A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Duvardaki o resim

Kategori Kategori: Yaşam | Yorumlar 3 Yorum | Yazar Yazan: Saba Öymen | 04 Eylül 2008 18:41:30

Duvardaki fotoğrafa bakıyorum. Bu eve son gelişimin, bu fotoğrafı son görüşümün üzerinden yirmi yıl geçmiş. Geçen zaman mı karmaşık duygularımın nedeni yoksa hiç değişmemiş bu ev mi? Köşedeki şu camekanlı büfe, çocukluk anılarımın bacakları aslan oymalı berjer koltukları mı? Şimdi üzerleri eski çarşaflarla, perdelerle örtülü...

Belki de yalnızca bu eski resim. Bu, sonradan renklendirilmiş resim. Resimdeki üç çocuğu geçmişteki bir yaşamdan tanıyor gibi oluşum.

Bayramlıkları mı üzerlerindeki? Pek yeni görünmüyor. İki bayram öncesinde alınmış, henüz gündelik değil harcıalem olmuş giysileri belki. Taze güneşin tozlu yolları ılıttığı bir yeni bahar günü müydü acaba üç çocuk heyecanla üstlerini değiştirmişlerdi. Babaları Tosun Ağa “Hadi bakalım fotoğraf çektireceğiz” demişti. Dördüncü yoldaydı, karısının karnında. Bu üçünü bir arada, dudaklarının ucunda gülümsemeleriyle ciddi bakışlarıyla o günde o anda sabitlemek istemişti.

 

Yüz yılın da öncesinde bir an... Zaman durmuş. Bir daha yaşanmayacak o bir an yakalanmış.
 
Ortadaki küçüğün adı Kadir’miş. En büyükleri Hatice, ortanca, yüzünde muzip bakış olanı Ömer.
 
Üç cocuk yan yana durmuş Şipşakçı Mehmet Usta’nın kara torbalı tahta makinesinin karşısında. Mehmet Usta iyi kalpliymiş, hoş konuşurmuş. Fotoğrafını çekeceği kişileri rahatlatmayı bilirmiş tatlı diliyle. Bir tahta sandalye koymuş Hatice’yle Ömer’in arasına, Kadir’i üzerine yerleştirmiş, “Bu delikanlı ayakta dursun hanım kızımla şu yakışıklı genç adamın arasında,” demiş.
 
Makinenin arkasındaki kara torbaya başını sokmuş sonra, körüğü ileri geri oynatmış netlik ayarını yapmış. Basmış düğmeye. İşte tam o anda durmuş her şey.
 
Mehmet Usta düşünmüş mü bu anın sonsuzluğunu? Her fotoğrafta, yakaladığı her bakışta her duruşta heyecanlanıyor idiyse düşünmüştür. Bilmiyorum... Belki çoktan sıradan olmuştu günleri ve resimleri. Yaşamı... Bakışlarında kanıksama var mıydı? Makinenin düğmesine basışında yorgunluk?
 
Ben gene de onun her bir insan yüzünde bir başka anlam yakaladığını her yakaladığında yürek atışlarının hızlandığını hayal ediyorum. Resimlerinde sonsuzluğu tuttuğunu düşünüp heyecanlandığını...
 
Öte yanda, üç çocuğun babası Tosun Ağa da düşünmüş sonsuzluğa katılan o anı. Bu sonsuzluğu yakalama hissiymiş zaten ansızın ele geçirmiş benliğini. “Hadi kalkın giyinin,” demiş üç çocuğuna.
 
Çocuklar bir şey düşünmemişler. Neşelenmişler.
 
Mehmet Usta objektifteki kapağı çıkarmış, biraz beklemiş resmin banyosu yapılsın  diye. Sonra çıkan negatifin bir daha resmini çekmiş, negatifin negatifi pozitif olmuş ve  hala ıslak resmi üç çocuğun babasına uzatmış.
 
Ömer gülerek koşmuş dışarda bekleyen güne. Fotoğrafı arkadaşlarına göstereceğini düşünmüş belki koşarken.
 
Hatice ciddi yüzüyle Kadir’i indirmiş önce, sonra elbisesinin eteğini düzeltmiş. Kadir’in elini tutmuş babasına doğru yürümüş. Ablalığının ciddiyetinin fotoğraflanmasıyla gururluymuş.
 
Yaşam onlar için neler hazırlamış bilmeden güne katılmışlar. Merak da etmeden... Yaşamın neler hazırladığını merak etme yaşında değillermiş ki daha.
 
