A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Güzellik Sevdirir - Sevilen Güzeldir

Kategori Kategori: Felsefe | Yorumlar 2 Yorum | Yazar Yazan: Mustafa Alagöz | 08 Ekim 2008 22:33:39

Sanat güzelliğin açığa çıkması, duyuların önüne getirilmesidir. Güzelin kendisinin varoluş biçimleri sanatın değişik alanlarında görülür. Sanatta sınıflama onun konusuna göre değil kullandığı araç ve yöntemlere göre yapılır. Hangi biçim altında gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin farklı sanat alanlarının ortak yanları vardır; amacı güzellik, aracı imge, yöntemi hayalgücü, iletisi duygularadır.

‘Güzel’ kavramı ‘İyi’ ve ‘Doğru’ kavramlarıyla birlikte felsefenin de temel sorunlarından birisidir. Böyle olmakla, onu algılayan özne olmaksızın bu soruna yaklaşılamaz.

 
Bilinç (farkındalık yetisi) temel olarak hakikati inceler. Burada amaç, gerçekliği açığa çıkarıp herkes tarafından bilinebilir duruma getirmektir. Kavranabilirlilik kendi içinde tutarlılığı, zorunlu iç ilişkileri ve bütünlüğü gerektirir. Bu haliyle ancak bir olgu kavramsallık taşır.
 
Aklın, dört gurup altında toplayabileceğimiz değişik etkinlik alanları ve onların doğasına uygun yöntemler uygulanması  tinsel dünyamızı oluşturur.
 

a-Sanat; varolanla yetinmeyip olmayanın, olabilirliğin arayışı; daha çok umutlarımızı ve duygusal tepkilerimizin karşılığıdır.
b-Din; varoluşun sonsuz çeşitliliği  ve varlığın sonsuz gücü karşısında duyulan acziyetin bilinci olarak boyun eğme, durumu kabullenme halimizin karşılığı olarak.
c-Bilim; varoluşların yasasına erme , onları denetleme ve isteğe göre kullanabilme gücünü ele geçirme çabası
d-Felsefe; parçalılığı aşma, birlik-bütünlüğe erme, anlama-anlamlandırma  etkinliğidir.
 
Bilinç sadece nesnel dünyanın niteliklerini açığa çıkarmakla yetinmiyor; başka bir deyişle sadece maddi gereksinimlerimizi, bedensel arzuları doyuracak şeylerin bilinmesi ve ele geçirilmesiyle sınırlı kalmıyor. Kendi üzerine dönüp doğanın dışına çıkıyor. Tinsellik dediğimiz bu süreç; özgürlük alanımız, insanlaşma sürecimizdir. Bunun dışında kalan yanımızla doğa varlığıyız; insan hayvanı.
 
Varlık, varolanların ilişkili birliği olarak akıldır. Temeli Plato’dan gelen ‘Güzellik’, ‘Doğruluk’, ‘İyilik’ kavramları ya da İdea’lar, kendi tarihi boyunca felsefenin konuları olmuş ve olmaya devam edeceklerdir.
 
Güzel, İyi ve Doğru olan Varlığın kendisidir. Tinsel dünyamızın değişik alanlarına karşılık gelen yanlarına göre bu ayrımı yapabiliyoruz.  Felsefi açıdan şöyle bir sınıflama yapılır; Sanatın ilkesi güzellik, bilmenin ilkesi doğruluk, ahlakın ilkesi iyiliktir. Bunu farklı bir yoldan şöyle de dile getirebiliriz; Varlığın bilim alanında görünümü doğruluk, ahlak (yaşantıda) alanında iyilik, sanat alanında ise güzelliktir.
 
Filozoflar kendi dizgesine göre bu konuya bir açılım getirmiş olmasına rağmen kavramın üzerindeki felsefi araştırmalar bitmemiştir, bitmesini de beklememek gerekir. Çünkü varlığın kendisi sonsuzdur. İlişkilerin sonsuzluğu, bilincin bunları kavrıyor olması, kendini gerçekleştirmesi ve kendi yarattığında yaşıyor olması Kavramın da (İdeanın) sonsuzluğudur. Felsefi olarak temel ayırım bu konularda değişik şeyler söylemekten çok bunların kavranabilir olup olmadıkları, özneden özneye değişiklik gösterip göstermediğidir. Bu nokta yaşamın her düzeyinde etkisini gösteriyor. ‘Sana göre bana göre’ anlayışı kendine kendi içinden bir değerler bütünü, bilinç tipi, insani ilişkiler ağı doğuruyor. Aynı düşünme şekli güzellik alanında da karşımıza çıkıyor, ‘sana göre güzel olan başkasına göre değildir’ gibi. Bu görünüşte doğru bir önermedir. Ancak herhangi bir şeye güzel diyende çirkin diyende bilincinde hangi ölçülerle davranıyor? Elbette tek ölçüyle. Örneğin değişik nesneler değişik ağırlıktadırlar, ne kadar farklı ağırlıkta olsalar da onları ancak bir kavramla anlayabiliyoruz; Ağırlık kavramıyla.  
 
