|
|
Bir Halk Plajındaki Derin GözlemlerimKategori: Ayorum Güncel | 1 Yorum | Yazan: Neslihan Acu | 12 Ağustos 2008 19:07:22 Ben çok fenayım sayın okur. Plaja gidiyorum, orada bile gözlem yapıyorum. Gözlem yapmaktan adeta ayaklı bir rasathaneye döndüm. Şimdi size gözlem sonuçlarımı açıklayacağım ama ondan önce Nazlı Ilıcak'ın yaptığı bir yorumlar demetine dikkat çekmek istiyorum.
18 Temmuz’da yazdığı yazıda, Haber Türk için araştırma yapan A&G şirketinin yaptığı araştırmanın sonuçlarını değerlendiriyordu. İlkokul mezunlarının % 78'i, ortaokul mezunlarının % 67'si "türban yasağı kalkmalı" derken, üniversite mezunlarının sadece % 51'i yasağın kalkmasından yanaymış. Ilıcak’ın yorumu: “Türban yasağını savunanların oranı eğitimle birlikte artıyor”. Ve vardığı sonuç: “Demek eğitim, farklılıklara karşı hoşgörüyü azaltıyor”. Peki çözüm? Okullarda düşünce hürriyeti, insan hakları, AB vs ders olarak okutulamaz mıymış? Böylece gençlere korku yerine sevgi aşılanabilirmiş. “Örtünenleri seviniz!” dersi. Onlar cici. Partileri de cici, kendileri de. (Açıklama: Kimseyle dalga geçmiyorum. Sadece şuna dikkat çekiyorum: Bu bir sevgi sorunu değildir. “Farklı olandan korkmak” ne kadar yanlışsa, “sevmek” de o kadar zorlamadır.) Nazlı Ilıcak’ın bu sözlerini buraya aldım çünkü kendisiyle enteresan bir anım var. Katıldığım bir tv programında (zaten 1 tek programa katıldım şu ana dek, keh küh!) sayın Ilıcak beni “gericilikle” suçlamıştı. Tam olarak şöyle demişti: “Siz bu eleştirdiğiniz türbanlı kadınlardan daha gerici bir zihniyete sahipsiniz!”. Neden mi böyle demişti? Çünkü ben “insanları kıyafetlerine göre değerlendirdiğimi” söylemiş ve “başka nasıl değerlendirebileceğimi?” sormuştum. Şimdi tabii ki saf değilim ben de, kıyafet her şeydir demiyorum ki. Son derece modern giyimli bir adam bir seri katil olabilir pekala ya da sokaklarda çöp toplayarak dolanan bitli bir serseri Leonard Cohen hastası olabilir ya da tayyörlü ve topuzlu bir konservatif kadın aslında bir femme fatale olabilir, falan filan….Ama giyim kuşam tarzları, onların toplumda nasıl görünmek istediklerini –yada en azından, mecburi statülerini- yansıtır. Ben de bir türbanlıya bakıp, “Hımm bu arkadaşın ailesi tutucu, erkek baskısı var” diye düşünebilirim. Erkek baskısı yoksa o zaman “Hımm, bu arkadaşta varoluşa dair kafa karışıklığı var” diyebilirim. Karşımdaki çok yoksulsa “iş güç durumları çıkışlı mahalle baskısı” olduğunu varsayabilirim. Ama hiçbir zaman “hımm, ne kadar modern ve özgür bir arkadaş” şeklinde düşünmem. Bu bağlamda, açık saçları ve modern giyimiyle “türban takma özgürlüğünü” savunan bir Nazlı Ilıcak, “içki içmek sağlığa zararlıdır” diyen bir Al Capone kadar inandırıcı gelir bana. Kıyafet konusu hayli ilginç bir konudur sayın okur. En azından benim çok ilgimi çeker. “Giyinmek” doğadan kopuşla paralel olarak incelenilecek bir hadisedir. Ta ilkel kavimlere kadar gitmeye gerek yok. Kendi çocukluğuma döndüğümde bile yalınayak dolaşan balıkçı dayılarımı hatırlıyorum. Benim de yalınayak dolaştığım çocukluk ve gençlik dönemlerim olmuştur. Kendimden biliyorum, kendinizi ne kadar doğanın bir parçası olarak görürseniz, kıyafetlerle kafayı bozmanız o kadar azalıyor. Yani, kıyafet konusu önemli. Hem doğadan kopuşun derecesini, hem kişinin sosyal statüsünü, zenginliğini ya da yoksulluğunu, hem dünya görüşünü, hem zevklerini yansıtıyor. “Türban” da bir simge. Ve bir şeyler yansıtıyor. Ben “türban” olayını bir özgürlük parantezi içinde