|
Küçük bir keçi çobanıKategori: Hizan Köy Masalları | 2 Yorum | Yazan: Deniz Günal | 27 Eylül 2008 11:17:00 Ağılözü ilkokulunun güzel çocuklarından biri Semra. Utangaç. Hemen sokulmaz insana. Ama kaçmaz da. Uzakta durup tüm sıcaklığı, saf, temiz, meraklı çocuk yüreği ile bekler. Türkçesi çok iyi değil. Kardeşlerine bakıyor, annesine yardım ediyor, dağa keçi sağmaya çıkıyor. O yaşam mücadelesinde annesine babasına omuz vermiş bir küçük kız.
Öğretmenden korkusuna annesi okula gönderiyor ama güzel sesli, güzel gözlü Semra’nın çalışacak zamanı olmuyor ki. Çocuk olamadan büyüyecekti öğretmeni de olmasa. Eğitim mücadelesi veren, hele de kız çocukları okusun, yazgılarını eline alsın diye gecesini gündüzüne katan bir genç, Cumhuriyet öğretmeni olmasa!
Semra Avcı Köyün şatosu oturdukları ev. En tepede, en uzakta. Yine gelmemişti, her zamanki gibi bir öğrenci gönderip çağırdım. Buna karşın gelmedi. Çaresiz düştüm yola. Oturmuş plastik bir kovanın üstüne, önünde yığılı tabak çanak. Evlerinin önünde, toprağın içinde bulaşık yıkıyor. Beni görünce ne yapacağını şaşırdı, heyecanlandı, korktu, olduğu yerden kalkamadı. Hadi kızım anneni çağır. Yine Türkçe bilmeyen bir kadın. Benim söylediklerimi anlıyor ama Kürtçe yanıtlıyor. Yanıma öğrencim Necati’yi çevirmenlik yapsın diye almıştım. Bu bulaşık senin işin mi yoksa bu kızın işi mi? Yüksek sesle konuştum, o gülerek yanıtladı. Hastayım da o yüzden. Genç bir kadındı. Kaç yaşındasın, kaç çocuğun var? Yirmidört yaşındayım, altı çocuğum var, yedinci de karnımda. Ben de yirmidört yaşındayım, daha evli bile değilim. Utanmıyor musun! Bu çocuklara acımıyor musun? Bakamıyorsun, nasıl bu kadar çok çocuk yapıyorsun? Acı acı güldü. Devlet çocuk için para veriyor ya, yoksa nasıl geçineceğim!!! Bana para versin ben de çocuk yapmayım! Sinirden deli oldum. Bana bak, bir daha bu kızı okula göndermezsen çok kötü olur! Daha sözümü bitirmiştim, Necati çevirmeye anca başlamıştı ki, araya girdi. İki gün sonra hayvan sırası bizde, bilesin hiç gelmeyecek. Semra hazırlanırken ben de şöyle bir evi dolaştım. Aslında büyük bir ev ama düzen yok. Kocaman iki odası var. Odalardan birinde bir buz dolabı, başka bir şey yok. Diğer odada bir yatak, tavandan sarkıtılan ipe asılmış bir beşik ve içinde yaşı dolmamış bir bebek. Odada ağır bir koku, her yerde çocuk. Televizyon yok. Bir de onun şikayetini yaptı. Çocuklara haber izleme ödevi veriyorsun. Evet veriyorum. Okuldan gelince kız iş yapmıyor. Komşunun evine gidip haberleri izliyor. Bana televizyon ver madem, evinde izlesin. Semra’nın elinden tuttum, okulun yolunu tuttuk. Biraz konuştuk. Öğretmenim annem hasta, hayvanlara benim gitmem gerek. Ev işlerini de ben yapacağım. Eğer annen seni okula yollamazsa onu mahkemeye vereceğim. Başladı ağlamaya. Annemi mahkemeye verme öğretmenim. Ne yapacağımı bilemedim. İçini çeke çeke ağladı. Böyle zamanlarda daha iyi anlıyorum. Buraya hayatı öğrenmeye gelmişim. Sarı saçlı, güzel gözlü kızım, bize son derslerde Kürtçe türküler söyleyen, kadife sesli, içli Semra’m. Sanki küçük bir anne. Kardeşlerine bakıyor, ev işlerini görüyor, annesini düşünüyor. Anca okula geldiğinde çocuk olduğunu anlıyor, o yüzden olsa gerek çok seviyor okulu. Aslında üçüncü sınıfta olması gerekirdi ama birinci sınıfta. Bu yıl evlerde okula gidecek çocuk taraması yaparken gördüm onu. Evleri o kadar yukarda olmasa daha önce görür, kapar getirirdim okula. Ne olacak Semra’mın hali? İnsan Hakları İhlali başvurusu yaptım elbette. Bakalım ne yanıt gelecek!
YorumlarŞENGÜL YENİÇERİ
{ 30 Eylül 2008 09:09:53 }
bu mektup küçük semra'ya.
şartlar küçük yaşta, küçük kalbine ne sorumluluklar yüklemiş.oysa bilki annelik annenin işi,çocukluk çocuğun işi.ama ben ne anlatıyorumki.uzaktan söylemesi kolay diyeceksin. sana annemin hikayesini anlatacağım.o zaman belki bazı şeylere daha farklı bakarsın. annem de köylü kızı.dedem şöfördü.ninem köylü kadını.5 kardeşmişler.ama şanslı tarafları bizim oralarda kız çocuklarını eğitimine çok önem verilirmiş.bu da en büyük kilit noktası zaten.annem en büyük 2.çocuk,kızların da en büyüğü olduğu için evin tüm sorumluluğu ondaymış.yemek,çamaşır,bulaşık,kardeşlerin bakımı hep ondaymış.tek bir kalem için çok ağlarmış.ama sebep parasızlıkmış.o dönemler ,dedem anlatırdı çarık bile bulamazmışlar giymeye.annem hem evde çalışmış,hem okulda.parasız yatılıda öğretmen okulunu bitirmiş.ve 18 yaşında öğretmen olmuş.sonra da evlenmiş ve benim annem olmuş.ama dünyanın en iyi annesi.tabi herkesin annesi kendine öyledir.düşün, kendi doya doya ders çalışamamış diye her zaman ders çalışmamızı ön plana aldı.ve biz iki kızkardeşi de okuttu meslek sahibi yaptı.ileride çok iyi bir eşin olabilir.ama ölüm var,ayrılık var.sana söyleyeceğim şey kader insanın elindedir.kaderim ,deyip boyun eğme.çünkü hayat senin hayatın.oku ve kendi ayaklarının üstünde dur.insanlara güven.ama önce Allah'a ve kendine güven.sana mutlu ve başarılı bir ömür diler,gözlerinden öperim. nihat ziyalan
{ 27 Eylül 2008 11:31:59 }
UZUN SÜRE BEKLEDİM
Diğer Sayfalar: 1. Sevgili Denizkızı, Semra'nın öyküsünü ne zaman yazacaksın diye bekliyordum? Öğretmeninin ağzından güzel bir iş çıkarmışsın. eline sağlık. İyi ki Bitlis'e Hizan'a gittin. Yoksa bizler nereden tanıyacaktık bu güzel insanları? çok iyi gidiyorsun. devam. dostlukla. nihat ziyalan
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|