyi yapanları desteklemeli, bütün öğretmenleri cesaretlendirmelidir. Okulundaki bütün öğrencilerini, kendi çocuğundan ayrı tutmayacak kadar vicdanlı olmalıdır. Kendini sürekli geliştiren, bu bilgilerini öğretmenleri ile paylaşan, bilgili kültürlü kişiler olmalıdır. Ancak böyle okul müdürü ve yardımcısı sayısı çok ama çok azdır. Öğretmenin Saygınlığı 1950 ve öncesinde öğretmenlik saygın bir meslekti. Baş öğretmen Mustafa Kemal, eğitimin ve öğretmenin önemini her zaman vurgulamıştı. 25 Ağustos 1924 tarihinde Ankara Muallimler Birliği Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada öğretmenlik mesleğinin geleceğine yönelik hedefi şöyle belirlemişti. Öğretmeler yeni kuşak sizin eseriniz olacaktır. Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür kuşaklar ister. 1950 den sonra öğretmenlerin saygınlığını bitirmek için başa gelen bütün yönetimler ellerinden gelini yaptılar. 12 Mart ve 12 Eylül gibi olağanüstü dönemlerde olmadık acılar çektirdiler. Sürüldüler, ezildiler, işkence gördüler. Cumhuriyetin ilk yıllarının, öğretmen geldiğinde ayağa kalkan kaymaklarının yerini, öğretmeni köpek gibi azarlama hakkını kendinde gören yöneticiler aldı. Öğretmenlerin saygınlığının yok edilmesi için dört koldan çalıştı yönetimler. Örneğin, bizim toplumumuzda, artık büyük oranda insanların saygınlığı aldıkları maaşa göre hesaplanıyor. Öyle olunca, öğretmenlerimizin saygın olması neredeyse olanaksız. Açlık sınırının altında bir maaş ile çalışan öğretmene, öğretmenden kat kat daha fazla para kazanan esnaf saygı duyar mı? Sonuç İyi eğitimli anneler, çocuk yetiştirmenin temel bilgilerine sahip babalar, iyi eğitilmiş, kültürlü, vicdanlı öğretmenler, ve işini iyi bilen, vicdanlı, ahlaklı yöneticiler yetiştirmek için hemen harekete geçmeliyiz. Daha sonra, sıra neyi nasıl öğreteceğimizi gösteren saçma müfredatları yenilemeye de gelecek elbette. Edip Ceyhan Kasım, 2008
Yorumlarzüleyha
{ 25 Mayıs 2009 19:38:36 }
ne güzel yazmışsınız eğitimci kalmış mıki dicem ama herkese haksızık olacak kişisel sebeplerden çocuğumun notunu kıran çocuğumun gözyaşından keyif alan okul müdürü ve öğretmenle 7 aydır uğraşıyorum yetmedi evimi bastılar arabamı çizdiler nerde eğitim bumu atatürkün bıraktığı eğitimcilerin amacı defalarca yazdığım dilekcelere cvp yok hala nerde yaşıyorum kaygısı taşımaya başladım iki tane çocuğumu harcayan kişilere cevap verecek bir yetkiliye ulaşmadım eğitimci işini yapmadığı gibi mahkemelerde hakkını arıyor anlayamadım siz verin cevabını bana nereye gidiyor bu gençlik demeyelim çocuklarımızı yetiştirecek eğitimci kalmamış bu memlekette
Yavuz Kahraman
{ 04 Aralık 2008 14:16:56 }
Sevgili Edip
Yazını okuyunca çok duygulandım. Beni eskilere götürdün. 1965 yılının eylül ayında öğretmenliğe başladığımda hep yokluklarla uğraştık. Şimdi görüyorum ki hiç bir şey değişmemiş,sorunlar daha da katlanarak çoğalmış diye düşünüyorum. Yeni göreve başlayan bir idealist bir öğretmen ne güzel çözüm yolları üretmiş. Bizim üst bürokratlarımız sorunu çözme yerine hep görmemeyi, bana neciliği daha çok seçtiklerini görüyorum. Çok mu sorularımız var derseniz var, çözülmez mi derseniz çok basit. Edip öğretmenin ön görüleri, bir çözüm yolu olabilir. Yeter ki yüreğin sağlam ve inancın sağlam olsun Sevgili Edip seni kutluyorum, senin çaktığın kıvılcım ateş oluduğunda, çözülmiyecek bir proplem olacağına inanmıyorum. Gözlerinden öperim. Selamlar Yavuz Kahraman Hüseyin
{ 01 Aralık 2008 07:07:06 }
Edipciğim:Sevgili öğrencim başta gözlerinden öpüyorum. Memleketin gerçeğini dile getirmişsin Ben 6 ekimde ölçme ve değerlendirme seminerine katılmıştım oradanda öğrenci ile veliler eğitilmeli denilmekte idi .hatırlasrsanız bende herzaman derslarde aynı konuları işlemiştim . sizlere güveniyor geleceğimizin aydınlık olması için daha emin adımlarla insnları sevmekle başarıyı elde edeceğimize inanıyor başarılar diliyorum.
Aynur
{ 01 Aralık 2008 05:14:04 }
Sevgili Edip Öğretmen,
Çok yerinde tespitlerde bulunmuşsunuz. Sizin gibi idealist genç öğretmenlerin çoğalmasını diliyorum. Sevgilerimle, Aynur deniz
{ 29 Kasım 2008 23:33:54 }
sevgili edip,
Diğer Sayfalar: 1. genc ogretmenlerin, deneyimlerini, birikimlerini paylasmasi cok onemli. cunku bastaki yoneticiler ulkenin rotasini siyasi amaclarla ciziyor. halki, memleketin gelecegini onemsemeyerek ve sevmeyerek.... bu yuzden onlarin yaptiklarina, soylediklerine guvenemiyoruz. elbette, insanlarimizin gelecegi icin almalari gereken egitimin ozu belli. hem de hic bir baska aciklamaya gerek olmadan. fikri hur, vicdani hur, irfani hur nesiller yetistirmek. senin ve arkadaslarinin, ulkemizin siyasi ve ekonomik atmosferi ne olursa olsun, umudunuzu, enerjinizi hic yitirmemenizi diliyorum. ulkemizin biricik umudu bu. aydinlanma yolunda hepinize basarilar. ayorum, sizlerin sesini duyurabilmek icin, elinden ne geliyorsa yapmaya hazir. sevgilerimle, deniz
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|