Bugün 14 milyon çocuk için öğrenim yılı başlarken bazı çocuklar işyerlerine koşacak. Yetişkinler arasında 7 milyon kişi ise bu haberi okuyamayacak. UNESCO'nun araştırmasına göre dünyada yaklaşık 800 milyon insan okuma-yazma bilmiyor. Bu insanların yaklaşık yüzde 1'i Türkiye'de yaşıyor.
2001 yılında okuryazar olmayan yetişkin nüfusun toplam nüfusa oranı devlet kayıtlarına yüzde 14 olarak geçti. 2005 yılında yayınlanan UNESCO raporuna göre bu oran yüzde 12 civarına geriledi. Bu yıl oranın biraz daha gerilediği varsayılarak bugün Türkiye’de 7 milyon yetişkinin okuma yazma bilmediğini söylemek mümkün.
İstatistiklerden bahsetmeye devam edelim. Sizler bu haberi okurken yurt çapında yaklaşık 14 milyon çocuk ve genç 2008-2009 eğitim ve öğretim yılına başlayacak. Resmi rakamlara göre 4 milyon çocuk da aynı saatlerde işyerlerine doğru yola çıkacak. Bugün Dünya Okuma-Yazma Günü ve Türkiye’de tamamı yetişkinlerden oluşan 7 milyon kişi bu haberi okuyamayacak.
İlk önce ve her zaman kadınlar ve çocuklar
Resmi araştırmaların sonuçları okuma-yazma bilmeyen yetişkin nüfusun daha çok kadınlardan oluştuğunu gösteriyor. İl bazında batıdan doğuya doğru gidildikçe, okuryazar olmayan kadın ve erkek oranları arasındaki fark artıyor. Bu sayılara genç nüfus içindeki okuryazar olmayanlar dahil değil. Dünya okur-yazarlık sıralamasında ortalarda yer alan Türkiye’de, hükümet bir yandan anneler ve kızları için okuma kampanyaları düzenlerken, bir yandan da çocuk işçiler için “çalışması daha kolay” iş alanları yaratacak kanuni değişikliklerin peşinde koşuyor. Bu da okuma-yazma kurslarının sorunu çözmekte yetersiz kalacağına işaret ediyor. İş alanı ister sanat olsun ister tarla ya da oto tamirhanesi, Türkiye’de hâlâ milyonlarca çocuk okula gitmek yerine çalışmak zorunda bırakılıyor.
Kampanyalar duygu sömürüsüyle tanıtılıyor
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın her fırsatta desteğini açıkladığı okuma-yazma kampanyalarının reklamlarında duygu sömürüsüne sıkça ve bolca yer veriliyor. Bir reklamda, köyde olduğunu anladığımız bir evde, önce sabah uyanıp okul kıyafetlerini ve çantasını hazırlayan kız çocuğunun telaşını izliyoruz. Ardından kapı açılıyor ve kız çocuğu hazırladığı eşyayı eline verdiği erkek kardeşini okula uğurlarken gözlerinde acıklı bir bakış beliriyor. Reklam, kız çocuklarının okutulması için başlatılan kampanyanın duyurusuyla sona eriyor. Bir başka reklamda, anne kızını okula hazırlıyor. Birlikte evden çıkıyorlar. Yol ayrımında annenin işine, kızın da okuluna gittiğini zannederken anne kızına sesleniyor: “Fazla silgin var mı?” Türkiye’de sayıları erkeklere göre birkaç kat fazla olan okuma-yazma bilmeyen kadınlara yönelik kampanya reklamı da diğerleri gibi duygularımızı acıtarak soruna çözümün bulunduğunu ilan ediyor.
Hükümet her gün yeniden keşfediyor
Okuma-yazma kursları Cumhuriyetin kuruluşu kadar eski. 1922 yılında TBMM’de alınan kararla “Halk Mektepleri” kurularak başlatılan yetişkin ilk-okuma eğitimleri daha sonra kurulan Halk Eğitim Merkezleri’nde sürdürüldü. Ancak bugün, yurt çapında özel kampanyalarla desteklenen, medya kuruluşlarının bağış kampanyaları düzenlediği kursların varlığı, sorunun hâlâ çözülememiş olduğunun da bir göstergesi. Çocuk işçiler varlığını sürdürdükçe, her yıl 8 Eylül’de sayıları değişse de milyonlarca çocuk okula, milyonlarcası da işyerlerine koşacak. Bu çocuklar büyüdükçe yetişkinler için okuma-yazma kurslarına duyulan ihtiyaç da sona ermeyecek.
Kaynak : sol.org.tr