![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
|
Düşünmektan uyuyamayanlar ve uyumaktan düşünmeyenler : Türkiye çelişkisi
Türkiye’nin bugünkü toplumsal panoramasına baktığımızda, derin bir kutuplaşmanın sadece siyasi görüşlerde değil, zihinsel bir varoluş biçiminde de keskinleştiğini görüyoruz. Bir yanda ülkenin, ekonominin ve geleceğin yükünü omuzlarında hisseden, geceleri tavanı seyrederek çıkış yolu arayan “düşünmekten uyuyamayanlar”; diğer yanda ise olan bitene gözünü kapamayı bir hayatta kalma stratejisi haline getirmiş, konfor alanının uykusuna dalmış “uyumaktan düşünmeyenler.” Bu iki kitle arasındaki uçurum, bugünkü Türkiye’nin en büyük çelişkisidir. İşte bu iki kutbun çatışması ve Türkiye’nin bu zihinsel yarılması üzerine bir analiz. Huzursuz Zihinlerin Nöbeti: Düşünmekten Uyuyamayanlar…Bu grup, Türkiye’nin entelektüel, ekonomik ve sosyal kaygılarını iliklerine kadar hisseden kesimi temsil eder. Onlar için uyku, bir dinlenme değil, ertelenmiş bir yüzleşmedir. Gelecek Kaygısı ve Belirsizlik: Genç bir mühendisin "Yurt dışına gitmeli miyim yoksa burada kalıp mücadele mi etmeliyim?" sorusuyla, emekli bir memurun "Ay sonunu nasıl getireceğim?" endişesi aynı yastıkta buluşur. Belirsizlik, insan zihninin en büyük düşmanıdır. Türkiye’de yarının ne getireceğinin bilinmemesi, bu kitleyi sürekli bir "tetikte olma" haline iter. Adalet ve Liyakat Sorgulaması: Bir sınavdan tam puan alıp mülakatta elenen gencin zihni uyuyabilir mi? Adaletin terazisinin bozulduğunu gören, liyakatin yerini sadakate bıraktığını izleyen her birey, gece olduğunda bu haksızlığın ağırlığı altında ezilir. Enformasyon Yorgunluğu: Her sabah yeni bir krizle, yeni bir zam haberiyle veya toplumsal bir travmayla uyanmak, zihni sürekli bir savunma mekanizması geliştirmeye zorlar. Bu mekanizma ise geceleri kapanmak bilmeyen bir işlemci gibi çalışmaya devam eder. Derin Bir Gafletin Konforu: Uyumaktan Düşünmeyenler Madalyonun diğer yüzünde ise bilerek veya bilmeyerek derin bir uykuda olanlar vardır. Bu grup için düşünmek, huzur kaçıran bir eylemdir; bu yüzden "uyumayı", yani görmemeyi, duymamayı ve sorgulamamayı seçerler. Rızaya Dayalı Cehalet: Bilginin bu kadar ulaşılabilir olduğu bir çağda, hakikate sırtını dönmek bilinçli bir tercihtir. "Ben siyasetle ilgilenmiyorum" ya da "Her şey olacağına varır" cümleleri, aslında zihinsel bir uykunun horultularıdır. Yapay Gündemlerin Ninnisi: Televizyon ekranlarından akan magazinel tartışmalar, gerçek sorunların üzerini örten hamasi nutuklar bu kitlenin ninnisi olur. Gerçek enflasyon mutfakta yangın çıkarırken, onlar hayali zaferlerin rüyasını görmeyi tercih ederler. Konfor Alanının Esareti: Değişim risklidir. Sorgulamak, sorumluluk almayı gerektirir. Uyumak ise sorumluluktan kaçmanın en kolay yoludur. Mevcut düzenin çarkları arasında kendine küçük bir yer bulanlar, çarkın geri kalanının kimi ezdiğini düşünmemek için uykularını bölmezler. Türkiye’nin Büyük Çelişkisi: Aynı Gemide Farklı Dünyalar. Türkiye’nin bugünkü trajedisi, bu iki grubun aynı sokakta yürümesine rağmen birbirinin dilini anlamamasıdır. Ekonomik Paradoks Bir yanda markette iki ürün arasındaki fiyat farkını hesaplarken uykusu