|
|
"TÜRK DOSTU"Kategori: Ayorum Güncel | 0 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 26 Ekim 2008 01:42:29 Birkaç hafta sonra ABD'de başkanlık koltuğuna kimin oturacağı belli olacak. Yarış, dedesi Kenya'da İngiliz sömürgecilere aşçılık yapıp uşaklık eden, babası keçi güden, (kapkara değilse bile) Afrika kökeni ilk bakışta belli olan genç senatör Barrack Hüseyin Obama ile Vietnam savaşı gâzisi 70'lerinde senatör McCain arasında.
Halâ dünyanın en güçlü devleti olan ABD’yi kimin yöneteceği elbette hepimizi ilgilendiriyor. ABD’de milyonlarca dolar paranız yoksa bırakın seçim kazanmayı, aday olabilmeniz bile olanaksız. Seçim öncesi seçim kampanyalarına yapılan bağışlar bir yerde at yarışlarına para bastırmaya benziyor. Hangi atın kazanacağını ve size avanta sağlayacağını tahmin ediyorsanız ona para bastırıyorsunuz. Bir yandan “favori” atınıza para bastırırken öte yandan kazanma olasılığı olan bir diğer ata da biraz oynuyorsunuz ki, -ne olur, ne olmaz- o kazanırsa geleceğinizi biraz olsun garantiye alasınız. Senatör Obama’nın bugüne dek aldığı bağışların toplamı 600 milyon dolar civarında. McCain Obama’yı epeyce geriden takip ediyor. Büyük şirketler çeşitli adayların seçim kampanyalarına yaptıkları bağışları bir yatırım kabul ediyorlar ve destekledikleri aday kazandığında bunun faturasını çıkarıyorlar. ABD’de güç sahibi iki büyük sanayi var: silâh sanayii ve petrol sanayii. Irak savaşını ve Alaska açıklarında petrol çıkarılmasını destekleyen McCain elbette her ikisine de daha yakın. Ama şirketler ikili oynuyorlar. Ancak ilginç bir olay, petrol şirketlerinde çalışanların –şirketlerin aksine- daha çok Obama’ya bağışta bulunmaları. Exxon, Chevron ve BP şirketleri McCain’e 1,3 milyon, Obama’ya 394,000 dolar bağış yaparken bu şirketlerde çalışanlar 93.300 dolar Obama’ya, 75.200 dolar McCain’e vermiş. Obama’ya bağış yapan 1 milyon 700 bin kişinin yüzde 94’ü 200 doların altında bağış yapmış. 8 yıllık gerzek Bush yönetiminden bezen Amerikan halkının büyük ölçüde Obama’ya ümit bağlamasına şaşmamak gerek. Obama değişiklik, höşgörü, duvarları yıkma sözü veriyor ve herkes kendisinin McCain’den çok daha iyi bir hatip olduğunda hemfikir. Ancak soğukkanlılıkla düşündüğümüzde Obama başkan seçilip gerçekten sıradan Amerikalıların çıkarına çalışmaya başlarsa, ABD’nin hâkim güçleri, silâh sanayii ve petrol sanayii buna ne kadar göz yumacak? Kendisi tam 638 CIA suikast girişiminin hedefi olmuş Fidel Castro daha geçenlerde Obama’nın bugüne kadar öldürülmemiş olduğuna şaştığını söylemedi mi? “Siyaset, mümkün olanı yapabilme sanatıdır” sözünden hareketle –eğer öldürülmezse- başkanlık koltuğuna oturacağı neredeyse kesinleşen Obama’nın neler yapmasının mümkün olacağını hep birlikte göreceğiz. Bizimkiler hemen acaba hangisi “Türk dostu” gibisinden değerlendirmelere girişmiş. Sanki Obama da, McCain de sabah akşam “ben bu Türkleri seviyor muyum, sevmiyor muyum” diye papatya falına bakıyorlar. Obama’nın şu sözleri bazıları için Obama’nın “Kürt dostu”, “Türk düşmanı” olduğunu kanıtlamaya yetmiş: "Türk ve Iraklı Kürt liderlerin bir araya getirilmesi ve PKK tehdidiyle uğraşılmasını, Türkiye'nin toprak bütünlüğünün güvence altına alınmasını ve Irak'ın kuzeyinde çok ihtiyaç duyulan Türk yatırımlarının ve buradaki Kürtlerle ticaretin kolaylaştırılmasını öngören kapsamlı bir anlaşma için görüşülmesi yönünde bir diplomatik çabaya önderlik edeceğim." Adam gerzek Bush’un şer ekseninde olduğunu ilân ettiği İran’la bir masaya oturmayı önerirken neden Türkiye’nın Iraklı Kürt liderlerle görüşmesini istemesin? Bazıları da Obama’nın Endonezya’da İslâmî eğitim görmüş olmasından hareketle göz kırparak “aslında Hüseyin bizden” diyorlar. Kendimizi dünyanın merkezinde sanan ve herkesin bizlerle uğraştığı gibi bir evhamdan muzdarip bu kardeşlerime ufak bir haberim var: “Sayın Obama da, Sayın McCain de ABD’nin çıkarlarını gözetiyor ve gözetecek. ABD’nin çıkarları eğer Türkiye’nin çıkarlarıyla örtüşüyorsa Türkiye dostu görünecek, çatışıyorsa Türkiye düşmanı görüntüsü verecek”. Bu iki başkan adayı arasındaki fark yalnızca Amerikan çıkarlarının nasıl daha iyi gözetilebileceği konusunda. Obama Müslüman olsa da olmasa da bu birşey değiştirmeyecek. Bu “Türk dostu” söylemi bana hep Osmanlı I. Dünya Savaşına girmeden önceki “Kayzer Müslüman olmuş” tevatürlerini hatırlatıyor. E tabii, Kayzer Müslüman olmuşsa bizim de Almanların yanında savaşa girmemiz gerekir gibisinden bir mantıktan ne yazık ki 100 yıl sonra bile pek kurtulamamışız. Obama “Türk dostu” ise, hele hele bir de Müslümansa onun peşine takılıp istediği yere gideriz ha? Aynı Kayzer’in peşinden gidip Osmanlı’nın sonunu getirdiğimiz gibi! Tüm dünyayı “Türk dostu”, “Türk düşmanı” diye kafalarınca ikiye bölenler aslında bu bakış açısının bindikleri dalı kesmek olduğunun da farkında değiller. Bir örnek: Profesör Justin McCarthy Ermenilerin soykırım iddialarına büyük ölçüde karşı olduğu ve tarihi objektif olarak değerlendirmeye çalıştığı için bir “Türk dostu” olarak ilân ediliyor, TBMM’de konuşturuluyor, büyük bir konukseverlikle ağırlanıyor. Bir bilim adamının en büyük ve önemli silâhı tarafsızlıktır, objektif olmaktır. Profesörü “Türk dostu” olarak tanıtmak aslında onun tarafsız olmadığını ima etmek, söylediklerine gölge düşürmektir. Öte yandan “Türk düşmanı” yaftasını yakıştırdıklarımız da bizlerin yaptıklarını eleştiren kişilerdir. Biz de –çok mükemmel olup katiyen hiçbir hata yapmadığımızdan ve “bir Türk dünyaya bedel” olduğundan- ancak bu kişilerin Türkleri sevmediğine hükmedebiliriz. Yoksa nasıl olur da bize karşı hiç te hoş olmayan şeyler söyleyebilirler? Aslında bundan da zararlı çıkan biz oluruz gene. Kendi göremediğimiz bir takım kusurlara dışarıdan bakan birisi dikkatimizi çektiğinde kendisine teşekkür etmemiz gerekir. “Türk düşmanı” diyerek söylenenleri hakaret kabul ettiğimizde, değişimi, hatalarımızı düzeltmeyi bir kenara iteriz, aynı yerde otlamaya devam ederiz.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|