|
|
Selanik Yolunda (3)Kategori: Yaşam | 1 Yorum | Yazan: Saba Öymen | 16 Temmuz 2008 07:27:29 Bugünün planında Karacaova köylerini ziyaret ve daha da önemlisi gece Kuzuşen köyünün özel davetine gitmek var. Bir gün önce, biz minübüs grubuyla ayrıldığımızda, kalan grup Kuzuşen'i ziyaret etmiş. Köylüler, bu köyde doğup, altı yaşındayken ailesiyle Türkiye'ye göç etmiş ve şimdi, doğduğu toprakları 96 yaşında ziyaret etmekte olan Hasan dedenin onuruna, ertesi gece hepimize bir yemek vermek istemişler.
Akşam üzeri Kuzuşen’e vardığımızda önce pek çok çocuk sonra çocukların anneleri tarafından çevriliyoruz. Bu köyde ne çok çocuk var böyle. Daha önce ziyaret ettiğimiz köylerde yalnızca yaşlılar görmüştük, gençlerin çoğunun şehirlere çalışmaya gittiğini öğrenmiştik. Şimdi ise bir dolu güzel gözlü, güzel yüzlü çocukla sarılıyor çevremiz. Çoğu az da olsa İngilizce konuşuyor. Hafta sonlarında İngilizce okuluna gidiyorlarmış. Adlarını soruyoruz. Anthea, Christos, Demetria, Alexis, Helen. Bir tanesi Debbie diyor adına, arkadaşı atılıyor, “doğruyu söylesene, Debbie değil Despina.” Bu köyün çocukları da “küreselleşme”den kendilerini kurtaramamışlar. Havada ızgara et ve kızarmış tavuk kokusu. Köyün lokanta/ kahvehanesinin bacasından yükselen duman nerdeyse tüm köyü kaplıyor. Kahvenin içinde ve dışarda önünde masalar birleştirilmiş, beyaz örtüler serilmiş, tabaklar, çatal bıçaklar yerleştirilmiş. Üç beş kelime Türkçe bilenlerle Türkçe, azıcık İngilizce bilenlerle İngilizce konuşurken, ikisini de bilmeyenlerle bile anlaşmanın yolunu buluyoruz. Birçok kişinin ailesinde mübadelede Türkiye’den göç etmiş birileri var ve bu buluşma, onları da bizim kadar heyecanlandırıyor. Kökenini aramak, bilmek pek çok kişi için bir gereksinim, kimlik arayışının bir parçası. Avustralya’dan tanıdığım ve bu konuda herhangi bir istek ya da çaba göstermeyen birkaç kişiyi düşünüyorum. Annesi Avustralyalı, babası Yunanlı olan; annesi Avustralyalı babası Çekoslovak olan; babası Ukraynalı, annesi Taylandlı olan kişiler tanıyorum. Bir gün gelecek onlar da bu arayışa girecekler mi acaba? Izgara tavuk, kuzu, köfte, pilav, börek, patlıcan salatası, Yunan salatası, cacık... Hepsi harika. Kahvenin sahibi karı koca ile dört kızları ve kızların arkadaşları hep birlikte çalışıyorlar mutfakta. Yemeklerin üzerine krem karamel ve yoğurt tatlısı geliyor. Bir otobüs dolusu kişiye yemek vermek kolay iş değil. Defalarca teşekkür ediyoruz ev sahiplerimize. Bu arada köy halkı yavaş yavaş kahveye geliyor, boş masalar sandalyeler doluyor. İlave sandalyeler getiriliyor evlerden. Yemek bitince müzik başlıyor. Oyun havaları... Orta yaşı çoktan geçmiş bir Rum hanım kalkıp oynamaya başlıyor önce. Onu gören bir başkası... Bizim otobüsün hanımlarından bazıları ve bir iki de erkek katılıyor. Köy halkından oturacak yer bulamayanlar kenarda bir yer bulup ayakta izliyorlar bu cümbüşü. Kahvenin yakınındaki evlerde oturanların kimisi bahçe kapısının önüne attığı bir sandalyeden seyrediyor. Çocukluğumda, yazlık sinemanın hemen yanındaki evlerde, loca gibi balkonundan film izleyenler geliyor aklıma, çok özendiğim... Biraz önce servis yapan kızlar işlerini bitirdiler, ortada oynayanlara katılıyorlar. Hala içerde bir şeyler yapmakta olan anne çağrılıyor, o da önünde önlüğüyle göbek atmaya başlıyor. Türk oyun havalarına Yunan rebetikası karışıyor. Herkes çok mutlu görünüyor. Köyün muhtarı, daha sonra da papazı geliyor aramıza. Teşekkürlerimizin ifadesi olarak köye armağan etmek üzere aldığımız ikonayı ve tatlıyı veriyoruz. Muhtar Türkçe biliyor. Konuşma yapıyor, duydukları sevinci dile getiriyor Türkçe olarak. Gecenin sonu yaklaşıyor. Ertesi gün erkenden yola çıkıp, önce Selanik’e uğrayıp, Atatürk’ün doğduğu evi ziyaret ettikten sonra Kavala (Kabala) üzerinden İstanbul’a döneceğiz. Hoşçakalın demeden önce birkaç kişiyle email adresi alışverişi yapıyoruz. Ataları Bursa’dan göç etmiş olan Asimenia Türkiye’ye gelmeyi, Bursa’yı görmeyi çok istediğini, gelmeden önce mutlaka bize haber vereceğini söylüyor. “Evet,” diyoruz, “sakın haber vermemezlik etme, çok üzülürüz.” Herkes birbiriyle sarmaş dolaş oluyor ayrılırken. Ne biz gitmek istiyoruz... Ne onlar bırakmak...
YorumlarŞennur
{ 24 Temmuz 2008 09:15:11 }
Merhaba Saba,
Diğer Sayfalar: 1. Ne güzel geçmiş ile ilgili araştırma yapmak. Ne güzel oralarda dolaşmak. Ne güzel köyde yaşayanlarla tek bir ruh olmak Ne güzel beraber halay çekmek, sirtaki yapmak, Ne güzel yaşamın tadına varmak, Ne güzel küçük mutluluklardan büyük hazlar çıkarmak, Ne güzel yazmak, paylaşmak, dost olmak,
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|