A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri Ekitap Radyo

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Eleştirisiz ülkenin eleştirmeni: Fethi Naci'nin ardından

Kategori Kategori: Kültür/Sanat | Yorumlar 1 Yorum | 24 Temmuz 2008 07:05:08

Fethi Naci "Türkiye`de eleştiri yok" sözünü "eleştirmen yok" anlamında aldığından, edebiyata yarım yüzyıl boyunca emek verip onca yazı ve kitap üretmiş olmasına rağmen "yok" sayıldığını düşünerek haklı olarak alınırdı. Bir seferinde Yaşar Kemal de yanılıp bu sözü ettiği için bir süre ona bile darıldığını duymuştum

           Oysa Fethi Naci’nin önemi tam da eleştirinin olmadığı bir ülkede eleştirmen olmayı becerebilmiş olmasında yatıyor. Coleridge, edebiyatın gerçekte zor bir iş olmadığını, her şeyi aynen gördüğü gibi yazabilen herkesin tarihteki en büyük yazar olabileceğini, ama işte ne yazık ki kimsenin bunu başaramayacağını söyler. Bence eleştiri de zor bir iş değil. Ele aldığı metinleri zevkiyle deneyiminin ışığında değerlendirip iyi mi, kötü mü olduklarını söyleyebilen herkes büyük bir eleştirmen olabilir. Ne yazık ki dünyada bunu yapabilenler hiç yok değilse de, sayıları gerçekte oldukça az; kendi zevk ve deneyimimize güvenmek yerine sürü gibi yaşayıp bir ağızdan aynı sözleri tekrarladığımız (“Türkiye’de eleştiri yok” bile bu sözlerden biri) ülkemizde ise daha da az.
 
 
            Unutulmamalı ki tarihe geçmiş olan her yazarı yaratanlar bir anlamda eleştirmenlerdir. Tolstoy’un büyük bir yazar olduğunu söylemek bugün çok kolay. Hatta öyle kolay ki çoğumuz böyle bir klişeyi ağzımıza almaya utanabiliriz bile. Ama ya Tolstoy’un kim olduğunu kimsenin bilmediği günlerde kendi görüşünden başka hiçbir şeye güvenmeden ilk kez bu değerlendirmeyi yapan adam? Hepimiz yıllardır onun dediklerini tekrarlamaktan başka bir şey yapıyor muyoruz? Fethi Naci yazarları ilk görüp değerlendirenlerdendi. Büyüklüğünün kaynağı bence bu.
 
 
            Onun bu gücünden ben de küçük çapta payımı aldım. Daha hiç kitabım çıkmamışken, dergi sayfalarında gördüğü bir şiirimden o günlerde yazdığı “Eleştiri Günlüğü”nde söz ettiğini bilmiyordum. Askerde olduğumdan yazdıklarını gözden kaçırmışım. Ama ilk şiir kitabım Kraliçe Viktorya’nın Düşü yayımlandığında yazdığı yazıyı hemen gördüm ve çok sevdim. Aradım, tanıştık ve insanlarla kolay kaynaşan birisi olmamama rağmen, kendisine büyük yakınlık duymam uzun sürmedi.
 
 
            Fethi Naci daha sonradan yayımladığım kitaplar hakkında da her zaman iyi şeyler yazdı, ama onları Kraliçe Viktorya’nın Düşü kadar sevdiğini sanmıyorum. Bense bu sonraki kitaplarımı çok daha fazla önemsiyordum. Başka edebiyatçılar konusunda da aramızda görüş ayrılıkları vardı. O benim fazla hayran olmadığım Turgut Uyar’a değer veriyor, ben de onun o kadar sevmediği Edip Cansever’in yalnız Türk değil dünya şiirinin de devlerinden olduğunu inanıyordum. Ama bütün bunların sonuçta bir önemi yoktu; edebiyat konusunda, başka kimsenin ne düşündüğüne aldırmadan, kendi değerlendirmelerini yapabildiği için Fethi Naci’ye hayrandım.
 
 
            Ona duyduğum hayranlık, saygı ve sevginin başka bir kaynağı da çok sevdiği kızı Deniz’in ölümü karşısında yıkılmayıp yaşamaya devam edebilmiş olmasıydı. Bu konuyu ona elbette hiçbir zaman açmadım, ama böylesine büyük bir yükün altında ezilmeden, şikayet etmeden, kimseye bir şey söylemeden ilerleyebilmesi gözümde onu yücelten bir şeydi.
 
 
            Onun beni neden sevdiğini ise bilmiyorum, ama sevgisinden her zaman emin oldum. Çiçek Pasajı’nda Cuma günleri arkadaşlarıyla toplanıp içtiği lokantaya ilk defa uğradığımda hemen kalkıp beni kucaklamış, sonra da yanına baş köşeye oturtmuştu. Sofradakilerin, kim olduğundan habersiz oldukları bu “onur konuğuna” hayretle bakmaları hâlâ aklımda.
 
 
            Kalabalık gruplardan elimden geldiğince uzak durduğumdan Çiçek Pasajı’na yalnızca bir defa daha gittim. Daha çok, Gerçek Yayınevi’nin Tünel’deki ofisinde ve Fethi Naci’nin Cihangir’de Martı Apartmanı’ndaki dairesinde buluşuyorduk. Ama içki tabii bu mekânlarda da gündeme geliyordu. Fethi Naci’yi, edebiyattan konuşurken olduğu kadar, “Birer bira içeriz, değil mi?” ya da “Viski var, vereyim mi?” derken de hatırlıyorum.
 
 
            Son defa buluştuğumuzda beni Martı Apartmanı’nın önünde karşılaşmıştı. Her zaman olduğu gibi çok şıktı. Birlikte Cihangir’in sarp merdivenlerinden çıkıp eşi Lale’nin işlettiği kafede birer viski içtik. Ardından, Fethi Naci, kitaplığını küçültmek istediğini söyleyerek beni tekrar Martı Apartmanı’na götürdü ve istediğim kadar kitap alabileceğimi söyledi. Çekine çekine bir iki bir şey aldım. “Az alıyorsun ama,” diye çıkıştı; sonra, sevindirici bir haber almış gibi yüzü aydınlandı ve ağzından o tipik cümlelerinden biri döküldü: “Nefis bir mandalin likörü var, ister misin?”
 
 
            Kısa bir süre sonra hastalandığını duydum. Aynı hastalığa yakalanan başka kimselerle deneyimim olduğundan, kendisinin de, eşinin de onu hasta olarak görmemi istemeyebilecekleri endişesiyle bir daha ziyaretine gidemedim. Sonra kulağıma sandığım kadar hasta olmayabileceğini ima eden bir şeyler çalındı; bundan sonraki Türkiye ziyaretimde cesaretimi toplayıp gitmeye karar verdim. Ama ben Türkiye’ye gidemeden Türkiye’den, onun hakkında alabileceğim son haber geldi.
 
 
            Son yıllarda, çok geçmeden böyle bir yazı yazmam gerekebileceğini düşünmeye başlamıştım. Bunun bana acı vereceğini bildiğimden, “Belli olmaz, belki de o zamana kadar ben ortada olmam” diye kendimi avutuyordum. Ama şu anda bunları yazarken içimde yalnız acı değil, aynı zamanda bambaşka bir duygu, Fethi Naci’yi tanımış olmanın aydınlık mutluluğu var. Onu şimdi, eleştiri alanındaki iki büyük dengi olan Ataç ve Tanpınar’la bir masada oturmuş olarak düşünüyorum. Onlara edebiyatın ne olup ne olmadığını anlatıyor, beğenmediği görüşlerini “Haydi, canım!” diye geri püskürtüyor, ünlü kahkahalarını savuruyor, arada bir de, “Ne biçim adamlarsınız, yahu! Ne kadar az içiyorsunuz!” diye söyleniyordur. Bir gün ben de oralarda olduğumda acaba çağırıp gene yanına oturtur mu?
 

Şavkar ALTINEL



Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 1 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

nihat ziyalan { 24 Temmuz 2008 08:36:03 }
ONEMLI BIR KAYIP


Fethi Naci salt elestirmen degildi.

Durusu olan bir aydindi.

Cihangir-kumrulu sokak Marti apartmani`nda bes yil ust katimda oturdu.

su an ayak sesleri yankilaniyor kulaklarimda.

Savkar Altinel`in yazisi derinlikli, ayrintili, goren bir yazi.

isiklar icinde yat sevgili Fethi Naci.

Eline saglik Sevgili Savkar.

sydney`den dostlukla.

nihat
Diğer Sayfalar: 1.

 

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







Kahramanmaraş’ta Polis Tatbikatı ve Toplumsal Çatışmanın Anatomisi
Coca-Cola’nın “Pair Bottle” Deneyi Kapitalizmin İnsan İlişkilerine Müdahalesi
Türkiye’de Bahis Depremi, Peki Diğer Spor Dalları Gerçekten Güvende mi?
Ayakkabılar yapılmaz, yetiştirilir
Yazarlarımızdan Prof. Dr. Şehmus Güzel yaşamını yitirdi.

