|
|
Geleneğe meydan okuyan kadınlar: Aslanköylü oyuncularKategori: Kültür/Sanat | 2 Yorum | Yazan: Haberci | 29 Eylül 2008 13:36:21 Aslanköy'de tiyatro delisi bir avuç köylü kadın... 'Yaşamak sanattır' diyerek çıktıkları yol onları sahnelere taşıdı... Okula gitmek istedikleri halde kız oldukları için okula gönderilmeyen, yaşamlarında hiç alkış almayan Aslanköylü kadınların sahnedeki başarıları büyük alkış aldı.
Remzi Özçelik’in Taş Bademleri oyununu Mersin Büyük Şehir Tiyatro Salonu’nda sahneleyen, yaşları 30 ile 45 arasında değişen ilkokul mezunu sekiz kadın, yaşamlarında ilk kez alkışlanmanın sevincini yaşadılar. Torosların tepesinde ormanın ağaçlandırmasında ve tarlada çalışan kadınlar “yaşamak sanattır” deyip sanatla yaşamaya karar vererek tiyatroya başlamışlar. Yaşamlarında bir kez olsun tiyatroya gidemeyen, oyun izleyemeyen kadınlar, kendi oyunlarını yaratıp oynamaya karar vermişler. Bu kararlarında en büyük desteği Aslanköy Lisesi Müdürü Hüseyin Aslanköylü’den görmüşler. Gördükleri destekten dolayı kendilerini şanslı sayıyorlar, şanslarını kendilerinin yarattığını pek görmek istemiyorlar. “Hüseyin Bey destek olmasaydı biz başaramazdık” diyorlar. İlk oyunları Kadının Çilesi’ni Aslanköy Lisesi’nde sahnelemişler. Oyun beğenilince çalışmaya daha istekli, daha güvenli devam etmişler. İkinci oyunlarını bir tiyatro sahnesinde, Mersin Büyük Şehir Tiyatrosu’nda sahnelediler. İlk kez bir tiyatro salonundan içeri girip sahnesinde oynadılar. Tiyatro sahnesine çıkıncaya dek kimsenin umursamadığı Aslanköylü kadınlar, hem yerel hem de ulusal basında haber oldular. Köylü kadınlar, binlerce yıldır yaptıkları işlerin dışında bir şey yaptılar: Geleneğe meydan okudular. Oynadılar, hem de sahnede!.. Tarladan sahneye çıkan Aslanköy’ün oyuncu kadınlar bakın neler anlattılar: Taş Bademleri oyununu hem yöneten hem de oynayan 45 yaşında, ilkokul mezunu, evli ve üç çocuk annesi Ümmiye Koçak: “Lisenin müdürü Hüseyin Aslanköylü okulda her yıl tiyatro yapıyordu, ben de izliyordum. İzlemem dört-beş yıl sürdü. Hüseyin Bey kızımın da öğretmeniydi ama onunla hiç görüşmemiştim. Görüşmeye gittim, yüzümü başörtümle örterek (yaşından utandığı için) ‘Ben de tiyatro yapmak istiyorum’ dedim. ‘Ne kadar güzel!’ dedi, çok sevindiğini söyledi, hemen benimsedi, yüzümü açmamı söyledi. Böylece ilk adımı attım. Aslanköy’de tiyatronun geçmişi çok eskiye dayanıyor. Kırk-elli yıl önce kadınlı erkekli tiyatro yapılmış burada ama dedikodulardan dolayı gelişememiş. Tiyatro üzerine konuştuk. Ben oyunuma hiç erkek almayacağımı, yalnızca kadınlardan oluşan bir tiyatro kuracağımı söyledim. Hüseyin Bey bizi destekleyeceğini söyledi. Zaten oyuncu arkadaşlarımı da önceden belirlemiştim. Arkadaşlarıma ‘Biz hep çalıştık, şimdiye dek bizi hiç takdir eden, alkışlayan oldu mu?’ dedim. ‘Kendimiz için bir şeyler yapalım, var mısınız?’ diye sordum. Onlar da ‘Varız!’ dediler, hemen çalışmaya başladık. Hepimiz okumayı isteyip de okutulmayan kadınlardık, biz engellenmiştik. Artık engellenmeyeceğiz! Artık biz de varız!” İlk oyun: Kadının Çilesi “İlk oyunumuz Kadının Çilesi’ni biz anlattık, Hüseyin Bey oyunlaştırdı. Çalıştık, Aslanköy’de okulun bahçesinde oynadık. Bin kişi izledi. Kadınlı erkekli izleyicilerden beğeni topladık, olumsuzluk yaşamadık. Başarmanın mutluluğunu yaşadık. Tiyatronun yaratıcısı benim. İlk oyundan sonra Hüseyin Bey tiyatro eğitimi üzerine kitaplar verdi, ben de okudum. Çok kitap okurum, her gün zamanımın büyük bir kısmını okumaya ayırırım, okumadığım zaman huzursuz olurum. Okuyarak tiyatroyu nasıl çalıştıracağımı öğrenmeye