                                                          *
 
Fotoğrafın unutulup gittiği bir zamanmış... Belki bir yıl belki iki yıl sonraymış üç çocuk annelerini yitirdiklerinde. Babaları ilkin dövünmüş üzülmüş, sonra yeniden evlenmiş. İnatçı küçük Kadir ne yaptı ettiyse amcası “Sen en iyisi bu oğlanı bana ver, biz büyütelim,”demiş Tosun Ağa’ya. O zamanlar, çocukların aile içinde yer değiştirmeleri, bir sini börek, bir kalbur buğday ya da bir çuval un gibi ihtiyacı olana verilmeleri olmaz şey değilmiş. Çocuklar aslında ailenin çocuksuz olanına verilirlermiş ama Kadir’in amcası çocuksuz da değilmiş. Kim bilir belki de Kadir’i çok severmiş de mutsuzluğunu görmeye dayanamamış almış.
 
Amcasının karısı Habibe hala çok iyi bakmış Kadir’e. Kadir ona Happala dermiş adını söylerken acelesinden. Tez canlı bir çocukmuş. Happala’yı sevse de hep annesini özlemiş Kadir. Yıllar sonra kızı doğduğunda ona annesinin adını vermiş. Başını okşamış kızının, seni sevdikçe anamı sever gibi oluyorum demiş.
 
Amca subaymış. Kadir de asker olsun istemiş. Önce Edirne’ye Sanayi Mektebine (Erkek Sanat Okulu) yatılı gönderilmiş sonra Harp Okuluna. Türkiye’nin ilk hava subaylarından biri olmuş.
 
Ömer, Kadir gibi inatçı başına buyruk değilmiş. Uyumluymuş. Babasıyla, babasının yeni hanımının yanında yaşamış. Şakacıymış komikmiş. Her şeyin iyi yanını bulur çıkarırmış. Evin direğiymiş, her işe koşarmış. Bağla bahçeyle uğraşır ekip biçermiş. Bağ bahçe ırmağın öte yanındaymış. Her sabah evin arkasına geçermiş Ömer, önce durup bir bakarmış kimi gün coşkulu kimi gün durgun akıp giden kahverengi sulara, Kızılırmak’ın sularına, sonra ezbere adımları incecik tahta köprüyü bulurmuş.
 
Hatice her şeyi çabucak öğrenen çok zeki bir çocukmuş. Pratikliğine, söyleneni kavrayıvermesine, elindeki çabukluğa aklındaki çabukluğa bakarlarmış teyzeler halalar komşu kadınlar nineler. “Bakalım kime kısmet olacak bu kızı almak,” derlermiş. “Kim alırsa pek şanslı.”
 
Başlarını sallarlarmış bilen bir edayla.
 
“Adamı vezir de eden kadın rezil de eden kadın, bu kız hangi adamı olsa vezir eder,” derlermiş de hiç demezlermiş ki bu kız bir adamı vezir yapmak için mi dünyaya geldi. Bu akılla, bu kavrayışla bu kızın kendisi vezir olur.
 
Hatice de düşünmezmiş böyle şeyler. Akıllıymış. Çabukmuş. Eli sanata yatkınmış, patiska kumaş parçalarına desenler çizer nakışlar işlermiş. Okumayı öğrenmeyi de istermiş ama çevresindeki her kızın yaptığından değişik olanı yapacak herkes bir yere giderken öbür yana gidecek herkes bir şey söylerken farklı söyleyecek biri de değilmiş.
 
Hatice şimdi yaşıyor olsa çok şey yaparmış ama o yıllarda bir kızın okumayı öğrenmesi için, bir erkeği vezir yapmak yerine vezir olabilmesi için baş kaldırabilen kişilikte olması gerekirmiş. Öncü bir yanı olması gerekirmiş. Hatice öyle değilmiş.
 
Okula gideceğim diye tutturmak aklına gelmese de kardeşlerinden bir şeyler öğrenmeyi akıl etmiş Hatice. Bir süre “elif be te se” leri okuyup yazmaya uğraşmış patiskalara desen çizmeyi sürdürmüş sonra evlenmiş. İki kızı bir oğlu olmuş. Okumayı da bırakmış patiskalara desen çizmeyi de...Gene de mutlu olmuş. Belki de mutlu olması için ille de okumayı öğrenmesi, desenler çizmesi gerekmiyormuş. Gerekiyor olsaymış yaparmış zaten. O zaman belki herkes aynı şeyi derken o başka bir şey de dermiş. Ama hayatta mutlu olmak için ille de böyle bir kişiliğe sahip olmak da gerekmezmiş. Mutluluk neymiş ki zaten?
 
Savaş kopmuş bir gün. Kim ister savaşı? Ne farkeder Kadir Harp Okulunu bitirmiş genç bir subaysa? Eminim o da istememiştir. Ama boynunun borcuymuş.
 
