|
|
Gerçekte kimdi Da Vinci?Kategori: Kültür/Sanat | 0 Yorum | Yazan: A Yorum | 26 Ağustos 2008 03:31:23 Leonardo Da Vinci'nin defterleri dâhinin zihninin haritası gibi. Defterlerden birisine şöyle şeyler yazmış Da Vinci: 'Hapşırmanın ne olduğunu, esnemenin, hastalanmanın, spazmın , felcin, soğuktan ürpermenin, terlemenin, yorgunluk, açlık, uyku, susuzluk, şehvetin ne olduğunu betimle... Ağaçkakanın dilini betimle...'
Hakkında binlerce kitap, makale yazılmış, romanlara ve filmlere konu olmuş, sanatçı, bilim adamı, mucit olarak dünya tarihinin en gizemli ve ünlü kişilerinden birisi olan Leonardo Da Vinci için yazılmış bir biyografinin 792 sayfa olması oldukça anlaşılabilir bir şey. Hayatı ve çalışmaları, öylesine akıl almaz bir çeşitlilikte ve çığır açıcı özelliklere sahip ki, Leonardo Da Vinci’ye dair söylenen her söz spekülasyon ihtimali taşıyor ister istemez. Ama Charles Nicholl’un Aklın Uçuşları: Leonardo Da Vinci adlı kitabı, belki de tarihin bu hakkında en çok konuşulan ve yazılan, yine de sahip olduğu gizemi ve dehası tam olarak anlaşılamayan kişisi hakkında en güvenilir ve belgelere dayalı kaynağı olma özelliğini taşıyor. Çünkü Charles Nicholl, son yıllarda yayımladığı kitaplarla dikkat çeken ve eleştirmenlerin de takdirini kazanmış önemli bir biyografi yazarı. Vinci hakkındaki bu kapsamlı biyografi çalışması dışında, Shakespeare, Christopher Marlowe ve Arthur Rimbaud hakkında da kitapları var ve bu kitaplarının çoğu da önemli ödüllerle takdir görmüş. Zaten kitabın daha ilk sayfalarından itibaren, kendisini nesnel olmaya nasıl zorladığını, kitabı hazırlarken hangi kaynakları ne tür okumalardan geçirdiğini ve kullandığı yöntemi tarif ederek, tarihin bu en karmaşık ve gizemli dehası hakkında yazıyor olmanın ağırlığını gerçekten hissettiğini görüyoruz. Ama Nicholl’un bu kitapla izini sürdüğü şey, doğaüstü yeteneklere sahip bir Leonardo Da Vinci’den çok, insan Leonardo... Çünkü Vinci’nin dehası çeşitli şekillerde defalarca işlendi ve onun sahip olduğu mucizevi özellikleri ve çalışmaları ilgili kişilerce zaten biliniyor. Gerçekte kimdi Leonardo Da Vinci? İtalya’nın Vinci adlı küçük Toskana kasabasında, 1452 yılının bir bahar akşamında gayrimeşru bir çocuk olarak yoksul bir köy evinde dünyaya gelişinden başlayanve 2 Mayıs 1519’da Amboise’de kendine ait bir şatoda ölümüyle sona eren süreci, Da Vinci’nin defterlerine aldığı notların ve hakkında yazılmış kaynakların titizlikle izini sürerek araştırıyor yazar. Doğduğu evin gerçekte hangi ev olduğundan, öldüğünde Fransa Kralı François’in yanında bulunup bulunmadığına, Leonardo’nun gördüğünü iddia ettiği bir düşü Freud’un nasıl yorumladığından hiç yanından ayırmadığı Mona Lisa adlı tablosunun sırrına kadar pek çok şeyi ayrıntılı bir biçimde tartışarak spekülatif olmayan somut bilgilere ulaşmaya çalışıyor. Nicholl, aslında diğer çalışmalarında yaptığı gibi, küçük ama önemli ayrıntılar üzerine kurmuş eserini. Örneğin 1518 yılının bir günü, masasına oturmuş gece geç saatlere kadar çalışan ihtiyar Leonardo’yu görüyor penceresinden. Geometri üzerine derin bir çalışma içindeyken, çizimlerle ve formüllerle dolu sayfaların bir anda esrarengiz bir cümleyle kesildiğine tanık oluyor: “çorba soğuyor”. Yazar, bu küçük ayrıntıdan yola çıkarak o yıllarda hizmetçisi olan Mathurine’nin hazırladığı çorbaya ve Da Vinci’ye seslenişine tanık oluyor. Nicholl, Da Vinci’nin yaşamöyküsündeki bu küçük kesitlerden cesaret alarak, onun yaşamına sıradan dünyanın bir elçisi olarak yaklaşmış ve deha olan Da Vinci ile değil de çorba içen Da Vinci ile iletişim kurmaya çalışmış. Ve bunu ‘deha’ sözcüğünü hiç kullanmamaya özen göstererek, onu mümkün olduğunca mucizelerden arınmış bir halde yapmak istemiş, her ne kadar imkânsız bir çaba olduğunu bilse de. Çünkü, Da Vinci hakkında böyle bir çalışma yapmanın, George Perec’in e harfi kullanmadan yazdığı o ünlü kitabı kadar zor bir iş