|
|
Geniş Hadron Çarpıştırma Tünelinden girip İnsanlık Uyku Tüneline çıkalımKategori: Ayorum Güncel | 0 Yorum | Yazan: Deniz Günal | 14 Eylül 2008 12:58:00 Doğanın yasalarını anlamak, evrene tüm zenginliği, ulaşılmaz, erişilmez görkemi içinde hayranlık duymak, insanı sevmek, insan yaşamını yücelterek yaşamak... Bunun için var olmak, bunun için çabalamak... Gerisi ayrıntı değil mi?
Geniş Hadron Carpıştırma Tüneli Cern’de hadron çarpıştırma deneyinin başlamasıyla hayatımıza yeni kısaltmalar, yeni terimler de girdi. Örneğin LHC. Türkçesi Geniş Hadron Çarpıştırma tüneli, Türkçeden kısaltırsak GHÇ. Örneğin atomaltı parçacıkları hadron, baryon, mezon, lepton, kuark. Bunlar ilk aklıma gelenler. Ne işe yarıyorlar derseniz... Örneğin protonları kuarklar oluşturuyormuş. Altı çeşit kuark varmış. Bazılarının yükü eksi, bazılarının artı, bazılarının yükü fazla değil, işlevleri farklı. Yerleri, boyutları, önemleri ayrı ayrı. Bir de leptonlar var, bunlar da altı kardeş ve içlerinde en tanınmışı elektron. Bu şirin atom altı parçacıklarının bazılarını bilim insanları labaratuvarlarda saptayabilmiş ya da varlıkları üzerinde hem fikir olmuşlar. Yeni araştırmalar bazılarını atomaltı kabilesinden çıkartabilir, ya da yepyeni parçacıklar tanıştırabilir. Asıl sorun bu parçacıkların nerede olduğu ne işe yaradığı üzerine değil. Bu parçacıkları bir arada tutan gücün ne olduğu nerede olduğu üzerine? Acaba, bu küçücük parçacıklar arasındaki ilişkiyi sağlayan daha da küçük parçacıklar mı var? Aslında benim için varsalar da yoksalar da ne değişecek bilmiyorum. Bugüne kadar kuarklardan habersiz yaşadım. Hayatımda yalnızca protonlar elektronlar vardı. Bir de nötronlar. Sade ve mutlu bir hayatımız oldu. Ama bilim insanları rahat durmuyor ki. Önce evrendeki durumu açıklamaya çalışıyor, yasalarını buluyor. Sonra bu yasaların nereden çıktığını anlamaya çalışıyor. Öyle kolay değil! Çok iyi matematik fizik bilince yasaları formüllere dökebiliyorlar. Bir yandan matematikçiler matematik evreninin sıırlarını geliştiriyor ki, yeni formuller kurulsun, formüller kanıtlanabilsin. Ama hiç kolay değil bir protonun niye proton gibi davrandığını anlamak. Alt parçalarını bilmek gerekiyor. Formüller de bir yere kadar. Bilmek için görmek gerek. Görmek kolay değil, gözlendiklerini anlar anlamaz dengesizleşiyorlar bu alt parçacıklar. Yine formüllere kalıyor işimiz. Formüllerde değişkenlerle sabitler var. Bir hayli zor iş sabitlerle değişkenlerin uyumunu sağlamak. Aslında değişkenler biraz sabit, sabitler de biraz değişken mi ne? Bilginin yetersiz kaldığı yerde, hayal etmeye başlamak gerekiyor. Fazla okuyup, o beyin hücrelerini fazla koşulladıysa bilim insanı hayal edemiyor artık. Bilim insanı olmak, disipline, bilgiye sahip olmak yetmiyor. Yaratıcı olmak, esinlenmek de önemli bilmediğini bilmeyince. Hayal etmek hayalleri aramak gerekiyor... Hayal edilen uyduruk çıkabilir, bambaşka bir şeye dönüşebilir. Geniş hadron tünelinde parçacık yağmuruna tutulabilir örneğin. Bir kuark altı çeşitte kalmaz otuz çeşide çıkabilir. Eğlenceli bir durum. Yorucu bir eğlence aynı zamanda. Bilimin insanlığa kazandırdığı tüm değerlere bağlılık gerekiyor, tüm bu kazanımları iyice anlamak, bilmek gerekiyor. Her yanıtlanmamış sorunun peşine düşmek, her kabul edilmiş yanıtı gerekirse yine sorgulamak gerekiyor. Doğrusu bir bilim insanı olmak zor, yorucu. Ama tam ve sürekli bir coşkululuk durumu olsa gerek, gerçeği aramak. Gerçi bilim insanlarının