Çocuktuk.
 
Subay üniformalı çakı gibi bir gençti resimlerdeki.
 
Kandık...  Gururlu, yurduna hizmet eden bir genç adam gördük her resimde.
 
Başka zamanda, başka ortamda yaşıyor olsaydı savaşı reddedebileceğini, herkesin savaşmayı istememe hakkı olduğunu görmedik.
 
Sevdiklerini bırakıp savaşa gitmekle mutsuz olduğunu, aklının ardında bıraktığı sevdiğinde, ailesinde kaldığını düşünmedik. Bizim için Kadir kararlı gururlu genç askerdi inandığı tek şey yurduna hizmet etmek olan... Dünyaya sanki bunun için, yalnızca bunun için gelmiş olan.
 
Kadir Doğu cephesine gönderilmiş. Bir hava saldırısında uçağı Arabistan çöllerinde düştüğünde bacağından yaralanınca, yanındaki eri Habib onu sırtında taşıyarak Alman kuvvetlerinin hastanesine ulaştırmış. Çölde yol boyunca atların ayak izlerinde birikmiş suları içerek hayatta kalmışlar Kadir’le Habib. Hastaneye ulaştıklarında “Bacağın kangren olmuş,” demişler Kadir’e, “kesilmesi gerek.”
 
“Hayır,” demiş Kadir, “kestirmem.” İnatçılığı tutmuş gene. “Benim bacağım değil mi, kestirmiyorum” demiş de başka bir şey dememiş.
 
İstanbul’a götürmüşler Kadir’i. Diz kapağı kemiği çıkarılmış, bacağı tedavi edilmiş.
 
Kadir bacağının iyileşmesini beklemiş, beklemiş... Kimi zaman karısı sevdiği düşmüş aklına... O çok sevdiği şarkıyı mırıldanmış gözleri dalgın.
 
Sarı kurdelem sarı dağlara saldım yari
Dağlar kurbanın olam tez gönder nazlı yari
 
Beklemiş, beklemiş... Kimi zaman Yemen’de çarpışan abisi Ömer gelmiş gözlerinin önüne. Burnunda tütmüş. Ne zaman bitti çocukluk diye düşünmüş ne zaman büyüdük. Nerde o bahçelerde koşuştuğumuz günler?
 
Ömer ceviz ağacına çıkmış ceviz arıyor. Kadir bağırıyor. “Şimalin ucunda Ömer abi, Şimalin ucunda. Vur Ömer abi vur ha vur.”
 
Belki de tam Kadir’in Ömer abisini düşünüp de çocukluk günlerini andığı o  sıralarmış, Ömer şehit düşmüş Yemen’de.
 
                                                         *
 
Artık, Kazım Paşa’nın büyük yararlıklar gösterdin dediği, alnından öpüp teşekkür ettiği gencecik bir üsteğmenmiş Kadir. Kim bilir, mutlu olduysa da bu teşekkürle, bacağı yaralıymış daha da güç olanı yüreği yaralıymış.    
 
Kadir eve dönmüş.
 
Yıllar sonra bir gün eski eşyaların arasında fotoğrafı bulmuş. Mehmet Usta’nın çektiği, Hatice’nin ciddi Ömer’in muzip Kadir’in küçük çocuk gözleriyle derin ve mutlu baktığı o resmi... Artık başka bir şehirde Mehmet Usta’nın yaşamadığı bu şehirde önce uzun uzun bakmış fotoğrafa, sonra almış bir fotoğrafçıya götürmüş, “Şunu renklendirir misin arkadaş?” demiş.
 

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 4 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

Aytekin Yilmaz { 03 Aralık 2010 06:07:43 }
Cok guzel bir oyku, yazdiginizi duymustum ama okumak simdiye nasip oldu.tebrik ediyorum.
deniz { 05 Eylül 2008 07:21:23 }
ne kadar guzel bir oyku bu boyle!

kucucuk bir dere gibi akan zamanin farkinda olmak -aykut yazgan'dan caldim bu deyisi-
ve o kucuk derenin kiyisinda kimi zaman caglayan bir yurekle oturmak.......

ah saba.... bize hep boyle oykuler yazmaya devam et.

sevgilerle...... deniz kiz
nihat ziyalan { 04 Eylül 2008 23:00:43 }
İÇİMDE BİR ŞEY ÇIT ETTİ

çoktandır böylesi bir duygu yaşamamıştım.

saba öymen'in öyküsünü okurken içimde sık sık bir şeyler çıt etti.

gözlerim yaşardı.

hayal kurdum.

örnek alınacak bir öykü.

kutluyorum.

sydney'den dostlukla.

nihat


Diğer Sayfalar: 1.

 

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git