|
|
Bir Ramazan Sohbeti.Kategori: Yaşam | 0 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 06 Eylül 2008 08:44:44 Arap takvimine göre Ramazan ayındayız. Bildiğiniz gibi Müslümanlıkta kutsal ayları ve günleri belirlemek için Arap takvimi kullanılır. Arap takvimi dünyanın çevresinde dönen "ay"ı temel alır, o nedenle bunlara kamerî ("ay"a dayanan) takvim denir.
Muharrem, Sefer, Rebiülevvel, Rebiülahir, Cemaziyelevvel, Cemaziyelâhir, Recep, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade ve Zilhicce adlı 12 aydan Zilkâde, Zilhicce, Muharrem ve Recep haram aylar sayılır, kabilelerin bu aylar süresince birbirleriyle savaşmaları yasaklanırmış. Daha sonra da Kuran'da, gökler ve yeryüzü yaratıldığı zaman Allah katında ayların sayısının on iki ve bunlardan dördünün haram ay olduğu açıklanıp insanların o aylar içinde Allah'ın koyduğu yasağı çiğnememeleri buyurulmuş (Tevbe Sûresi 36. Âyet: “Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayın, onları hapsedin”), başka âyetlerde de bu aylarda savaşmanın büyük günah olduğu, bu aylara karşı saygısızlık edilmemesi gerektiği belirtilmiş. Bir yıl süresince ne yazık ki ay dünyanın çevresinde tam 12 kez dönmediğinden 12 “kamerî” ayın toplamı 365 değil 354 gün olur ve bildiğiniz gibi her yıl Ramazan ayı 11 gün geriye gider. Eskiden bu açığı kapatmak için Araplar, artık günler biriktikçe bu 12 aya -Zilhicce ile Muharrem arasında- bir ay daha eklerlermiş ve bu ayı –fırsat bu fırsattır deyip- birbirleriyle savaşmak için fırsat bellerlermiş. İslâm, Sayın İbrahim’den bu yana Allah yalnızca 12 ay belirlemiştir diyerek bu uygulamayı yasaklamış ve Sayın Muhammed de bunu o denli önemsemiş ki Veda hutbesinde bile bunu tekrarlamış. Demek ki Müslümanlık sayesinde Arap takviminin 13 ayının dokuzu yerine, 12 ayının yalnızca sekizinde savaşmaya, kırıp dökmeye, yağmaya, kan dökmeye izin verilmiş. Kamerî ayın tam 29 gün, 12 saat, 44 dakika, 3 saniye olmasına karşın bugün kullandığımız takvimde bazı ayların 30, bazılarının 31 gün olması mantıksızlığı ise ancak tarihsel rastlantılarla açıklanabiliyor. Ayların adları bu konuda bize ipuçları sağlıyor. Ocak Türkçe (Kışın evlerde ateş yakılan yer), January (Roma tanrısı Janus’un adından), Şubat Süryanice, February eski İtalyan tanrısı Februus’tan, Mart –veya- March Lâtince (Roma savaş tanrısı Mars’tan), Nisan Süryanice, April (tomurcukların açıldığını belirten Aprilis’ten), Mayıs -veya May- Latince (Roma tanrıçası Maeista’dan), Haziran Süryanice, June (Roma tanrısı Juno’dan), Temmuz Süryanice, July (Roma imparatoru Julius Sezar’ın adından), Ağustos -veya August- Latince (Roma İmparatoru Augustus’un adından), Eylül Süryanice, September (Lâtince yedinci anlamına), Ekim Türkçe (Toprağı ekmekten), October (Lâtince sekizinci anlamına), Kasım Arapça (Bölen), November (Lâtince dokuzuncu anlamına), Aralık Türkçe (İki zaman dilimi arası), December (Lâtince onuncu anlamına) geliyor. Sezar yılın 7. ayına kendi adını verip 31 günlük bir ay yaptıktan sonra ben bunun altında mı kalacağım diyen Augustus ta 8. aya yine 31 gün tanıyıp kendi adını vermiş. Nisan ayı Süryanice birinci ay anlamına gelirmiş, ve şimdiki takvimimize göre 21 Martta, yâni Nevroz günü başlarmış. 20-21 Mart ise gündönümü yâni kuzey yarı kürede günlerin uzamaya başladığı, baharın geldiği, doğanın canlandığı gündür. Nevrozun günü değişmemiş ama modern takvimin kabulü ile Süryani yeni yılının 1 Nisan’da başladığı kabul edilmiş. Kendinden sonraki birçok kültürün kaynağı olan Asur kültürü bizlere bahar bayramını, damadın düğünden önce hamama gitmesini ve kına gecesi âdetini de vermiş. Bütün bunları din bilgisi olsun diye anlatmıyorum. Kültürlerin, geleneklerin, âdetlerin nasıl tarih içinde birbirlerinden etkilendiklerini, Türk geleneği ya da İslâm kültürü diye bildiğimiz birçok şeyin köklerinin çok daha eskilere dayandığını hatırlatmak istiyorum. Örneğin oruç yalnızca semavî dinler olan ve Müslümanlıkça kabul edilen Musevilik ve Hıristiyanlıkta değil, kabul görmeyen Budistlerde, Hindularda, Jayinlerde, Sihlerde de yaygın bir âdet. Namazda secde etmek ta Mayalardan, İnkalardan, Hindulardan gelen, güneş tanrıya tapınma hareketlerinin benzeri. Eski Hindu kabartmalarında Müslümanlıktaki namazın benzeri hareketleri bugün dahi görmek olası. Erkek çocukların sünnet edilmesi bildiğimiz gibi Musevilerde de var. Müslümanlıkta bu, Museviliğin de semavî bir din olarak kabul edilmesiyle açıklanıyor. Hıristiyanlığın kurucusu Pavlus bu işlemi şart koşarsa Hıristiyanlığın yayılamayacağından korktuğundan Hıristiyanlar için bunu şart koşmuyor ve o yüzden Sayın İsa’yı bir Musevi peygamber olarak gören Filistin’deki havarilerle arası fena halde açılıyor. Öte yandan Mısır’da İ.Ö. 4000 yılında yaşamış insanların cesedi onların da sünnet edildiklerini kanıtlıyor. İ.Ö. 2500 yılın ait bir kabartma Mısır’da bir marangozu (berber değil) bir oğlan çocuğunu sünnet ederken gösteriyor. Sünnet olayı erkek çocuğun çocukluktan erkekliğe geçtiğini simgeleyen bir işlem. Avustralya’nın 40,000 yıllık yerlilerinin Kuzey Avustralya’da Arnhem Land’deki “Djapi” adını verdikleri “initiation” (erkekliğe geçiş) törenlerinde de ergenlik çağına gelen erkek çocuklar sünnet ediliyor. Muazzez İlmiye Çığ’ın kadınların örtünmesi ile ilgili olarak Sümerlerdeki âdetlerden söz etmesi nasıl fırtınalar yaratmıştı. Sümerlerde fahişelerin örtünüyor olması garip bir mantık sıçramasıyla Türkiye’de örtünen kadınlara bir hakaret kabul edilmişti. Oysa ancak insanlık tarihinin bilincinde ve kendi inançlarımızın insanlık tarihi içinde nerede durduğunun ayırdında olduğumuzda tüm insanlığın aslında tek bir aile olduğunu, rengi, ırkı, inancı ne olursa olsun hepimizin aslında insanlığın kültür birikiminin mirasçıları olduğumuzu görüp şu ya da bu nedenle birbirimize saldırmaktan, öldürmekten, sömürmekten belki vaz geçeriz. Umarım Ramazan buna vesile olur.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|