Türkiye'nin Temmuz ve Ağustos aylarında yüklü borç geri ödemeleri endişelendiriyor. Hazine'nin iç borçları, kartopu gibi büyümeye ve ülkenin yabancı sermayenin çıkarlarına daha da bağımlı hale gelmesine neden olmaya devam ediyor. Temmuz-Ağustos aylarında iç borç geri ödemelerinde büyük bir yoğunlaşma ortaya çıkınca kriz senaryoları yine uçuşmaya başladı
Bu iki ayda toplam 44,3 milyar YTL’lik iç borç geri ödemesi yapılacak.
Bu geri ödemenin 28 milyar YTL’sinin yeniden iç borçlanma yoluyla, 10 milyar YTL’sinin toplanan vergilerle, 1 milyar YTL’sinin ise özelleştirme gelirleriyle savuşturulması hedefleniyor. Kalan 5 milyar YTL civarında borcun ise kamu kuruluşlarına tahvil satarak ödeneceği açıklandı.
Daha önce de bu tür sıkışık dönemler olmakla birlikte bu seferki yığılmanın dünya ekonomisindeki çalkantılara denk gelmesi, enflasyon ve faiz oranlarında daha da fazla artış beklenmesi gibi nedenlerle bir kriz tetikleme ihtimali artmış görünüyor.
Döviz fiyatlarının düşük, yani YTL’nin aşırı değerli olması nedeniyle, ihalelerde yetersiz talep gelirse hızlı bir faiz yükselişi olabilir. Bu gerginliğin, bir noktaya kadar Hazine’ye borç vermek isteyenlerin daha yüksek faiz alabilmek için pazarlığı olarak görüldüğü bildiriliyor.
Yani sıkışık zamanda, Hazine’den daha çok risk primi istenmesinin gündeme gelmesi bekleniyor. Nitekim yabancı finans kuruluşlarının “tavsiye” raporlarında bir yıllık enflasyon beklentisinin yüzde 10-12 arasına yükseldiği, bir o kadar da risk primi oluşursa, yüzde 24-26 arası bileşik faizlerin beklenebileceği yazılmaya başlandı.
Bilindiği gibi Hazine’ye borç vererek dünyanın en yüksek tahvil getirilerini elde eden yerli-yabancı mali sermaye çevreleri ve büyük nakit servete sahip spekülatörler, Türkiye’nin çok yüksek seyreden borç rasyosunu ve siyasi istikrarksızlığını bahane ederek yüksek faiz istiyorlar. Gecelik faizler bile, Türkiye’den sonra en yüksek faizi veren ülkenin 5-6 puan üzerinde seyrediyor. Böylelikle bütçenin çok büyük bir kısmı (bu yılın ilk yarısı için beşte biri) kamu borç faizine gidiyor.
Üstelik bu oyun, devletin toplam borçlarını -ekonomik genişlemeye rağmen - küçültememesi nedeniyle dibe doğru giden bir kısır döngüye dönüşüyor.
Yetkililer, bu “faiz oyunu” blöfünün gerilen ortamda bir kriz tetikleyebileceğini, çünkü ABD’de banka batışlarının başlamasıyla birlikte sermayenin çok daha ürkek hale geldiğini belirtiyorlar.
Hatırlanacağı gibi geçen hafta ABD’nin en büyük beşinci gayrımenkul kredi bankası, mevduat sahiplerinin hücumuna uğramış, yükümlülüklerinin yerine getiremeyince de kamulaştırılmıştı. ABD’de emlak fiyatlarının gerilemeye devam etmesi yüzünden zincirleme batışlara giren kredi piyasasının mali sektörü en az bir yıl daha küçültmeye ve sermayeyi budamaya devam edeceği iddia ediliyor.
Faiz oranları, belli bir seviyenin üzerine çıktığı zaman devletin iflas edebileceğine karar verebilen spekülatörler, birbirlerini paniğe sürükleyerek hızla ülkeden uzaklaşmaya çalışıp döviz kurlarını sıçratabiliyorlar. Ekonomi politikasını bu aktörlerin insafına terk etmiş olan AKP’nin ülkeyi bu riskle karşı karşıya bıraktığı ve gerginliğin tek suçlusu açılan kapatma davasıymış gibi göstermeye çalıştığı belirtiliyor.