|
|
"Sömürgeci Dincilik" raflardaKategori: Kültür/Sanat | 0 Yorum | Yazan: A Yorum | 02 Eylül 2008 08:41:31 Ayorum yazarlarından Şahin Filiz ve Emel Sünter Yalçın'ın okunması gereken bir kitabı "SÖMÜRGECİ DİNCİLİK" çıktı. Din, iki ucu keskin bıçak gibidir. Kötüye kullanmak din üzerinden gerçekleştiği zaman, toplumsal ve ulusal felaketler kapıya dayanmış demektir.
“Türk toplumu tam bu sorunların yaşandığı dönemlerle karşı karşıyadır. 10-13. Yüzyıllar arası, Türk insanı İslamiyeti, İslamiyet öncesi hümanist, barışçı ve evrensel ilkelere göre yorumlamış; Hacı Bektaş-ı Veliler, Mevlana’lar, Yunus Emreler gibi, dini insan olma sanatı olarak yoran değerler yetiştirmiştir. Siyasetten, grup ve cemaat çıkarlarından, ticaret ve tarikat hiyerarşisinden arınmış bireysel ve barışçı dindarlık anlayışı, yine Türk insanının bu tarihsel kesitte inşa ettiği din felsefesinin ürünüdür. Bir din ne kadar evrensel olursa olsun, bir toplumun kendi milli dokusuna göre yerel düzeyde yorumlanmadığı sürece o toplum dış müdahale ve hatta sömürgeci güçlerin saldırısına karşı dayanıksız bir yola girmiş olur. Son yıllarda ülkemiz ve toplumumuz, 13. Yüzyıldan bu yana sırtımızda hamal gibi taşıdığımız Arap din anlayışı ve hegemonyasının kıskacı altında yaşamaktadır. Osmanlı Devleti, İslam dinini kullanarak Arap-Fars din yorumunu Anadolu insanının tepesinde Demoklesin Kılıcı gibi sallandırarak dini siyasallaştırmış; bir zulüm ve baskı aracı haline getirmiştir. Ulu Önder Atatürk, Osmanlı enkazından Türk ulusunu bağımsız bir millet olarak tarih sahnesine çıkarıp adeta yeniden yaratmıştır. 1923, yalnız Türk ulusunun yeniden yaratıldığı bir tarih değil, aynı zamanda Arap merkezli hegemonik, siyasal ve kabileci din anlayışının da başarıyla tarihe gömüldüğü kutlu bir dönemdir. Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk Ulusunun kendisine özgü din anlayışını tarihsel birikimlerinden de yararlanarak inşa etmesini sağlayacak bir Cumhuriyet kurumu olması için kurulmuştur. Ancak kurulma amacını son dönemlerde taşıyamaz duruma gelmiş; cemaat ve tarikatların yönlendirdiği bir dinsel politikanın etkisini üzerinden atamaz duruma düşmüştür. Cemaat ve tarikatlar, bugün dışta ve içteki sömürgecilerin işlerini kolaylaştıracak bir dinsel dünya kurmaya odaklanmış; bir yanda radikal İslam, diğer yanda Ilımlı İslam projeleriyle Türkiye Cumhuriyetini ve bağımsız Türk Milletinin birliğini tehdit edecek kadar sosyal, siyasal ve ekonomik güce erişmiştir. Sömürgeci dinciliğin karakolları Türkiye’deki cemaat ve tarikatlardır. Bu da yetmemiş, sömürgeyi, sömürgenlerin ülkesinden idare etmek için ABD’ne gidip olayları oradan idare eden bir peygamber bile yaratmaktan geri durmamışlardır. İşte bu sömürgeci dinciliğin ülkemizi nasıl ablukaya aldığının açık resmidir. Doktora öğrencim Emel Sünter Yalçın’la, burada özetlediğim sömürgeci dinciliğin başat öğelerini 12 makalede ayrıntılı olarak inceledik. İslam’da tartışılan belli başlı konulardan, bireysel dindarlığa, uydurma hadislerle kadınlara din adına yüzyıllardır yapılan baskılara kadar sömürgeci dinciliğin ayak izlerini takip ettik. Bununla da kalmadık, dincilik, ılımlı İslam, radikal İslam gibi kavramlara sözlük anlamlarından da yararlanarak açıklık getirmeye çalıştık. İrtica, ülkemizde tüm gücüyle saldırarak Cumhuriyet’imize ve Atatürk İlke ve devrimlerine yönelik en önemli tehditler arasında yerini korumaya devam etmektedir. İrticaya ilişkin örnekleri bilimsel analizlerle ortaya koyduk. Ancak bilimden ve akıldan, çağdaşlık ve tam bağımsızlıktan nasibini alamayanlar için de, irticanın gündelik örneklerinden bazılarını burada anımsamadan geçmeyelim: “Humeyni’yi seviyorum, Atatürk’ü sevmiyorum. Kurtuluş savaşı olmasaydı, İngiliz işgalinde dinimi daha özgür yaşayabilirdim” (iki genç kızın TV konuşması) “Cumhuriyet bu topluma bir travma yaşatmıştır” (D.M. F.) “Dört evlilik olsaydı fuhuş olmazdı” (dinci işadamı) “Türkiye’de hem azınlıklar hem de Müslüman çoğunluk dini yaşamak bakımından sorunlar yaşıyor” (Ali Babacan, Türkiye’yi AB’ye gammazlarken söylediği söz) Bu örnekler haddinden fazladır. “Hani irtica, yenir mi içilir mi” diye aklı sıra alay eden gerici çevreler için bu somut örnekleri verdim. Daha fazlası için kendi medya gruplarını ve gazetelerini izlesinler, irticanın öyle yenilir yutulur cinsten olmadığını, önce kendilerine dokunacağını çok iyi anlayacaklardır. Dinci faşizm, yalnız sömürgeci dinciliği değil, Sivas Katliamının da mimarı olmakla övünmekten çekinmemiştir. Mikrofaşizm dinci sömürgeciliğin yerel ayağıdır. Bu kavramları da ayrıntılı olarak işledik. En sonunda, bu karanlıktan nasıl kurtulup ulusça aydınlığa kavuşacağımıza ilişkin bir yol haritası denemesi yaptık. Yapıcı eleştiri ve katkıları bekliyoruz. Sizi, bilinçli bir okuma ile baş başa bırakmak istiyoruz.” Yukardaki önsöz ile başlayan SÖMÜRGECİ DİNCİLİK Ağustos ayında okurları ile buluştu. Yine Ağustos ayında, Emel Sünter Yalçın’ın, Aşk-ı Gülşen adlı, bir kadının iç dünyasındaki masum ve zayıf yönlerini nasıl sakladığını, hayata karşı pes ettiğinde bile, sevginin ve inanmanın gücüyle yeniden hayata tebessüm edişini anlattığı mistik felsefi romanı yayımlandı. Her iki kitabı, kitabevlerinden ve İnternet üzerinde kitap satışı yapan sitelerden edinebilirsiniz. Ayorum olarak, halkımıza din, dil, bilgi kirliliği yaşatılan bu dönemde, aydınlanma yolunda korkusuzca emek veren sevgili Emel Sünter Yalçın ve Şahin Filiz’e teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyoruz.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|