Güzellik ideası konusunda bazı filozofların özlü belirlemeleri  bu konudaki tartışmalara temel olmuştur. Değişik içerikli önermeler olsa da  felsefi düşüncenin farklı aşamalarını temsil eden filozoflar da onun hakikat olduğunu, Güzelliğin düşünceye konu olabileceğini, bir bütünlük ve uyum altında anlaşılabileceğini dile getiriyorlar. Güzellik ‘bir içerik, bir amaç, bir anlam’; ‘sanat ise bunun ifadesi, görünüşü ve gerçekleşimidir.’
 
 “Güzellik düzene ve büyüklüğe dayanır. Çok küçük ve çok büyük şeyler kavranamadığı için  (ona) bakanda  birlik ve bütünlüğü sağlayamaz” (ARİSTO)
 “Anlama yetisi ile hayal gücü arasındaki uyum” (Kant)
“Güzellik hakiki olanı ifade etmenin ve tasarlamanın özgül bir biçimidir.” (Hegel)
 
 
Sanat her ne kadar hayalgücü yöntemini kullansa da, seçiminde ve kendini gerçekleştirmede özgür olsa da özünde düşünsel bir etkinliktir. Bilinci yok sayarsak ne bir sanat eseri yaratılabilir, ne de sanat duyumsaması olabilir. Buradan kalkarak şu soruları üretebiliriz:

-Sanat gereksinimi nereden doğuyor?
-Sanat varlığın anlaşılmasının, hakikatin duyulur alana getirilmesi olduğuna göre bilim bu konuda yeterli olamıyor mu? Ya da  Varlığın bilimsel yöntemlerle anlaşılamayan yanları var da sanat bu eksikliğin giderilmesinin başka bir yolu mu?

-Sanat neden imge aracılığıyla yapılmak zorundadır?

-Hayalgücü yoluyla, imge kullanarak gerçekleştirilen sanat öznel bir nitelik  taşıdığına göre onu anlamak ( Kavramsallaştırmak) mümkün mü?
 
 
Bu sorular içinde temele koyabileceğimiz; ‘insanda sanat yapma gereksinimi nereden doğar’ sorusudur. Felsefe tarihinde bu soruyu ilk soran Aristo’dur. Sorunu şiir üzerinden anlatsa da buna genellik verir. “Şiir sanatı genel olarak varlığını, insan doğasında temellenen iki temel nedene borçlu gibi görünüyor. Bunlardan birisi taklit içtepisi olup, insanlarda doğuştan vardır;  ... ikincisi, bütün taklit ürünleri karşısında duyulan hoşlanmadır ki bu insan için karakteristiktir.”(Aristo: Poetika)
 
Hegel, konuyu daha derinlemesine ele alıyor. Bu sorunun yanıtını, insanın, temel olarak düşünce varlığı olması gerçeğinde arıyor.
 
“Sanatın (biçimsel yönüyle) kendisinden çıktığı tümel ve mutlak gereksinim, kökenini, insanın düşünen bir bilinç olmasında, yani kendisinin ve başka her şeyin ne olduğunu kendisinden çıkarmasında ve kendisinin önüne koymasında bulur.”(Hegel; Estetik)
 
Sanat biçimleri  hangi ölçülerle kaç guruba ayrılırsa ayrılsın, sanat ürünleri ne kadar sınırsız olursa olsun bunların anlaşılamaması diye bir şey olamaz. Çünkü tinsel bir etkinliktir ve insanın evrensel yanlarının hem dışlaşması hem de doyurulmasıdır. Bilinç, diğer her şey yanında kendini kendine konu edebildiği için böyledir.
 
