A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri Ekitap Radyo

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Parça Parça Yaşam (3)

Kategori Kategori: Yaşam | Yorumlar 2 Yorum | Yazar Yazan: Saba Öymen | 20 Ağustos 2008 02:11:41

Yunan adalarından Mykonos'da tatildeyken bir gece klübünün koruma görevlileri tarafından dövülerek öldürülen genç Avustralyalı çocuğu tanıyor gibiyim. İş arkadaşlarımdan A.nın oğlunun ilkokuldan bu yana en yakın arkadaşıydı bu genç. Liseyi birlikte bitirdikten sonra, beraberce grafik okuluna devam etmişler, yakın bir süre önce mezun olup çalışmaya başlamışlardı.

Birlikte iş kurmanın, bir grafik tasarım ofisi açmanın hayallerini kuruyorlardı. A.ların evine son gelişinde iki genç masanın üzerine grafik çalışmalarını yaymışlar, ofisi ne zaman nerde nasıl açacaklarını konuşup durmuşlardı. A.nın kendi oğlu gibiydi Doujon. Yıllardır evlerine gidip gelen, birlikte yemek yedikleri. Oğlu köşedeki marketten ekmek almaya gittiğinde ya da futbol antremanından beraberce döndüklerinde “Bekle, hemen bir duş yapıp geleyim” deyip kaybolduğunda kaç kez sohbet etmişlerdi. A.nın baharatlı patatesini çok severdi. O yemeğe geldiği günlerde baharatlı patates bir de İspanyol usulü sulu köfte yapmaya çalışırdı A. vakti varsa.

 

Yirmi yaşındaki gencin koruma görevlileri tarafından dövülmesini, hastaneye kaldırılıp yaşam destek ünitesine bağlanmasını, doktorların beynin öldüğü raporunu vermelerini, haberi alan babasının ilk uçağa atlayıp gitmesini, annesinin gitmeyi reddetmesini, günlerini sakinleştiricilerle yarı uyuklayarak geçirmesini, evi dolduran akrabaların dostların anneye ve öbür iki oğula bakmasını, yaşam destek ünitesinin durdurulma kararının verilmesini dışardan ama çok yakından, çok etkilenerek izledik işyerinde.  

 

Tatile çıkmış gencecik bir çocuk... Kız arkadaşı günlerini bekleyerek geçiriyor. Bir an önce dönsün diye sabırsızlanıyor. En yakın arkadaşı, A.nın oğlu, “hadi ya, dön artık, özledik diyor telefonda. Hafta sonları futbol oynadığında eksikliğini hissediyor. Şakalaşıp sırtına bir şaplak indirmek, çocuksulaşmak için dönmesini bekliyor.

 

A.nın oğlu bir boşluğu yaşıyor bu günlerde.

 

“Önümüzde yıllar vardı,” demiş annesine, “İş kuracaktık, birlikte çalışacaktık.”

 

A. “Gene kuracaksın işini,” diye avutmaya çalışmış, “Belki bir başka arkadaşınla.”

 

“Aynı şey değil,” diye cevaplamış oğlu, “artık hiç bir şey aynı değil, aynı olmayacak.”

 

A. yaşamın anlamsızlığını düşünen, anlamsızlığına inanan oğlu için endişe ediyor. Oğlunun yaşadığı bu anlamsızlık duygusu bir süre sonra geçecek (öyle olacağına inanıyor A. öyle olmasını istiyor). Annesinin, babasının, kız arkadaşının sevgisinde yol alacak oğlu. Gene de ansızın yaşadığı acı kişiliğinde, bakışında, görüşünde, davranışında yer bulacak.

 

Duyumsadığı anlamsızlık bir gün yok olsa da, küçük mutluluklar bulsa da hayatta, beş yıl sonra bir grafik çalışmasıyla ödül alsa, bir çocuğun ona baba dediğini duysa, okyanusa bakıp otursa, içtiği bir bardak çayla içi ısınsa da, gerçek olan geçicilik değil mi? Asıl olan anlamsızlık değil mi?

 

Bir arkadaşım “Life is too short, we better make the most of it.”  dedi geçen gün. Çok sık söylenen, basmakalıp olmuş bir cümle... Nasıl isterseniz öyle Türkçeleştirin. Yaşam çok kısa, dolu dolu yaşayalım, tadını çıkaralım diyecektir çoğu kişi, tadını çıkarmak neyse...

