ben gamlı hazan, sense bahar, dinle de vazgeç / sen kendine kendin gibi bir taze bahar seç / olmaz meleğim böyle bir aşk, bende vakit geç / sen kendine kendin gibi bir taze bahar seç / Melahat Pars
Tiz bir kadın sesi, aşık içine kapanık bir bestekarın müziği, rakıda kendini bulanların efkarı.
Kadın….. Mutlaka topludur hatta balıketi bile denilebilir, takma kirpikleri vardır.
Saçları o zamanın modasına göre kısa kesilmiş fakat özenle kabartılmıştır.
Yüksek ökçelerden asla vazgeçmez. Şarkıcı değildir. O sanatçıdır.
Mikrofonun başındayken şimdikiler gibi dans etmez. Dans etmeyi ayıp sayar, kendine yakıştıramaz. Şarkıları gözlerini kapatarak söyler. Bazan ellerini duygularının etkisiyle yukarı kaldırır.
En çok, nefesini, şarkıda sözcüğün sonunda bırakmayı sever. Bu onun vurgusudur.
Rakı masasındaki adam…. İncedir, kısa boyludur. Gözlüğü vardır. Saçlarını her sabah biryantinle geriye tarar.
Duygularını belli etmez içten içe sever. Sevdiği yanına geldiğinde kalbi çarpar.
“Ben gamlı hazan sense bahar dinle de vazgeç” en çok sevdiği şakı sözüdür. Notaları eve gelince eski piyanosunda çıkarır. Ama sözler hep aklındadır.
Hızlıca kesilmiş beyaz peynirler, dikdörtgen tabaklardaki mezeler hüznüne eşlik eder. Şarkı sözleri bazen yarasına tuz basar bazen de dertlerine tercüman olur. En efkarlı yerlerde o çirkin sesiyle şarkıya katılır sonra rakıya vurur kendini.
Masa…. Küçüktür, tahtadır. İskemlenin arkasında iki tel vardır yaslanmak için. Aslında çok rahatsızdır. Ama anasonun kokusunu içine çekenler bilmezler tellerin sırtlarını yırttığını…
Peki ben nerdeyim bu taş plağın başında?
Ne şarkıcı, ne bestekar, ne rakı masasındaki adam kadar siyah beyazım.
Ne de bu hatırada uğruna içilen genç sevgiliyim…