Sanat; zihinsel etkinlik olarak bir iletişim yolu, Hakikati kendine özgü araçlarla duyulur duruma getirip algılarımıza sunması, bilincimizin önüne koymasıyla bir yöntemdir.
 
Hayalgücü  gerçeklikler değil geçerlilikler üretir. Kendiliğinden kurulamayan ilişkilerin  öznel bir biçimde oluşturulmasıdır. Bilincimize ve doğamıza ait düşünsel ve yaşamsal enerjilerin tümünün katkısıyla gerçekleştirilir; içgüdüsel dürtüler, bilinçaltı, tasarım, teknik beceri, düşünce.
 
Sanatsal etkinlik bütün bu güçlerin ortak, uyumlu ve önyargısız işbirliğidir. Buradan da anlaşılabileceği gibi sanatsal etkinlik duygu kaynaklı ve duygulara yöneliktir. Hayalgücü ürünü olması bilimsel kesinliklerle, fiziksel ve işlevsel niteliklerle ilişkisinin olmadığını söyler. O halde sanat kendi nesnesini kendisi yaratmak durumundadır. Nesnenin niteliklerini ve işlevini bir yana koyarak, onu imgeye dönüştürerek amacı doğrultusunda istediği gibi kullanır. Duyguların ifade edilmesi, onun görünür kılınması görünür araçlarla mümkündür. Bu araçlar ise kendilerinde ne olduklarıyla değil, dışavurulması istenen insani bir halin en etkili biçimde ifade edilmesinde simgesel olarak kullanılırlar. Tamamen özgür seçimle, istenildiği gibi ilişkilendirilerek, istenen anlam yüklenerek yapılır. Böylesi bir etkinlik hayalgücüyle ve imgelerle ortaya çıkmak zorundadır. Varlığı farklı yanlarıyla ele almak, anlamaya çalışmak, bilincin diğer alanlarına karşılık gelir.
 
Sanat zihinsel (akli) bir etkinlik olduğuna göre; insan hangi durumlarda kendini imge yoluyla ifade etme gereksinimi duyar?
 
Duyguların kendileri, arzuların ve bilincin uyarılmasıyla oluşan bir coşkulanım, insani varlığın yoğunlaşmış halidir. Bu yoğunluk uyarıcı kaynağın aynı olmasına karşılık her insanda farklı nicelikte görünür. Duyguların niteliği bir olmakla beraber değişik yoğunlukta oluşları onlara bir öznellik kazandırır. Bir  özdeyiş olarak söylenen ‘zevklerle renkler tartışılmaz’ aslında bu öznelliği anlatır. Her insan sanatsal algıya açık ve sanatsal üretim yapma potansiyeline sahiptir. Bu, sanatsal yaşamın evrensel olduğunu gösterir. İmgesel dışavurumun nedenleri, başka bir deyişle imge aracılığıyla gerçekleştirilen insani deneyimler, bütün öznel farlılıklarına rağmen evrensel niteliğe sahiptir. Kesin olmadığını bilerek, genel bir sınır koymak gerekirse şu önermeyi ileri sürebiliriz: Sanatsal dışavurum; duygular gerçekliğin sınırını aştığı yerde başlar. Duyusal nesnelerden yapılan özgür seçimlerle, imgesel kurgular yapılarak hakikatle bağlantı kurulur. Yukarda sözünü ettiğimiz duygu-gerçeklik gerilimi kendilerini şu biçimlerde  gösteriyorlar.
 
- Kelime-anlam diyalektiği; Kelimeler iletişimde özneden özneye bir anlam taşırlar. Anlam kendinde esnek,  önceden kabul edilen sınırlarının ötesine geçebilen bir özelliğe sahiptir. Kelimelerin kültürel uzlaşmayla belirli bir kesinliği, sınırlanmışlığı vardır. İnsanın bilincinde oluşan anlam genişliği ilk elden öteki öznelere, dışarıya kelimelerle iletilir. Kelimelerin anlamları-duyumsamaları yeterince karşılamadığını gören insan bu fazlalığı simgeler yoluyla dışlaştırır.
 