 

Niye yaşıyoruz? Bir amacı var mıdır yaşamın? Elimizdeki zamanın değerini niye bilmeliyiz? Ne demektir elimizdeki zamanın değerini bilmek, peki bir değeri var mıdır?

 

Bu soruların yanıtını kim biliyor?

 

Yaşamın anlamı kimisi için aile olabilir, çocuk dünyaya getirmek olabilir. (O zaman çocuksuzlar için anlam yok mu?) Dostluklar olabilir. Kimi için okumak, öğrenmektir. Küçük günlük mutluluklardır. Kendini geliştirmek der bazıları bu ne demektir pek de düşünmeden. Kimi dinde, Tanrı inancında bulur anlamı. Kimi evin gösterişlisine, prestijli semtte olanına, arabanın lüksüne sahip olmakta. Pek çok kişi için de bunların hepsi birlikte olunca anlamlıdır yaşamak.

 

Anlamsızlıkta anlam aramıyor muyuz?

 

 

                                                  ***

 

Birkaç gün önce arabayı altı ayda bir yapılan servisi için bırakmam gerekiyordu. Biraz uyuyakalmaktan biraz da trafiğin sıkışıklığından gecikerek gittim. Saat 10 olmuş.

 

Servis memuru yapılacakları sıralıyor: “Silecekler değişecek, frenler kontrol edilecek, lastiklere bakılacak....” Bilgisayara geçiriyor söylediklerini.

 

“Saat 4.30’da gelip alabilirsiniz.

 

“Efendim?”

 

“4.30’da biter.”

 

“Saat daha 10. Biraz daha erken bitiremez misiniz?”

 

“Kaç gibi düşünüyordunuz?”

 

12, 1 gibi diyemiyorum.

 

“2, 2.30”

 

“Şu anda mümkün görünmüyor, erken bitirecek olursak telefon ederiz.”

 

Peki deyip gitmekten başka çarem kalmıyor. Binadan çıkıyorum. Saat sabahın 10’u, akşam üzeri 4.30’a kadar ne yapacağım? Eve döneyim desem servisin yeri ters, bizim semtle tren, otobüs bağlantısı yok. Bu şehrin toplu taşımacılığına söyleniyorum. Taksiye atlayım desem epey uzak. Bir alışveriş merkezi var yakınlarda. Yürüyerek on beş, tren beklesem yirmi beş dakika uzaklıkta. Daha önceki servis günlerimde beklerken oraya gitmiştim. Arabayı sabah erken ve Cumartesileri bıraktığımdan en geç 12’de bitirmişlerdi (Cumartesileri öğlende kapatıyorlar – beş dakika gecikmek istemezler). Bugün Cumartesi değil, akşama kadar vakitleri var. Ben gecikince de başka arabaları araya sokmuşlar. Beklerken alışveriş merkezine gitmeyi zaten planlamıştım ama düşünceme göre iki üç saatlik bir süre için olacaktı bu. Şimdi ise birdenbire, başka bir dolu iş beni beklerken altı saatten fazla gereksiz yere doldurulacak zamanım oluveriyor. Kış sabahının çarpan soğuğunda, her rüzgar esişinde üşüdüğümü hissederek alışveriş merkezine doğru yürüyorum. Güneşli kaldırımı da seçsem soğuk. Öyle hızlı yürüyorum ki, on dakikada varıyorum.

 