değerlendiremiyorum. Kadınların örtünmesi “tek tanrılı dinlerin” icat ettiği bir şey. Ve zorlama içeriyor. Kadının özgürlüğünü kısıtlayan, kadını ikinci sınıf vatandaşlığa indirgeyen bir durum. Kadınlar örtünme özgürlüğü için değil, örtünmeme özgürlüğü için mücadele etmeli bence. Ne yazık ki toplumsal baskı çok büyük. Sayın Ilıcak’ın savunduğunun tersine, okullarda “başı açık olan, modern giyimli kadına hoşgörüyle bakma dersi” okutulması lazım. Çünkü Türkiye, birkaç büyük şehir hariç çok koyu bir taassup alemine yuvarlanmış durumda. Ya, ben aslında plajdaki gözlemleri anlatacaktım, değil mi? Bir sus demiyorsunuz ki, kaptırdım gidiyorum burada… Geçen hafta sonu Foça’ya gittik üç arkadaş, balık çiftlikleriyle burun buruna bir halk plajında yüzdük biraz. Sahilde bol miktarda tesettürlü kadın vardı. Bunlardan iki tanesi tam yanı başımda olduğu için bol bol gözlem yaptım. Biri mavi, diğeri gül kurusu haşemaların içindeki bu ana kız denizde duba tarzı yüzüyorlardı. Çünkü her taraflarını saran bu kıyafetle yüzmeleri pek mümkün değildi, onlar da öyle duba misali duruyorlardı suyun içinde. Denizden çıkarlarken baktım da, vücutlarının her tarafı belliydi ve bendenizin bikinili halinden bile daha dikkat çekiciydiler. Yanımdaki arkadaşla, haşemanın içine su kaçıp kaçmadığını, kaçıyorsa o tuzlu suyun vücuda ne biçim bir işkence yapabileceğini konuştuk bir müddet. Sonra, cayır cayır güneşin altında, bu sentetik işkence giysisinin içinde, yan gelip yattı bu anne kız. Haşemalarını mı bronzlaştırıyorlardı, anlamadım. Bu arada bir adet baba ve iki adet oğuldan oluşan ailenin geri kalanı şortlu, atletli ve parmak arası terlikliydiler. Yani baba ve iki oğlunu Cote d’Azur’e koysanız Fransız diye yuttururdunuz ama anne ve kız bir başka dünyanın çocuklarıydılar. Beni en çok ilgilendiren, 17-18 yaşında olduğunu tahmin ettiğim kızın yüzündeki o müthiş “gurur” ifadesiydi. Adeta bir Jean D’Arc yüzü. İdealleri uğruna kendini feda eden, adayan bir insanın yüzü. İyi de neye adıyorsun kendini güzel kardeşim? Baban ve kardeşlerin Fransız gibi giyinirken, sen neden Saudi Arabia tarzısın? Bir sorgulasana! Bunu sorgulamak için mimarlık ya da mühendislik okumak gerekmiyor ki! Erkekler modern giyinirlerken kadınlar neden bin yıl öncesindeler hala? Hı? Ve hiç mi hiç anlamadığım diğer konu ise şu: Sadece yanakların ve ayakların çıplakken o hıncahınç dolu kumsalda ne arıyorsun? Vücudun güneş görmüyor, tenine deniz suyu ancak sızıntı halinde değiyor. Ee, değer mi o işkenceye? Otur o zaman evinde! Böyle kestirip atınca adama “faşist” diyorlar. Desinler anasını satayım! Ben bir hemcinsimin böyle ıstırap çektiğini görmeye dayanamıyorum. Başlarım böyle özgürlüğün bir tarafına!
Yorumlard.gunal
{ 12 Ağustos 2008 20:05:25 }
haklarda ozgurluklerde iddiada secmekte secmemekte bedenlerini kullanmak kullanmamakta onu ve her bir seyi sorgulamakta, din adina yaratilan baskilara, mahkum edildikleri kafeslere karsi cikmakta
Diğer Sayfalar: 1. kadinlarin erkeklere denkligini savunan GERICILERDENIM ben de... turbani, kadinin ozgurluk sorunu olarak gormeyi basaramadim bir turlu. asli sorunun, dogru bilgilenememek oldugunu dusunuyorum. gercek ozgurlugun 'dogru bilgilenme' ile olabilecegini dusunuyorum. neyse... turkiye'de tatildeyken icime sikintilar bastiran bu kapali toplumu senden okurken gulumseyip durdum. sana fasist diyenler bana da diyebilir. etiketlenmekten korkanin!!! diline saglik nesli dost. deniz
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|