Trump 2.0'ın Gölgesinde Diplomasi
Sadece İsimde Ateşkes: Gazze'nin Uzun Süren Araf Dönemi
Çin Japonya'yı Test Ediyor ve Amerikan Kararlılığının Sınırları…
Emeklilerin Büyük Yürüyüşü Başlıyor: 17 Milyon Kişi Artık Sessiz Değil!
Çocuklar için bir öğün: bütçenin %1,5’inden başlayan dünya ölçeğinde bir adalet mücadelesi

Dijital Yuan Etki Aracı Olarak: Güneydoğu Asya'nın Para Egemenliği ve Stratejik Özerkliği
ABD-Avustralya Kritik Mineraller Anlaşması Pasifik Tedarik Zincirlerinin Geleceğini Nasıl Yeniden Şekillendiriyor?
Kalkınma Hakkında Yanlış Bildiğiniz Şaşırtıcı Gerçek
Avustralya - Çin İlişkileri: Avustralya'da Kavga
Gri listeden çıktık ama... AB'nin 2024 Türkiye raporu'ndan çıkan şaşırtıcı gerçekler!

"En ciddiyetsiz nesil": Z kuşağı neden kasten gülünç olmayı seçiyor?
Güney Karolina'nın Unutulmuş Osmanlıları: Sumter Türklerinin Şaşırtıcı Gerçeği
Köpek ve insanların bazı duyguları aynı genetik kökene sahip
Motokuryelerin Sessiz Çığlığı: Sokağın Gölgesinden Yükselen Sınıf Mücadelesi
Gençlerden sonra emekliler de yurtdışına gidiyor.

Osmanlı İmparatorluğu'nda Kahvehaneler: Bir Sosyo-Politik Etki
Osman Hamdi Bey’i bilmeyen varsa bile herhalde Kaplumbağa Terbiyecisi’ni bilmeyen yoktur ya “Mihrap” tablosu...
JAK İHMALYAN'DAN: “RESİM ANLAYIŞIM”
Jak İhmalyan sergisi İstanbul'da
MADELEİNE RİFFAUD, 1924-2024

Einstein'ın hayran kaldığı filozof: Spinoza'nın aklınızı başınızdan alacak radikal fikri
Adalet Kavramına Filozofların Gözünden Bir Yolculuk
KE.KE.ME. (KKM)
Yapay Zeka Felsefesi
Tutunarak kalmak mı? Bulanmadan donmadan akmak mı?

Yeryüzünü fırına çeviren atmosfer olayı: Isı kubbesi
Dünyanın hareket halindeki en eski buzdağlarından biri yaban hayatı cenneti ile çarpışabilir
Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.

Avustralyalı teorik fizikçiler: 'Paradoks olmadan zaman yolculuğu yapmak mümkün'
Axiom Raporu: Siber Güvenlik ve Çin-ABD İlişkilerine Etkisi
WhoFi: Wi-Fi sinyaliyle kimlik tespiti dönemi başlıyor.
500 yıllık Da Vinci çizimi sessiz drone teknolojisine ilham verdi.
Çin, HDMI ve DisplayPort alternatifini piyasaya sürdü.

Bilim insanları beynin beş farklı yaşam evresinden geçtiğini açıkladı: Kritik dönüm noktaları 9, 32, 66 ve 83 yaş…
Amerika kıtasında 'olmaması gereken' yeni bir insan türü keşfedildi: Checua nedir? Türkler ile bağlantıları var mı?
NASA'nın en kuvvetli teleskobu, evrendeki beklenmedik gelişmeyi ortaya koydu.
İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.

Türkiye’de üniversite mezunlarının geliri Avrupa’nın en düşük seviyesinde…
Gerçek işsizlik yüzde 29,6!
Türkiye’de tek kişilik
UNICEF raporunda Türkiye'deki çocuklar son sıralarda
AP'den Türkiye'ye sert mesaj: Kriterler müzakere edilemez

Tekno-Kapitalizmin Çöküş Aynası Tesla Neden “En Sonda”
Hanuka, Devrim ve Makabiler
Roş Aşanada Şofarın Çığlığı ve Hakikatın Sentezinde Marx ve Hegel
Vatan kirim’a sahip çıkmak: Teslimiyete karşı onurlu direniş
İŞGALİN KARANLIĞINDA BİR IŞIK: Veciye Kaşka’yı Unutmayalım

Büyük Konuşmak
HUKUK KARGAŞASI
HAİN Mİ ARARSINIZ
KANAS
Kayyum

Paranın, Lidya Sikkesinden Dijital Cüzdanlara Uzanan 5000 Yıllık Hikayesi
Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git