Alışveriş merkezi henüz tenha. Nasıl geçireceğim altı saati? Bir alışveriş merkezinde, hele yapılacak alışveriş de yoksa altı saat ne yapılır? Çok kısa bir an bir sıkıntı hissi kaplıyor içimi. Çabucak geçiyor. Önce sıcak bir kahve içilir. Sonra... Kitap okunur... Yanımda kitabım var. Kahvemi içerken kitabımı açıyorum ama düşüncelerim beni yıllar öncesine götürüyor. Üniversitenin ikinci yılının sonuna, üç arkadaş birlikte Vagon Fabrikasında staja başladığımız güne... O gün duyumsadığımız çaresizlik hissine. Saat sabah 8’di ve biz akşam 5.30’a kadar bu fabrikada olmak zorundaydık. Üstelik dört hafta boyunca. Üstelik bize doğru dürüst iş vermezlerken... Tek yapabildiğimiz makinalar arasında yürümek, çalışanları rahatsız olmayacakları kadar bir süre izlemekti. Gelecek günler içinde bir iki mühendisle görüşme yapmamız, üretimi daha yakından izlememiz planlanmıştı ama o ilk gün ne yapacağımızı bilemeden kalakalmıştık o yabancı diyarda. Arkadaşım G. o gün ağladı. Sabah mühendislerden biri bizi fabrikada şöyle bir dolaştırıp, kullanacağımız ofisi gösterdikten sonra kendi halimize bıraktığında G. artık tutamadı kendini. Gözlerinden yaşlar gelirken, başkaları görmesin diye kendimizi bahçeye attık. Bahçedeki ağacın altına konmuş banklara ulaştığımızda G. hüngür hüngür ağlıyordu. “Nasıl geçireceğiz koca günü, koskoca dört haftayı,” dedi burnunu çekerken. Ben çantamdan selpak çıkartmaya uğraşıyordum G.ye vermek için, aynı duyguyla sarsılmış bir haldeydim ben de ama ağlama noktasına varmamıştım. Üçüncü arkadaşımız F. pek anlayamadı G.nin ve benim paylaştığımız çaresizlik duygusunu. Sonra silkeledik bu duyguyu. Fabrika ortamına şöyle böyle alıştık, dört haftayı geçirdik. G. okulu bitirir bitirmez evlendi ve hiç bir zaman çalışmadı.

 

Mahkumları düşünüyorum. Beş yıla, on yıla mahkum... Yirmi yıla mahkum olmuş Schapelle Corby geliyor aklıma bir gece önce televizyonda ondan sözetmiş oldukları için herhalde... Elli yaşına yaklaşmış olarak çıkacak hapishaneden. Yaşamının tek amacı o günü, hapisten çıkacağı o günü görmekse eğer, yaşayamaz bu yirmi yılı.  Beklemenin yanısıra orada bir yaşam kurması gerek. Hapishane sanki kasabasıymış gibi... Dostları olmalı, birilerine sevgiyle bakmalı, birilerini anlayışla dinlemeli. Dışardan söylemesi kolay tabii.

 

Kahvemi içiyorum. Kitabımı okuyorum. İnsanları izliyorum. Birkaç satır yazıyorum. Bir şeyler yiyorum. Dolaşıyorum. Saat 4.30 oluveriyor.

 

Anlamsızlığın içinde de anlam bulunuyor.

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 2 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

nihat ziyalan { 21 Ağustos 2008 05:35:26 }
sevgili saba,


bu yaşam dolu fotoğraf beni allak bullak etti.

yazı fotoğrafla daha bir anlam kazanmış.

ikinci bölümü bağımsız bir öykü olarak düşünmeni rica ederim.

enfes.

eline sağlık.

dostlukla.

nihat

deniz { 20 Ağustos 2008 02:32:10 }
saba''cim

yalnizca bir haberdi bu delikanlinin olumu.

simdi onu tanidim, ailesinin sevdiklerinin kaybini hissettim, benim icin de bir aciya donustu.

iyi ki yazmissin. o kadar cok siddet haberi ile o kadar duyarsizlasiyoruz ki...

sevgilerimle...... deniz
Diğer Sayfalar: 1.

 

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







Coca-Cola’nın “Pair Bottle” Deneyi Kapitalizmin İnsan İlişkilerine Müdahalesi
Türkiye’de Bahis Depremi, Peki Diğer Spor Dalları Gerçekten Güvende mi?
Ayakkabılar yapılmaz, yetiştirilir
Yazarlarımızdan Prof. Dr. Şehmus Güzel yaşamını yitirdi.
Türkiye Yüzyılı Mesleki ve Teknik Eğitim Zirvesi’nde yükselen o çığlık

Trump 2.0'ın Gölgesinde Diplomasi
Sadece İsimde Ateşkes: Gazze'nin Uzun Süren Araf Dönemi
Çin Japonya'yı Test Ediyor ve Amerikan Kararlılığının Sınırları…
Emeklilerin Büyük Yürüyüşü Başlıyor: 17 Milyon Kişi Artık Sessiz Değil!
Çocuklar için bir öğün: bütçenin %1,5’inden başlayan dünya ölçeğinde bir adalet mücadelesi