elde edebilmek için yaşamlarını adadıkları bilimsel kazanımların hangi ellerde nasıl kullanılacağı hiç belli olmuyor. Hırsızlarla katillerden söz etmiyorum, bankalar, silah fabrikaları, uyuşturucu şebekeleri kuranlardan söz ediyorum. Düşünün, insanlığa ait bilgileri alıp atom bombası yapmak için kullanıyorlar. Ama insanlık böyle bir durum. Süt, bal, meyve yiyip bok çıkarmak, sonra onu birilerinin başından aşağı boca etmek gibi. Düşünün, sizin yaşamınızı adadığınız deneyleri tutup din adamlarına soruyorlar, doğru mu yanlış mı, yapılsın mı yapılmasın mı? Ya da evrenin yasalarını anlamak için niye milyarlarca dolar harcadığınızı soruyorlar. Dünyada bu kadar sorun varken diyorlar... Ama insanlık biraz da böyle bir durum. Kimsenin doğrudan işine yaramayacak yerlere, işlere milyarlarca dolar yatırılıyor. Bu bir GHÇ labaratuvarı olabilir, ya da bir katedral, bir cami, yeni bir Batman filmi... Ben GHÇ labaratuvarlarına para ayrılmasını yeğlerim elbette. Çünkü insanlık büyük bilgi birikimini hem sınayıp hem de çoğaltmaya çalışıyor. Varılan sonuçların tüm insanlığın iyiliğine kullanılması ise bizim elimizde. Ama biz daha verdiğimiz oyların doğru sayılıp, doğru değerlendirilmesini sağlayamıyoruz. Peki bu çok uç bir örnek olsun. Ya verdiğimiz vergilerle zengin olan politikacılar, bürokratlar. Peki hortum muslukları sabitlenmiş, bir şey yapamayız, ondan da vazgeçelim. Yaptığımız bağışların bile doğru yerlere gitmesini sağlayamıyoruz. Suç bilim insanlarında değil. Suç biz bilimsiz insanlarda. İnsanlık Uyku Tüneli Büyük tünelde küçük hadronlar çarpışa dursun, ülkemizde bir de İslamı doğru anlayanlarla yanlış anlayanların çarpışması yaşanıyor. Elbette, bu tartışanların hepsi ortak bir temelde buluşmuş çoktan. Tanrı tektir, herşeyi yaratmıştır, peygamberler onun sevgili kulları ve elçisidir, en son din olan İslam en güzel dindir. Tanrı inancının nereden çıktığı, toplum hayatına nasıl böyle egemen kılındığı, inançların niye kurumsallaştırıldığı tartışma konusu bile edilmiyor. Bunları tartışmaya kalkmak zaten dünyanın her yerinde ama özellikle güzel ülkemizde kutsal değerlere saldırı olarak algılanıyor. Ve saygı değer inanç insanları, saygı değer TV kanallarında başlıyorlar tartışmaya. Kim güzel İslamı diğerinden daha doğru anlamış? Ağır, efendi, oturaklı adamlarla, saygın, çoğu kez tepeden tırnağa örtülü kadınlar inananları, inançları hakkında bilgilendiriyor. Nasıl inanmamız gerek, nasıl davranmamız gerek.... İnanç kamu hayatı ilişkisi nasıl kurulmalı... Hiç bir ayrıntıyı kaçırmıyorlar. Bilgileniyor musunuz, kafanız mı karışıyor, yoksa herkesin herşeye, hatta inancınıza bile karıştığı bir ülkede yaşamaktan boğuluyor musunuz? Bu hangi inancın daha doğru olduğu, nasıl inanılırsa sevap olduğu tartışmaları beni ilgilendirmiyor. Doğru ya da yanlış, bir inanan, bir inanan ya da inanmayana hiç bir dayatmada bulunmadığı sürece neye isterse inansın. Bir inanç, baskı aracına dönüştürülmediği, denetim-yönetim ortamı oluşturmak amacıyla kurumsallaştırılmadığı sürece herkes istediği gibi, ayrı ayrı ya da topluca inansın, ibadet etsin, kendinden geçsin, arasın artık Mevlasını mı belasını mı bulur, bulsun. Fakat beni ilgilendiren bir şey var. O da inançlarımızı tartışıp durmaktan yorulup sıkılmayışımız. Her kanalda, her proğramda bir inanç uzmanı görmek, attığımız her adımı bir inanç aynasından irdelemek, her davranışımızın düşüncemizin hesabını bir inanca göre vermek neden gerekiyor? Neden hocalara