A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Yaz Gelmedi Bir Türlü

Kategori Kategori: Kültür/Sanat | Yorumlar 3 Yorum | 17 Ekim 2008 10:18:16

Pırasanın yanına ne yapsam? "More pırasa olsa yemem" diyenin o doymuş bir lokma yese kusacak olan Arnavutun bile dayanamayıp yiyeceği bir pırasa yaptım dün. Fakat yalnız başına pırasa yetmez! Bugün pazar. Kurban Bayramı'nın dördüncü günü. Kayınçom çocuklar gelecek.

Aklım büyük oğlanda. Dün sabah Queensland’e tatile gitti bir arkadaşının arabasıyla. Gitsin iyi gelir. Sarhoş araba kullanmaktan ehliyetini kaybetmişti üç yıllık cezası bitince tekrar ehliyet almak için sınava girdi.  “İlk girişte alırım” dediğinde gülmüştüm. İlkinde çaktı.  İkincisinde de.  Daha doğrusu çaktırdılar.  Sudan nedenlerle.  Biliyorum salt burnu sürtülsün diye çaktırıyorlar. Bakalım kaçıncıda alacak? Hayatımda onun kadar iyi araba kullanan görmedim. İnşallah dayanamayıp yolda direksiyonu almaz. Şanssızdır benim oğlum.  Daha yüz metre gitmeden polis yakalar.  Sekiz saatlik yol.  Hem annesi hem de ben  varır varmaz telefon et demiştik. Merakta bırakma!
 
Kimi kastederek söylediyse? Yıllar önce “sevenim yok” diyerek evden ayrıldı.  Arkadaşları hep yabancı. Nedense kendi milletinden uzak duruyor?  Her bulduğu; sonra birlikte yaşadığı kızları ne zaman bize getirdiyse, onun adına üzüldük. İkişer üçer çocuklu, davranışlarıyla gevşek kadınlar. Sonuncusu tek çocuklu açgözlünün biriydi. Yüzükler, bilezikler; modası geçince değişen cep telefonları, çarptıkça arabaların yenisi...  Bir gün “Eve dönebilir miyim anne? Yetmiş bin dolar borca girdim” deyince...  Yürek dayanır mı?  Kızdan ayrılmış. Üstelik soğumuş! İnşaat işçisi. Daha doğrusu amele oğlumuz. Başımızın tatlı belası! Yaz geldi ya; iş dönüşü bazen üstünü çıkarıp karşımıza oturuyor. Allah seni bildiği gibi yapsın oğlum! Kızın adını göğsüne yazdırmış! Her soluk aldığında şişiyor harfler.  Öyle bir dövme ki ancak ameliyatla çıkıyormuş.  Ameliyat neredeyse bir yeni araba parası. Lan giy üstüne bir şey!  Türk kızı olsaydı bari!
 
“Ara şunu” dedim tepem atık bir sesle.
 
Annesinin söylediklerine kulak verip; oğlumun aygıttan sızan sesini anlamaya çalışırken, kızımın arabasının minübüsümüzün arkasına park etmesini seyrettim. Kendimi tutamayıp fırladım. 
 
İngiliz damadım bıyık bıraksa tam bir Adanalı. Elleri dolu.  Kirli çamaşır torbasıyla büyükçe bir armağan kutusu. Yarım yamalak kucak açarken “Merhaba” diyerek beni mest etti.  “İyi bayramlar.”
 
Kızımı kucaklarken kocasından artan yarım kucaklamayı da ekledim. Gel bakalım babana! İngiliz kocasına Türkçe öğreten kızım!   Senin Babişko diyen ağzını yerim gülüm! Salıya Vietnam’a uçuyorlar.  Yılbaşını kimbilir nasıl geçirecekler?  Gel de dayan. Dur kızım! Kemiklerimi kıracaksın! Senin de bayramın kutlu olsun canım. Bu sıskalıkla nereden buluyorsun bu gücü?
 