Dijital Yuan Etki Aracı Olarak: Güneydoğu Asya'nın Para Egemenliği ve Stratejik Özerkliği
ABD-Avustralya Kritik Mineraller Anlaşması Pasifik Tedarik Zincirlerinin Geleceğini Nasıl Yeniden Şekillendiriyor?
Kalkınma Hakkında Yanlış Bildiğiniz Şaşırtıcı Gerçek
Avustralya - Çin İlişkileri: Avustralya'da Kavga
Gri listeden çıktık ama... AB'nin 2024 Türkiye raporu'ndan çıkan şaşırtıcı gerçekler!

"En ciddiyetsiz nesil": Z kuşağı neden kasten gülünç olmayı seçiyor?
Güney Karolina'nın Unutulmuş Osmanlıları: Sumter Türklerinin Şaşırtıcı Gerçeği
Köpek ve insanların bazı duyguları aynı genetik kökene sahip
Motokuryelerin Sessiz Çığlığı: Sokağın Gölgesinden Yükselen Sınıf Mücadelesi
Gençlerden sonra emekliler de yurtdışına gidiyor.

Osmanlı İmparatorluğu'nda Kahvehaneler: Bir Sosyo-Politik Etki
Osman Hamdi Bey’i bilmeyen varsa bile herhalde Kaplumbağa Terbiyecisi’ni bilmeyen yoktur ya “Mihrap” tablosu...
JAK İHMALYAN'DAN: “RESİM ANLAYIŞIM”
Jak İhmalyan sergisi İstanbul'da
MADELEİNE RİFFAUD, 1924-2024

Einstein'ın hayran kaldığı filozof: Spinoza'nın aklınızı başınızdan alacak radikal fikri
Adalet Kavramına Filozofların Gözünden Bir Yolculuk
KE.KE.ME. (KKM)
Yapay Zeka Felsefesi
Tutunarak kalmak mı? Bulanmadan donmadan akmak mı?

Yeryüzünü fırına çeviren atmosfer olayı: Isı kubbesi
Dünyanın hareket halindeki en eski buzdağlarından biri yaban hayatı cenneti ile çarpışabilir
Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.

Avustralyalı teorik fizikçiler: 'Paradoks olmadan zaman yolculuğu yapmak mümkün'
Axiom Raporu: Siber Güvenlik ve Çin-ABD İlişkilerine Etkisi
WhoFi: Wi-Fi sinyaliyle kimlik tespiti dönemi başlıyor.
500 yıllık Da Vinci çizimi sessiz drone teknolojisine ilham verdi.
Çin, HDMI ve DisplayPort alternatifini piyasaya sürdü.

Bilim insanları beynin beş farklı yaşam evresinden geçtiğini açıkladı: Kritik dönüm noktaları 9, 32, 66 ve 83 yaş…
Amerika kıtasında 'olmaması gereken' yeni bir insan türü keşfedildi: Checua nedir? Türkler ile bağlantıları var mı?
NASA'nın en kuvvetli teleskobu, evrendeki beklenmedik gelişmeyi ortaya koydu.
İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.

Türkiye’de üniversite mezunlarının geliri Avrupa’nın en düşük seviyesinde…
Gerçek işsizlik yüzde 29,6!
Türkiye’de tek kişilik
UNICEF raporunda Türkiye'deki çocuklar son sıralarda
AP'den Türkiye'ye sert mesaj: Kriterler müzakere edilemez

Roş Aşanada Şofarın Çığlığı ve Hakikatın Sentezinde Marx ve Hegel
Vatan kirim’a sahip çıkmak: Teslimiyete karşı onurlu direniş
İŞGALİN KARANLIĞINDA BİR IŞIK: Veciye Kaşka’yı Unutmayalım
2025 Hazar Türk-Musevi Hakanlığı: Tarih Yeniden Yazılsaydı Dünya Nasıl Görünürdü?
Sürgün Devrim girdabında Isaac Deutscher ve Avraham İşcen

Büyük Konuşmak
HUKUK KARGAŞASI
HAİN Mİ ARARSINIZ
KANAS
Kayyum

Paranın, Lidya Sikkesinden Dijital Cüzdanlara Uzanan 5000 Yıllık Hikayesi
Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git