soruyorlar, CERN deneyleri ‘caiz’ mi diye? Onların yaratıcı ile aralarında kırmızı telefon mu var? Diyelim ki caiz değil dedi sayın hocalar, n’olcak? İnsan olmak, inanç sahibi olmayı, inanç sahibi olmak o inancı 24 saat yaşamayı, bir inancı 24 saat yaşamayı istemek, onu başkalarına dayatmayı neden gerektiriyor? Bu sorularıma yanıt istiyorum. Aramıyorum. Benim yanıtlarım var. Bu soruları herkesin sorup, kendilerine dürüst yanıtlar vermek için doğru bir çaba içine girmesi diyorum ne kadar hoş olurdu. Yani hacılara hocalara, TV programlarına sormak değil, kendi beynine sormak, bilgiyle yazılmış kitaplara ulaşıp okumak, okudukları üzerinde düşünmek diyorum ne kadar hoş olurdu. Niye herkesin inanması gerekiyor? Niye inanmak dürüst, güvenilir insan olmak için bir temel koşul olarak alınıyor? İnanmayanlardan ne zarar gördü insanlık? İnanç uğruna tarih boyunca verilen kayıpları biliyor muyuz? Neden bir inanç (özellikle de tek tanrılı bir inanç) söz konusu olduğunda, iddia ettikleri, talep ettikleri karşısında boynumuzu saygıyla eğip susmamız gerekiyor? Kutsal ne demektir? İnsan hayatı dışında başka bir şey niye kutsal kabul edilir? İnsan hayatı niye kutsal kabul edilmez? Bana öyle geliyor ki, insanları kendi çıkarlarınız için sömürmenin en kolay yolu, önce cahil, sonra çaresiz bırakmak, sonra da bir inanç verip oyalamak. İstediğiniz zaman oturtup istediğiniz zaman kaldırabileceğiniz kıvamda tutmak için de sürekli o inanca takılı yaşatmak. Genç işçi hala enkaz altında. Kurtarmaya çalışanların verdiği suyu orucu bozulmasın diye içmiyormuş. Kendilerini bir yaradan ve yokedene tamamen teslim etmiş insanları ölümle, açlıkla korkutamıyor, bilgiyle donatamıyor, kolay kolay umut, kendine güven aşılayamıyorsunuz. Bilinmeyen bir güce böyle teslim olduktan sonra, yalnızca o gücün emrinde olduğunu söyleyen güçlere sorgusuz sualsiz taabi oluyorlar. İşte bu yüzden saygıdeğer TV kanalları her fırsatta inanç konulu proğramlar yapıyor, her proğrama bir inanç penceresi sokuşturuyorlar. Bizim gereksinimimiz olduğu için değil. Her biri bir sermayenin, bir siyasi gücün emrine girmişler, inançlı ya da inançsız özgürce yaşamamız hiç ama hiç işlerine gelmiyor. Hayatımızı bir inanca göre düzenlemiyor oluşumuz, inancımızı duygusal gereksinimlerimiz, düşünsel gelişimimize göre değiştirme, geliştirme özgürlüğümüz onların egemenliğini tehdit ediyor. Bir köpeğe efendisi olduğunuzu kabul ettirmenin ön koşulu yemek içmek için size bağımlı olduğunu öğretmenizdir. Köpek, ona yemek veren, ondan yemeği geri alabilecek olan eli öğretir, ona saygı duyar, itaaat eder. Bizim de emeğimizin ürettiklerimizin karşılığını alarak değil, verdikleri sadakalarla geçinmemizi istiyorlar. Kapılarında itaatkar bir köpek olabilmemiz için. İnancımızı bile onlardan edinmemizi istiyorlar. Çocuklar masal dinlemeyi severler. Yaramazlık yapmayı sevseler de büyüklerine güvenir, onların söylediklerine inanırlar. Çocuklar, sorumluluk almayı bilmez, doğruyu yanlışı ayırdetmek için büyüklerinden ders alırlar. Ey halkım, senin büyümeni kendi sorumluluğunu almanı hiç ama hiç istemiyorlar. Hep onlara bağımlı, sözlerinden çıkmayacak bir çocuk olarak kalman gerekiyor ki, söyledikleri bütün yalanlara inan, kendi haklarının peşine düşme. Böylece onlar arsız ve obur, lüks ve refah içinde yüzerek yaşasınlar. Çok mu ağır kaçtı? Uyku tünelini yaratan ben değilim, yalnızca durum değerlendirmesi yaptım.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|