olduğunun da farkında. Belki de bu sayede, bir dehanın nasıl ortaya çıktığına ve bir deha olmanın zorluklarını anlamaya da çalışmış insan Da Vinci’yi bize tanıtırken. Çünkü insan Da Vinci’yi anlamadan, ne onun dehasının, ne de olağanüstü yapıtlarının ve buluşlarının sırrına yaklaşılabilir gerçekte. Üstelik, bu sayede Batı uygarlığının sıçrama yaptığı Rönesans’ın koşullarını ve dinamiklerine de bakma şansı elde ediyor insan. Çünkü biyografiler, sadece ele alınan kişiyi değil, o kişinin yaşadığı yılların da röntgenlenmesi anlamına geliyor. Yazar, kitabı hazırlarken Da Vinci’nin elyazmalarının bulunduğu defterleri kendisine rehber ediniyor. Yirmi beş bağımsız defter dışında, henüz ortaya çıkmamış olanların varlığı, bugün için de önemini koruyor. Çünkü Da Vinci’nin defterleri, yazarın tabirine göre onun zihninin bir tür haritası görünümünde. Bu defterlerde her şey bir arada bulunuyor. Günlük hayata dair hatırlatma notlarından, anatomi ya da hayvanbilime ait notlar, fikir kıvılcımları, desenler ve daha pek çok şey... Da Vinci’yi bir bilgi avcısı olarak görünümünde bu defterlerde. Ve olağanüstü derecede, hatta kaygı uyandıran bir merak içinde hayatını sürdüğünü de görüyoruz. Örneğin defterlerden birisinde şöyle şeyler yazmış Da Vinci: “Hapşırmanın ne olduğunu, esnemenin, hastalanmanın, spazmın , felcin, soğuktan ürpermenin, terlemenin, yorgunluk, açlık, uyku, susuzluk, şehvetin ne olduğunu betimle... Ağaçkakanın dilini betimle...” Neredeyse bir çocuğun merakıyla yaklaşan ve gökyüzüne mavi rengini verenin ne olduğunu araştıran bir Da Vinci söz konusu olan. Üstelik zaman zaman attığı imzasında olduğu gibi ‘bir deney müridi’ Da Vinci... Kitap, Da Vinci’nin doğumuyla başlıyor ve ölümüne kadar sürüyor demiştik. Nicholl, Da Vinci’nin yaşamındaki dönüm noktalarına bakarak kitabı sekiz bölümde kurgulamış. Çocukluk, Çıraklık, Bağımsızlık, Yeni Ufuklar, Sarayda, Hareket Halinde, Milano’ya Dönüş ve Son Yıllar başlıklarını taşıyor bölümler. Söz konusu Leonardo Da Vinci olunca, kitapta çok sayıda resim ve çizimin de yer aldığını belirtmekte fayda var. Kitabında ilk bölümünde, Da Vinci’nin çocukluğunu kırsal bir bölgede geçirmesinden dolayı bitkiler ve hayvanlarla kurduğu muazzam ilişkiyi görüyoruz. İkinci bölümde kente gidişi ve bu defa kent yaşamıyla ilişkisi ve mesleğini kimlerin yanında öğrendiğini, ilk resimlerini nasıl yaptığını ve yaşadığı koşulları... Üçüncü bölümde, Da Vinci’nin kendi atölyesini kurması, ilk mühendislik çalışmalarına nasıl başladığı gibi ayrıntılar çıkıyor karşımıza. Kitabın dördüncü bölümünde, Da Vinci’nin Milano’ya Milano Dükü’nün davetlisi olarak gittiğinde ve orada aynı zamanda tank, havan ve bomba üreticisi bir Da Vinci olarak karşımıza çıkmasının nedenleri ve gerçekte ne yapmak istediği. Beşinci bölüm, yükselişe geçen Da Vinci’nin saray hayatına odaklanıyor, inanılmaz hikâyeler ve ayrıntılarla Da Vinci’nin yaşamındaki başka bir boyuta odaklanıyor yazar. Altıncı bölümde yaptığı seyahatler ve bu seyahatlerin sanatına ve düşün dünyasına etkilerini öğrenirken, yedinci bölümde Milano’ya tekrar dönüşü ve artık yaşı ilerlemiş bir dâhi olarak geçirdiği günlere tanık oluyoruz. Ve sekizinci bölüm, son yıllarını anlatıyor ayrıntılı bir biçimde. Ama bu bölümler, her ne kadar tarihsel aşamalara göre belirlenmişse de, çocukluğunu anlatırken ileriki dönemdeki çalışmalarına gidilip çeşitli verilerle geri dönülebilmiş. Yani düz, tarihsel bir biyografi çalışmasından ziyade, bütünlüklü ve yaşanılan dönemlerin birbiriyle ilişkiye sokulduğu ve bu sayede Da Vinci’nin portesinin eksiksiz bir biçimde çıkarılmaya çalışıldığı bir kitap söz konusu olan. Ve kitabın adı, yani Aklın Uçuşları, Leanardo Da Vinci’ye çok yakışıyor... Onun yaşamı, korkusuzca ve donanımlı bir biçimde gerçekleştirdiği akıl uçuşlarından ibaret çünkü. Radikal Kitap (Çağlar Demirbağ)
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|