-Varoluşsal kaygıdan dolayı; Bir geleceğe mahkum olduğumuzu biliyoruz, başka bir deyişle geleceğe atılmış bir varlığız. Geleceğin belirsizliği, karşımıza çıkacak her ne ise ona karşı bir tutum belirlemek zorunda oluşumuz bizde bir gerilim yaratır. Bir yandan güvenlik kaygısı, diğer yandan kendimizi anlamlı kılma içtepisi bizi arayışlara sürükler. Ne olduğumuzun ne olacağımızın yanıtını tam olarak veremeyiz; çünkü varolmamızın yanıtını olmuş bitmiş durumda değil nasıl varolacağımızda ararız. Her yeni durumda bilinmeyen bir yanımızla karşılaşırız, ya da o ana kadar olmayan bir yan ediniriz.  Sanatın bir yönünün hep geleceğe dönük olması buradan kaynaklanır. Tüm bu kaygıların baskısıyla gerilen insan hayalgücüyle ve imgelerle bu kıstırılmışlığını aşmaya çalışır.
 
-Doyuma erişmemiş duygular taşıyor olmamız; Bireyin isteklerini ve arzularını yaşayamayıp bunları bastırması onda bir gerilime yol açar. Tıpkı coşan duygular gibi bastırılmış olanlarda dışlaşmak isterler, yaşamak eğilimi taşırlar.  Baskılayıcı güçler ister toplumdan isterse bireyin kendisinden kaynaklansın her iki durumda da onun iç dünyasında bir gerilim yaratırlar. Bu gerilimin kendisi sanatsal üretimi besleyen bir enerji gibi işlev görebilir.
 
Erişilmek istenen özlemler, bir haksızlık karşısında duyulan sorumluluk duygusu, duyuncun (vicdan) itkisi de aynı şekilde insanı imgesel ifadeye yöneltir.
 
- Varolanın sınırını aşmak bilincimizin  özsel yanlarından birisidir. Hep ‘daha ötesine geçme’ isteği onun sonsuz yaratıcılığının kaynağıdır. Olanların içinden kalkarak olmayanı tasarlayıp aramaya yönelmesi, olabilirliğini sorgulamaya açması genel olarak tinsel dünyamızı oluşturur. İmgesel etkinlik ve sanatsal yaratım da gücünü buradan alır.  Evrensel niteliği olan; özgürleştirici işleviyle, duyarlılığı arttırmasıyla, aklı önyargılardan uzak tutmasıyla imgesellik ve sanatsal yaratım zihnimizin bir etkinliği olarak varolmaya devam edecektir.
 
Sanatın yapısına ve işlevine ait belirli önermelerde bulunabiliriz:

-Sanat kötülük üretemez. Kötülüğü ifade eder, bilinci irkiltebilir; ancak, varlığın kendi içinden kendini aşarak gelişme gücü, daha önceki aşamaları kapsayarak sürdürmesini gerektirir. Yaşam kendi yolunu açmak zorundadır. Yok ederek değil ancak var ederek, varolanı olumlu bir şekilde içinde barındırarak bu mümkündür.
 
-Sanat özgür ve özgürleştiricidir,
-Duygu birliği yaratır,
-Duyarlılığı arttırır,
-Yaşamda eşzamanlılığı yakalar,
-Anlamı kendindedir, gerçeğini kendi yaratır, gösteren ve gösterilen ayrı değildir.
 
 
Bütün yapıp etmelerimizi ifade etmek isteriz. Bir deneyimi ifade edebilecek düzeye çıkarmak insanın kendi kendini aşması demektir. İnsan kendini aşmak zorunda olmakla tüm varlıkların en üstünde durur. Yaratan ve yaratılan sadece insandır, bunun zemini Varlık, konusu güzellik yöntemi ise sanattır. Burada taklide, kopyaya, bilinen bir şeyin tekrarına yer yoktur: Orijinal olan yeni olandır; yaratılmıştır ve her yaratım insanı yaşamaya çağırır, umut ve coşku verir. Eğer bir sınıflama yapma hakkını kendimize verirsek bana göre sanatın en güçlüsü ve yetkini 'Yaşama Sanatı'dır diye düşünüyorum.

 

 

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: Henüz oy verilmedi / 0 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

rabiya { 01 Nisan 2009 17:09:12 }
bravoooooooooooooooooooooooooooooooooo
sedat sarıbudak { 25 Ekim 2008 23:21:52 }
oldukça yalın ve doyurucu;iyi-doğruve güzel ile varlık kavramlarının ilşkilendirilmesi..aslolanın güzelliğin bahçesinde gezinmek ve de gezinmekle yetinmeyip bir de çiçek dikebilmek;işte yaratım;işte insanın yeni kokusu..
aklına,gönlüne ve de ellerine sağlık mustafa.
Diğer Sayfalar: 1.

 

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git