çalıştım. İkinci oyunumuz Taş Bademleri’ni ben çalıştırdım. Önce evlerde toplanıp çalışıyorduk, daha çok da benim evimde. Arkadaşlarımın tümü ormanda çalışıyor. Saat 7.00 ile 16.00 arasında, günlük 7.5 milyon ücret alıyorlar. İşten sonra evlerindeki işleri yapıp saat 19.00’da okula geliyorlar. Tiyatro çalışmaya başlıyoruz. Kışın evlerde çalışıyorduk, şimdi okulda çalışıyoruz (Kadının Çilesi’ni ikinci kez bu ay oynayacaklar Aslanköy’de). Arkadaşlarımın çoğu evli ve çocuklu. Eşlerimiz yaptığımız işe saygı gösteriyorlar. Biz zaten tüm sorumluluklarımızı yerine getiriyoruz.” Oynamak niye? “Köylü kadınların da zeki olduğunu göstermek, aşağılanmamak istiyoruz. Kendimizi kabul ettirdik. Ben üstümdeki giysilerimle saygı görmek istiyorum. Yaşamımızda hiçbir sosyal etkinlik yok. Bu bizim için sosyal etkinlik oldu. Ben kendimi 18 yaşında hissediyorum. Taş Bademleri oyununda deli rolündeyim. Aslanköy’ün delisiyim ben! Deli olmadan yaratıcı olunmuyor.” Ya zorluklar? “Hiç zorlukla karşılaşmadık, zaten en büyük zorluğu ‘Varız!’ diyerek aşmıştık. Kar, kış, fırtına demeden toplanıyor, provalar yapıyorduk. Provalarda yaşlı yaşlı teyzeler gelip bizi izlediler, alkışladılar. Evde yaptığımız çalışmalarda hep seyircilerimiz vardı. Kadınlar bize özeniyorlar.” Korkuyu yenmek “Oyunumuzu Mersin’de sahneleyeceğiz ama hiçbirimiz tiyatroya gitmemişiz, ben çok korkuyordum. Hüseyin Bey bizi oynayacağımız tiyatroya götürdü. İlk kez bir tiyatro binasından içeri giriyorduk, üzerimizde geleneksel giysilerimiz vardı. Kimi izleyiciler bizi yadırgadılar. Bizi yadırgayanlara, bizim de oyunumuz var, oynayacağız dedim. Bizi izledilerse kendilerinden utanmışlardır sanırım. Belediye Şehir Tiyatrosu Fehim Paşa Konağı’nı sahneledi. Biz ilk kez sahnede bir oyun izledik, oynayacağımız sahneyi de görmüş olduk.” Sahnede alkışlanmak “Zor bir yaşam sürüyoruz; sosyal etkinliklerden, sanattan uzak... Yaşamda başarılı olduk ama hiç alkış almadık. Yirmi beş yıllık evlilik (mutlu)... Üç çocuk yetiştirdim, bu benim başarım (Eşim alkışladı). Yaşamımızda ilk kez sahnede alkışlandık, büyük mutluluktu. Başarımız basında yankı uyandırdı. ATV program yapmak için bizi İstanbul’a götürdü. Bu hepimizin İstanbul’a ilk gidişiydi. Programdan sonra köyde erkekler ileri geri laflar etmişler; ünlü oldu falan gibi. Eşim de etkilendi ama ben onu ikna ettim. Aslında o da biliyor söylenilenlerin gerçek olamayacağını ama...” (Ümmiye oldukça güzel ve akıllı kadın) Ümmiye tiyatrodan başka neler yapıyor? Neler yapmak istiyor? “Sürekli okuyorum, şiir ve öykü yazıyorum. Eğitici, öğretici, kültürümü arttırıcı kitap ve dergiler okuyorum. Okuduğum kitapları lisenin kütüphanesinden alıyorum. Kadın kitapları, dergileri hiç okumadım, elime geçmedi ama okumak isterim. Ölünceye dek yeni oyunlar yazıp yeni oyunlar oynamak istiyorum. Halkı eğitmezsek hiç gelişemeyiz, değişemeyiz. Aslanköy’e bir tiyatro yapmayı istiyoruz. Bizler görmedik, torunlarımız görsün. Bir kadın derneği kurmayı düşünüyoruz, amacımız o (kimi zaman tekil kimi zaman da çoğul konuşuyor). Kadını geliştirerek toplumu (erkeği) de geliştirmek istiyoruz. Bu da ancak sanatla olur, onun için tiyatro yapıyoruz. Ben bir köylü kadınım. İstiyorum ki kadınlar cahil kalmasın. Annelerin, köylülerin eğitilmesi gerek. Öğretmenlere çok iş düşüyor. Öğretmenlerden, müdürlerden destek görmek istiyorum (Hüseyin Beyi dilinden düşürmüyor, o olmasaydı biz de olmazdık, diyor). Öncelikle eğitimcilerin çok iyi olması, sanata değer ve destek vermesi gerek.” (Ümmiye çok güzel konuşuyor) Ümmiye’nin düşleri güzel, “delice”... Delice