Kucaklamak için bıraktığı torbaları aldım.  Çarşaf filan.  Baba evindeyken işe gidip-gelmekten  çok çekti. Yağmuru var çamuru var.  Otobüs tren tabanvay.  Ancak iki saatte varıyordu çalıştığı yere.  Sonunda dayanamayıp taşındı. Önceleri biraz yalpaladı ama evlenince rahatladı.  Şehirdeki çoğu apartman katları kutu gibi bile değil tam bir mutu! Bu yüzden kirlileri daha çok da büyük parçaları bize getiriyor. Evinden işine yürüyerek on dakikada gidiyor artık.
 
Annesi konuşmasını sürdürürken bayramlaşmak için  kızıyla kucaklaştı. “Şimdi varmışlar arayacakmış zaten” dedi cıvıldaşmalarının arasından. Biraz yüksek sesleydi benim için araya sıkıştırdığı sözler; kızım oralı olmadı, abisi için takıntılı olduğu şeyi dillendirdi: “Çocuğum olursa  Türkçe öğrenmesi için cumartesi okuluna göndereceğim deyince çok kızdı!” Karım konuşması bittiği halde elinde tutuyordu telefonu. “Şaka yapmıştır abin!” “Anne!  Ciddiydi...”  Tatile gidince bayramı mayramı unutan bir insan. Bari telefonda bayramımızı kutlasaydı!
 
Yaz gelmedi bir türlü. Bugün 23 aralık.  Yazın ilk ayı geçti sayılır dün akşam yün kazak giydim.  Neyse hava hazretlerinden bugün şorta izin var.  Yolu seyrederken gündüz vakti vızıldayan sivrisineği dinledim bir süre... 
 
Telefon çaldı...Kıpırdamadım... Baksınlar...
 
Pırasa yetmez.  Türk komşumuz kurban bayramının ilk günü kurban eti getirdi. Onu salıya saklıyorum.  Noel’e. Yanına acaba  ne yapsam?  Tel kapının açılma sesi “Telefon eden kayınçondu.  Akşam balığa gitmişler  gelirken bize de getirecekler...” tel kapının kapanma sesi.
 
Gene beni kurtardın kayınço...  Kırk yıllık ressam arkadaşımın gönderdiği resmi gerdi birkaç gün önce.  Elinden her şey gelir.  Kapadokya’dan eşekle sıpası.  Arkadaşımın gönderdiği kalın albümünde o resmi görünce çığlığı bastı karım. “Duruyor mu?” diye iletiyle sordum.  “Galiba” diye yanıtladı.  Çatı arasında olabilirmiş.  Uygun bir zamanda çıkıp bakacak.  Uygun zamanı beklemeden ileti yağmuruna tuttum. “Çatı arasından indirdim resim sizin” diyen iletisi gelince peki nasıl gönderecek heyecanını yaşamaya başladık?  Birkaç gün sonra “kasnağından çıkarıp rulo yapıp postaya verdim...”  Yola çıkan eşekle sıpasının  keyiften anıra anıra okyanusu geçmesi için dua etmeye başladım. Yıpranmış bir sözdür ama gene de doğrudur: İnsan dostlarıyla vardır.
 
Eşekle sıpasını duvara bağladıktan sonra rakıları doldurduk. Araba kullanacağı için kayınçom “İçmem”dedi.  Resmin karşısına geçip kadeh kaldırırken Ankara’ya telefon ederek ressam arkadaşımızı da araya aldık. Heyecanımızı paylaşmak onun da hakkı. Şerefe!  Şerefe!
 
Karımın geçim kaygısını paylaşmanın ötesinde yaptıklarını görünce bir işe yaradığımı kanıtlamak için evin yemek-bulaşık işini üstlendim. Ev işi görmekle kılıbık olunmaz diyerek kendimi eğittim.  Yeri gelince sapına kadar Adanalıyım. Zaman zaman gittiğimiz Blacktown Market’e mal yetiştirmek için dolaşmadık “garaj sale” bırakmaz karım. Gece gündüz koştur sonra geç bakalım mutfağa!  İnsanda Allah korkusu olmalı.
 
