
Özcan Alper’in toplumsal meselelere yaklaşımını, insanın psikolojik süreçlerini ince ince işlemesini, aile ilişkilerine dokunuşunu seviyorum. Karanlık Gece filminde, Gidengelmez Dağları’na yakın bir ilçede yaşayan ve birlikte büyümüş birkaç arkadaşın, birbirine benzemez kişilik özelliklerine rağmen kader ortaklıklarından gelen yakınlıkları anlatılıyor. Bu arkadaşlık halkasının belki de en naif, en duygusal ve bu nedenle de toplum tarafından kolayca ezilebilen baş karakteri, en vicdanlı olanı aynı zamanda. Kendi işlemediği suçu, işleyenlerin yanında bulunmuş olmanın bedelini yedi yıl boyunca vicdan azabı çekerek ödemiş bir adam.

Berkay Ateş’in canlandırdığı İshak, annesinin rahatsızlığı nedeniyle bu suç nedeniyle kaçtığı köyüne dönmek zorunda kalıyor ve burada geçmişle yüzleşmekten kendini alıkoyamıyor. Filmde bazı sahneler özellikle çarpıcı: Oğlunun kaybıyla aklını yitirme sınırına gelen babanın (Taner Birsel), kızı (Sibel Kekilli) tarafından yıkandığı sahnedeki oyunculuklar, İshak’ın annesinin nefesini dinlediği anlar ve annesinin ölümünden sonra mavi yazmasını cebine koyuşu… Kendilerinden farklı olan şehirli Ali karakteri (Cem Yiğit Üzümoğlu) ile İshak’ın yakınlığına dair homoseksüellik imasının yarattığı öfke… Linç psikolojisinin insanı nasıl kontrolden çıkarabildiğini gösteren Ali’nin öldüğünü fark ettikleri anda faillerin yüzlerindeki dehşet…
Filmde çıkarlarına ters düştüğü ve kıskanıldığı için öldürülen Ali, adeta samimiyetin, dürüstlüğün, iyiliğin sembolü gibi duruyor. Karanlık gecede Ali’yi katleden kötülük ise öylesine acemi, öylesine savruk, öylesine bilinçsiz ki Platon’un “Kötülük cehalettir” sözünü çağrıştırıyor.

Cinayetten yedi yıl sonra İshak’la yeniden karşılaşan failler ise evlenmiş, baba olmuş, “başı ağrımasın” diye sıradanlaşmaya çalışan insanlar olarak karşımıza çıkıyor. Oysa organize olmadığı sanılan, aniden parlayan bu saldırganlık ve şiddetin “affedilebilir” olduğu düşüncesi insanın içini kabul edilemez bir yerden sızlatıyor. “Ne yapalım, ben böyleyim işte” diyerek meşruiyet bekleyen şiddete de; “namus meselesi” diye adlandırılan şiddete de; kısasa kısas anlayışıyla haklılaştırılan şiddete de tahammül edilmemeli.
Ama bu topraklar, şiddetten övgü çıkarmayı ustalık edinmiş bir geçmişe sahip.
“Bir şeylerin üzerini örtmek ve kötülüğün mahiyeti üzerine konuşabiliriz,” diyor Özcan Alper bir röportajında. “Bir polisiyeden ziyade, edebiyatta da çokça karşılaştığımız türden bir kötülük anlatısı bu. Yaşadığınız zamanı nasıl filme kattığınız, hikâyeyi hangi forma soktuğunuz önemli. Dünya edebiyatında –Sineklerin Tanrısı ya da Kırmızı Pazartesi gibi– örneklere bakınca da, Türkiye edebiyatındaki linç ve kötülük hikâyelerinde de benzer temalar görüyoruz.”
Film bana Kurak Günler’i de hatırlattı. Bir an için “Acaba Emin Alper ile Özcan Alper kardeş mi?” diye düşündüm. Konulara yaklaşımları, toplumsal ve bireysel suçluluk duygusuna bakışları, homofobi, vicdan muhasebesi, kişisel ve toplumsal hafıza yaraları ve yalnızlık-aile eksenindeki çatışmaları işleyiş biçimleri birbirine yakın geliyor.
Öğrencilerimden biri, filmi izlemeden önceki gün benim için yaptığı bir tabloyu hediye etmişti. Derslerine girdiğim ilk hafta duruşumu kara pantere benzetmiş. Siyaha yakın kadifemsi gece laciverti tüyleri, buz keskini bakışları ile tam bir gölge arketipini anımsatıyor. Kızılderililerde rüyalara rehberlik eden, ölüm ve yeniden doğuşun döngüsünü simgeleyen bu figür Afrika’da ataların ruhlarının koruyucusu da sayılırmış. Karanlık Gece’de İshak, kendilerine huzursuzluk veren eski arkadaşları tarafından Ali’yi aradığı en büyük obrukta ölüme terkedildiği esnada, Ali’nin bulmaya çalıştığı kedigillerden nesli tükenmekte olan Anadolu karakulağını görüyor. Ona bakışındaki sevinç insanın tüylerini diken diken ediyor. Günlerce kemiklerini aradıktan sonra sanki Ali’nin ruhuna ya da onun ruhunu tanıyan bir varlığa kavuşmuş, helalleşmiş gibi.
Benzer benzeri çeker yasasına uygun olarak, tabloyu yapan öğrencim hikayesini gelip bana anlatmıştı. Bu genç kızın hikayesi de Antalya ile Konya sınırındaki Gidengelmez Dağları’nda Ali’nin cesedinin arandığı obrukların görüntüsünün iç titretmesi ile yarışır. Aslında bende gördüğünü söylediği kara panterin asaleti onda can bulmuş. Bir çocuk bu kadar zorluğu ancak bu kadar kaldırır.
Hepimizin karanlık gecelerinde sessizce bilen bir panter eşlik eder bize. Görünmeden gözleyen, bir diğerimizde karşılaştığımız gölgelerimizi izleyen.