düşlerinden söz ederken oyuncu arkadaşları geliyor ormandan, çapadan; Zeynep, Fatma, Cennet, Fatma... Yorgunlar ama konuşmak istiyorlar. İlgi uyandırmak, ilgi görmek onları mutlandırıyor. Zeynep ve Fatma (iki elti), neredeyse birlikte konuşuyorlar: “Küçükken okutulmadık kız olduğumuz için. Okumanın yaşı yoktur, deyip okumaya ve oynamaya başladık, Ümmiye’nin ve Hüseyin Beyin sayesinde. Kendi kızlarımızın (başka kız çocuklarının da) bizim yaşadıklarımızı yaşamalarını istemiyoruz, onlara erkek çocuklarımızdan daha çok özen gösteriyoruz.” Fatma “İlkokuldan sonra okuyup öğretmen olmak istedim. Babam ‘Sen oğlaklarımıza öğretmenlik yapacaksın’ dedi.” diyor. Zeynep ise “Benim ilkokul arkadaşım geçen yıl köye doktor olarak geldi. Ben de okuyabilirdim, yoksulluktan kurtulabilirdim. Yoksulluk ve cahillik bizim özgürlüğümüzü engelledi. Ben kızıma özgürlüğü vermek istiyorum. Biz yoksuluz ama mutluyuz. Yoksul gülüşken, varsıl dövüşken olurmuş. Biz gülüşerek paylaşır, oynarız” dedi. “Saat 19.00’da prova için okula gideceğiz. Provalarda yorgunluğumuzu atıyoruz. Yaşamımıza bir anlam kattık. Okumuş gibi olduk. Okulun öğrencisi gibi hissediyoruz kendimizi, öğrenci olduk.” Fatma ve Cennet gelin-görümce. Yaşlarını sorduğumda üzülüyorum. Aslında gençler (40 yaşındalar) ama yaşlı görünüyorlar. Hemen bunu dile getiriyorlar. Yorgunlukları yüzlerinden okunuyor, çok az konuşuyorlar. Eşlerinin kendilerini desteklediklerini, provalar sırasında çocuklarla ilgilendiklerini anlatıyorlar. Eskiye göre daha hoşgörülüymüş eşleri. “Üzgünsek, okula gideceğiz diyor, moral buluyoruz. Oynamaya başlayıp yorgunluğumuzu atıyoruz” diyorlar. Oyunculuktan para kazanmak “Para kazanmak gibi bir amacımız yok ama kazanmak da isteriz” diyorlar (Taş Bademleri oyununun gelirini liseye bağışlamışlar). “Burada iş yok, kış memleketi, hep kar var. Yalnızca üç ay çalışabiliyoruz, ormanda. Yevmiye 7.5 milyon lira. Gelir olmayınca yaşamak da zor. Oyuncu olmak mı? Biz oynuyoruz zaten” diyorlar. Ümmiye “Olanak olsa hep oynamak, yaşamımı oyunculukla sürdürmek isterim ama hep köylü kadınları oynarım” diyor. Çocuklar da annelerinin oyuncu olmalarından hoşnutlar, onları destekliyorlar. Neden yalnızca kadınlar? “Biz tiyatroyu kalıcı kılmak istiyoruz, yaşatmak istiyoruz. Kadınlar, hem kadın hem de erkek rollerine çıkıyorlar. Köyde sorunlar yaşarız, tiyatroyu yaşatamayız diye endişe duyuyoruz. Belki uzak bir gelecekte. Bizim için bir gereksinim değil erkekler...” Ümmiye, Fatma, Zeynep, Cennet, Fatma, Saniye, Behiye, Nesime... Aslanköylü sekiz kadının tiyatrosu sanki bir sivil toplum kuruluşu! Hem de çok önemli bir sivil toplum kuruluşu; geleneğe direnip değişimi yaratan... köylü kadınların kurduğu tiyatro, savrulan bir bereket, özgürlükçü, yaratıcı bir başkaldırı... bur avuç kadın, bur avuç tiyatro delisi... Ülkemizde her köyün, kasabanın, kentin “bir avuç tiyatro delisi” olsa!.. Ülkemiz daha bir güzel, çağdaş uygarlığı yakalamak daha bir kolay olmaz mı?.. (HA,SD) Kaynak : http://www.ucansupurge.org/
Yorumlardeniz
{ 30 Eylül 2008 10:52:22 }
Ümmiye, Fatma, Zeynep, Cennet, Fatma, Saniye, Behiye, Nesime...
sizlere hayranlik ve saygi duyuyorum. orada olmayi, sizleri sahnede alkislamayi nasil da isterdim. melbourne'dan kucak dolusu sevgiler ve dostlukla....... deniz Hayati DOGAN
{ 30 Eylül 2008 10:23:17 }
Deli rolündeyim. Deli olmadan yaratıcı olmuyor... Bu iki cümle bana çok şey hatırlatıyor.
Diğer Sayfalar: 1. Sizleri gönülden selamlıyorum. İşte Türk kadını işte Türk Tiyatrosunun kökeni.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|