kaçan bir anne, diğer yanda "Ekonomi çok iyi, herkesin altında araba var" diyerek gerçeğe gözlerini kapayan bir komşu. Bu çelişki, toplumsal sözleşmenin temelinden sarsıldığını gösterir. Ortak bir "gerçeklik" zeminimiz kalmamıştır. Sosyolojik Yabancılaşma Düşünmekten uyuyamayanlar, toplumu ileriye taşıyacak olan "huzursuz" kesimdir. Bilim, sanat ve felsefe her zaman bu huzursuzluktan doğmuştur. Ancak Türkiye’de bu kesim "bozguncu" veya "karamsar" olarak yaftalanırken; uyuyanlar "milli ve yerli huzurun" temsilcisi olarak sunulmaktadır. Oysa uykuda olan bir toplum, uçuruma doğru gittiğini ancak yere çakıldığında fark eder. Uyanış mı, Yoksa Toplu Bir Kabus mu? Bir toplumun yarısı uyanık kalmak için direnirken, diğer yarısı inatla uyumaya devam ediyorsa; uyanık olanlar bir süre sonra yorgun düşer, uyuyanlar ise rüyalarından kabusla uyanırlar. Türkiye’nin ihtiyacı olan şey, ne sadece uykusuz kalmak ne de körü körüne uyumaktır. İhtiyacımız olan; düşünceleri eyleme dönüştürecek bir berraklık ve uykudan uyandıracak bir toplumsal sarsıntıdır. "Dünya; kötülük yapanlar yüzünden değil, olup biteni seyredip hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir." Bu söz, Türkiye’nin "uyumaktan düşünmeyen" kesimine bir aynadır. Diğer yandan, sadece düşünmekten uyuyamayanların bu bireysel ızdırabı, toplumsal bir bilince dönüşmedikçe sadece "sessiz bir çığlık" olarak kalacaktır. Sonuç olarak; Türkiye bugün, uykusuzların yorgunluğu ile uyuyanların vurdumduymazlığı arasına sıkışmış durumdadır. Ancak tarih bize şunu göstermiştir ki; hiçbir uyku sonsuza kadar sürmez ve hiçbir uykusuz gece güneşin doğuşunu engelleyemez. Önemli olan, güneş doğduğunda neyle karşılaşacağımıza dair bugünden kurduğumuz hayaller ve aldığımız sorumluluklardır. Ekonomi, özellikle de "geçim derdi" ve "gelecek inşası" ekseninde, Türkiye’deki bu zihinsel yarılmanın en somut hissedildiği alandır. Bir tarafta matematiğin soğuk gerçekliğiyle uykusu kaçanlar, diğer tarafta ise soyut bir aidiyetin huzuruyla uyuyanlar arasındaki bu ekonomik uçurumu daha derinlemesine inceleyelim. Ekonomik Cinnet ve Toplumsal Hipnoz: Bir Türkiye Panoraması Türkiye’de bugün ekonomi, sadece rakamların ve grafiklerin bir toplamı değildir; o, insanların karakterini, uykularını ve hayallerini belirleyen temel bir ayrıştırıcıdır. "Düşünmekten uyuyamayanlar" ile "uyumaktan düşünmeyenler" arasındaki en büyük savaş, mutfaktaki yangın ile televizyondaki pembe tablolar arasında yaşanmaktadır. Uykusuzların Matematiği: Rakamlarla Boğuşan Zihinler Düşünmekten uyuyamayanlar grubu için ekonomi, her gece yastığa baş koyduklarında açılan devasa bir Excel tablosu gibidir. Bu grup için uykusuzluğun birkaç temel ayağı vardır: Liyakatsizliğin Maliyeti: Genç profesyoneller ve öğrenciler için ekonomi sadece döviz kuru demek değildir. Onlar, "Ne kadar çalışırsam çalışayım, bir yerlerde birilerinin tanıdığı olmadığım sürece bu sistemin dışındayım" düşüncesiyle uyuyamazlar. Emeğin değersizleştiği, eğitimin bir yatırım olmaktan çıkıp bir yük haline geldiği bu düzende, zihin durmaksızın bir "çıkış stratejisi" arar. Enflasyonist Kaygı ve Yoksullaşma Korkusu: Orta sınıfın hızla eridiği Türkiye’de, dün