Gelinimin arabası yanaşınca torunlarımı öpüp koklamak için seğirttim. Sekiz aylık kız annesinin kucağına sığmıyor. Bacakları sarkmış. Tombul ayaklarını ısırmamak için kendimi zor tuttum.  Oğlanın dişi düşmüş; kızı okşamamın arasından, görmem için sırıtıp duruyor. Ona yönelince dikleşerek konuştu. “Sen git onu sev!” Beş yaşındaki velete bak sen!  İki numara geç saatlere dek çalışacakmış. “İşten çıkınca gelecek.”
 
Yolu gözleyerek içeriyi dinliyorum. Ne bekliyorum? Balık bekliyorum! Balık! Karımın torunuma el öpmeyi öğreten sesi geliyor.  “Buraya gel dedesi!  Torunun elini öpecek!” İçeri giderken bozuk para hazırladım.  Öpmek istemiyor namussuz.  Baktım olacak gibi değil kıydım kağıt paraya. Öptü ama nazlanarak. Para bu!  Bu kez herkes elimi öpmek için kuyruğa girmez mi? Tamam tamam! El öpenleriniz sağolsun!  Hah işte kayınçomlar da geldi! 
 
Kovalanıyormuşum gibi koşturdum. Balık kovasını kaptım kayınçomun elinden. Bayramlaştık. Yeni eşinden tatlı tepsisini almak istedim bırakmadı. Öbür elindeki paketten de kurabiye kokusu geliyor. 
 
İncecik sözcüğünün ortadan ikiye değil dörde bölünmüşü bir hanım.  Midesinden sorunu var. Serçe gibi yediğinde rahat güvercin gibi yediğinde sancıdan kıvranıyor.  İki parça karpuz yemişti geçen gün karnı dokuz aylık hamile gibi şişti. Kayınçomun üstüne titriyor. Evlenip Türkiye’den geleli ancak üç ay oldu ona göbek saldırdı. Ne zaman evlerine gitsek börek çörek kokusu. Bıyığını kestirerek erkeğini en az on yaş gençleştiren bir kadın. Onunla da bayramlaştık.
 
Altmışında ikinci evliliğini yapan kayınçom hala topallıyor.  Emekliliğinin  yeni eşine de uygulanması için iki yıl geçmesi gerekiyormiş. Yasaya karşı kimin boynu ince değil ki?  Geçim sıkıntısından ufak tefek işlere gidiyor. Çatıda çalışırken uçmuş. Neyseki dizinin üstüne konmuş. Fakat diz paramparça.  Yapay diz taktılar. Düzeliyor gibi.
 
Masayı kim donattıysa eline sağlık.  Tabak çanağın ortasında salatalarım yeme de yanında nöbet tut pırasam! Mor lahana ezmesi:  İnce ince kıyılmış lahana; bir avuç çekilmiş ceviz, birkaç diş sarımsak, tuz-acı pul biber- iki çorba kaşığı zeytinyağı. Attım öğütme makinesine.  Tahini unutur muyum? Tabağa boşaltırken mahsustan parmaklarıma bulaştırdım.  Sonra kimseye çaktırmadan yaladım parmaklarımı. 
 
Çatal-bıçak sesleri sanki dürttü beni.  Balıklar gıcır gıcır yıkanmış. Masada konuşulanları dinleyerek elektrik ızgarasının altına dizdim.  Biraz yüksek perdeden gülüşülünce küçük torunum ağlamaya başlamaz mı?  Annesi kartaldan daha kanatlı!  Kapıverdi. Başladı pış pışlamaya.  “Bayramda ağlayan kızın kısmeti kapanırmış. Sus bakayım!”  Allah Allah! Hem de İngilizce! “Bak baba da geldi!”
 
“Bir milyonluk satış yaptık bugün!” Bağırdığı zaman bile sesi güzeldir iki numaranın. Kırkına vardığı halde bir müzik grubunda cumartesileri gitar çalıp şarkı söylüyor. Sahnede ter dökmesine karşın kiloluydu. Şeker çıkınca zayıflamak zorunda kaldı. Zayıflık kime yakışmaz ki? Kızı kucağına alırken “Bir günde mi?” diye sormuş bulundum.  “Evet...”  diye başlayıp anlatmayı sürdürürken kız uyudu.  Sonunu şişinerek bitirdi. “En çok satışı ben yaptım!”  “Peki oğlum eline bir para geçecek mi bu satıştan?” “ Geçmez olur mu?”  “Ne kadar?”  “Beş yüz dolar kadar.” “Bir gün için mi alacaksın bu parayı?” “ Yok canım bir ay için.”
 
Tuhaf tuhaf baktığımı görünce ekledi. “Haftalıklarımın dışında.”  Bu arada annesi herkesle bayramlaş diye işaret etti ona.
 
Balıkları çevirirken  “Pırasa fazla pişmiş” diye bir söz duydum. Kimin söylediğini çıkaramadım ama Ayçelen’in o çocuksu sesine benzettim. “Over cooked!”  Gelinim bu. Çok pişmiş!
 
Neyseki şarap bardağım yanımda.
 
Dumanı tüten balıklarla kayık tabağını masaya koyunca sevinç sesleri yükseldi.  Bu sırada “Hayat bazen böyle çok pişiyor” diye saçmasapan sözler geçti içimden.  Salatamın içinden soğanları seçerek bol soğanlı balık-ekmek yapmaya koyuldum.  Rakı yok ne yapalım? Şarapla da iyi gider.
 
“Kılçıklı” derken sanki boğazına takılmış gibi sesler çıkardı torunum. “Bak ben nasıl kılçıklarıyla yiyorum” diyerek küçük bir gösteriye girişti karım.  “Üsteleme anne. Ağlar şimdi.”
 
Kayınçomun gözleri irileşti boyun damarları şişti. Dilinin ucuna geleni söylemeyip kendini tutunca hep böyle olur.  Balık tutarken ayakta durmaktan ameliyatlı dizinin şişmesini anımsadım. Öf öff!  Dişlerimin arasında ezilen kılçıkların sesini bastırsın diye yudumladım  şarabımı. Özlemişim balık ekmeği.
 
Babası tostladı torunumu.  Kayınçomla karısı sessizliklerini koruyor masada.  Ağzımı kapayarak çiğnediğim halde  çıtır çıtır sesler çıkıyor. Kılçık ayıklamıyor ameliyat yapıyor sanki damadımla kızım.
 
Sessizlik hükmünü sürdürürken tel kapının her teli titreyerek kapı açılıp- kapandı. Evimize küçük çapta değil yüz yirmi kiloluk bir bomba kayınçomun ilk karısı düştü. Elbette düşecek. Resmen boşanmış olsalar bile hala bizim gelinimiz. Fakat yeni gelinle ilk karşılaşmaları.
 
Kalıbına yakışan bir gümbürtüyle bayramlaşmaya başladı birinci gelin.  Bir  ara sesinde duraklama düşme oldu. Masadan kalkmış salonun öbür tarafında oturuyordum. Yanıma geldiğinde sararmış yüzüne bir an bakıp gözümü kaçırdım. Kucaklaştığımızda bıngıl bıngıllığı elime gelince elektrik çarpmış gibi oldum. Alelacele kendini bahçeye attı ilk gelin.  Ardından karım çıktı.  Dışarda içilen sigara kokmaya başladı.
 
Şarabımı tazelemek için mutfağa geçtiğimde kollarında uyuyan kızının taze gelin tarafından elinden alınışına şaşırmasını izledim gelinimin. Belki de yorgunluktan boş ellerini bıkkınla sarkıttı.  Torunuma bir kurtarıcı gibi sarılan taze gelin sanki uyumuyormuş gibi pış pışlamaya gömüldü.  Kayınçomun başı önüne düşmüş afyon yutmuşlar gibi kıpırdamadan bir noktaya bakıyordu.
 
Gecenin ilerleyen bir yerinde zorunlu olarak susma zamanına ermiştik galiba. Boyun eğerek bu kurala uydum. Bu arada şarabın tadını alamadan yudumlamayı sürdürürken Ayçelen’le gözgöze gelir gibi oldum.
 
Pış pışlama kesintisiz sürüyor sigara kokup duruyordu.
 
Damadımla kızım kalktı. Allasmarladık güle güle faslı bitene dek yanlarında bekledim.  Arabaya yaklaştığımızda kızım birdenbire döndü.
 
“Haberin var mıydı baba?”
 
“Valla yoktu kızım. Ben de herkes gibi şaşırdım. Kafasına esip gelmiş işte.”
 
İyi geceler kucaklaşmasından sonra; başını sallayarak, hiçbir şey söylemeden arabaya bindi. Karanlıkta uzaklaşırlarken uzun uzun el salladım arkalarından.
 
Kayınçomla taze gelin belirdi. Karım da yolcu etmek için yanlarında.  Sessizce kucaklaşıp el sıkışan kayınçomun yerine de şakıdı taze gelin. Biri şen şakrak biri suskun.  Karımla omuz omuza el sallayıp baktık arkalarından.
 
Oğlumgiller de gidiyor.  Uykuya yenik düşmüş gibi sallanıyorlar.  Onları da uğurladık.
 
İçeri girince ilk gelinin yüz anlatımından korktum. Sararması kara sarıya dönüşmüş.  Kapıdan girdiğinde bu denli şişman değildi. İki misli olmuş sanki. Yüz çizgileri parmak parmak fırlamış...
 
“Enişte bu turşuyu kim kurdu?”
 
Önce anlamadım. Çünkü Ayçelen’in bir an önce oradan kaybolmak isteyen kanat vuruşlarına takılmıştım. Sonra masadaki turşunun tadına baktığını anladım. Doğrudan taze gelin yaptı diyemeyip  kem küm etmeye başladım...
 
“Ben ona aslan gibi iki çocuk doğurdum...” derken devam edemedi  yanına oturan karımın omuzuna kapandı...
 
Torunuma verdiğim bayram harçlığı masada duruyordu.
 
Ağlamayı duymamak için kem kümün devamı gibi “iyi geceler” diyerek yatak odasına attım kendimi.
 
Nihat Ziyalan
Sydney 2008
 

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 8 / 1 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

aydan { 11 Aralık 2008 14:52:57 }
merhaba babami hatirlatan sayinNihat Ziyalan.Beni cok eskiye goturdunuz yani babama.O sizinde yazar ,meyhane arkadasinizdi.internette turlarken birdenbire sizin yazinizla karsilasmak guzel bir duygu.kaleminize saglik.
Ümit Köreken { 19 Ekim 2008 12:16:22 }
Sevgili Nihat ağabey,

Öykülerinizi okurken bazen bir Kusturika filmi izlermiş gibi oluyorum, bazen de tatlı bir aile filmi izlermiş gibi...

Öyle duru ve samimi bir anlatımınız var ki...

Orada olmak ve o havayı solumak istiyor insan.

Ellerinize sağlık..

Ümit
cemil { 19 Ekim 2008 07:03:46 }
sevgili nihat ziyalan dostum

bu oykunu daha once okumustum

aynı keyifle bir kez daha senin sevgili ailenle

nefis bir bayram gunu daha yasadim

betimlemelerin oylesine canli ki sanki ben de oradaydim

esekle sipasinin anira anira okyanysy gecmesine

uzun uzun guldum

nefis bir oyku

beynine yuregine saglik

sevgilerle
Diğer Sayfalar: 1.

 

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git