alabildiği peyniri bugün alırken tereddüt eden bir babanın uykusu huzurlu olamaz. "Yarın daha kötü olacak" bilgisi, insan beynindeki alarm sistemlerini sürekli açık tutar. Bu kesim, sadece bugünü değil, çocuklarının yirmi yıl sonraki hayatını düşünmekten dolayı kronik bir yorgunluk içindedir. Küresel Standartlardan Kopuş: Dünya gençliği yapay zekayı, uzay madenciliğini ve yeni nesil teknolojileri tartışırken; Türkiye’deki "uykusuz" gençlik, bir oyun konsolu alabilmek için kaç ay yemeden içmeden çalışması gerektiğini hesaplıyor. Bu vizyon daralması, zihinsel bir hapishane yaratır. Uykudakilerin Mitolojisi: Gerçeklikten Kopuşun Konforu Diğer yanda ise, ekonominin tüm rasyonel verilerine rağmen derin bir sükunet içinde olan "uyuyanlar" vardır. Bu kitlenin uykusu, bir tür savunma mekanizmasıdır: Dış Güçler ve Kadercilik Ninnisi: Ekonomik başarısızlığı "küresel güçlerin bir oyunu" olarak kodladığınızda, sorumluluk almaktan ve düşünmekten kurtulursunuz. "Bizim imtihanımız bu" diyen bir zihin, enflasyon karşısında ezilse bile bunun sebebini kendi iradesi dışında bir yerde aradığı için vicdanen rahattır. Bu rahatlık, en derin uykuların kaynağıdır. Göreceli Refah Yanılsaması: "Eskiden bardak yoktu, şimdi herkesin elinde telefon var" argümanı, bu grubun en temel uyku ilacıdır. Teknolojik gelişmeyi bir refah göstergesi sanan bu sığ bakış açısı, temel hakların (barınma, sağlıklı beslenme, kaliteli eğitim) nasıl lüks haline geldiğini görmeyi reddeder. Partizan Körlük: Siyaseti bir takım tutma gibi görenler için, tuttukları tarafın hatasını kabul etmek, kendi kimliklerinden vazgeçmek gibidir. Bu yüzden, gerçekler canlarını yaksa bile uyumaya devam ederler; çünkü uyanmak, bunca zaman inandıkları her şeyin bir serap olduğunu kabul etmektir. Sosyolojik Çatışma: Mutfaktaki yangına karşı ekrandaki bahar Türkiye’de bugün iki farklı gerçeklik yaşanıyor. Bir evin mutfağında "Hangi ödemeyi ertelersek bu ayı çıkarırız?" diye fısıldaşılırken; yan komşunun televizyonunda "Ekonomide rekor büyüme" haberleri alkışlanıyor. Bu durum, toplumsal empatiyi tamamen yok etmektedir. Düşünmekten uyuyamayanlar, uyuyanlara karşı derin bir öfke beslemeye başlıyor. Çünkü onların uykusu, uykusuzların yükünü daha da ağırlaştırıyor. Uyuyanlar ise uykusuzları "felaket tellalı" veya "şükürsüz" olarak görüyor. Oysa ekonomi, şükürle değil akılla, matematikle ve üretimle yönetilir. Sonuç: Büyük Uyanışın Bedeli Tarihsel süreçte hiçbir toplum, gerçeklerden bu kadar kopuk iki kutup arasında uzun süre dengede kalamaz. "Uyumaktan düşünmeyenlerin" konforlu uykusu, bir gün ekonominin o sert tokatıyla mutlaka bölünecektir. Ancak korkulan odur ki; o gün geldiğinde, "düşünmekten uyuyamayanlar" da artık o toplumu ayağa kaldıracak dermanı kendilerinde bulamayabilirler. Türkiye'nin ekonomik ve sosyal kurtuluşu, uykusuzların kaygısını eyleme dönüştürmesinden ve uyuyanların o sahte rüyadan başlarını kaldırmasından geçiyor. Zira karanlık ne kadar yoğun olursa olsun, uyanık olanların birleşen ışığı her zaman sabahı getirmeye yetecektir. Soru şudur: Sabah olduğunda elimizde yıkıntılardan başka bir şey kalmış olacak mı?
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |