
Okuyucular diyecekler ki Avraham, Bayrampaşa’ya kafayı taktı. Günümün çoğu Bayrampaşa’da geçiyor. Bayrampaşa’nın hikayesinden ve sosyal hayatımdan ruhumu besliyorum. Demirkapı esnafı, farklı etnik grupları Arnavutları, Boşnakları vb. Mahalle kültürü beni ruhen besliyor. Hava gri. İnsanlar işlerine yetişmek için koşuşturuyor. Kimisi aceleyle kahvaltısını yaparken kimisi elinde çantasıyla metroya doğru ilerliyor. Bu sıradan görünen manzara aslında bize derin sorular sorduruyor. Modern makineler mi şehrin ritmini belirliyor yoksa şehrin insanları mı makinelerin ritmine boyun eğiyor?
Plazaların Piramitlerden farkı nedir?
2025 yılı ile 2500 sene evvel ki köleliği karşılaştırıyorum alttan altta.
Düşünceler düşünceler…
Sonra döküyorum orta yere.
Tarihte bir dönem vardı ki makinelerle barış değil kavga vardı.
Bu kavganın adı Luddist Hareketti..
19. yüzyıl başlarında İngiltere’nin Nottingham bölgesinde yükselen bu başkaldırı, yalnızca ekmeğini kaybetme korkusuyla açıklanamaz.
İşçiler, makinelerin ellerinden işlerini çaldığını düşünmekle kalmıyor, onları aynı zamanda yeni putlar olarak görüyordu.
Tora’nın, “Lo ta’ase leha pesel” yani “Kendine put yapma” emri, o dönem işçilerin kalbinde yeniden yankılanmıştı. Çünkü makineler yalnızca ekonomik düzenin değil aynı zamanda ruhun da üzerinde bir tahakküm kuruyordu.
Luddistlerin çekiç sesleri, yalnızca ahşap tezgahları değil, aynı zamanda putperestliğin modern yüzünü de parçalıyorlardı.
Onların öfkesi, kaybettikleri ücretlerden daha büyüktü.
Bu, bir MUMEN meselesiydi.
Yani inanç, iman, güven. Hasidik düşüncede insan emeği, T-nrı’ya yükselen bir dua gibidir. Emek kutsaldır, çalışmak bir Avodadır.
Eğer makineler bu emeği gasp ediyorlarsa, onlara karşı direnmek bir mitzva yani kutsal görevdir.
Gelin beraber bugün Bayrampaşa’dan Beyoğlu’na uzanan yolu hayal etmeye çalışalım. Havayı hep beraber soğuyalım. Her şeye ragmen Toprak kokusuna ulaşmaya çalışalım.
Arka planda Rinat Bar sahnede, “Beyoğlunda Gezersin” türküsünü İbranice yorumluyor.
Bu sahne nostaljiyle umudu, geçmişle bugünü birbirine bağlıyor.
Dinleyenlerin gözlerinde İstanbul’un eski sokakları, Galata’nın taşları, Haliç’in sisleri beliriyor.
Rinat Bar’ın sesiyle birleşen bu ezgi, bir anda Nottingham’daki işçilerin çekiç darbeleriyle yan yana geliyor.
Hasidik bakışla bu birleşme bana göre tesadüf değildir. Çünkü müzik de, emek de, inanç da aynı kökten beslenir.
Hasidizm bize şunu öğretir.
Her insan bir mumdur. Bu mum, dünyayı aydınlatmak için yanar.
Eğer makineler, modern putlar, bu ışığı söndürüyorlarsa, o zaman mücadele etmek zorunludur. Baal Şem Tov’un talebelerinden aktarılan bir öğretiye göre, “Her nesnede T-nrı’nın bir kıvılcımı vardır.”
Ancak putperestlik o kıvılcımı örter. İşte Luddistlerin çekiçleri, yalnızca tezgahları değil, bu örtüyü de kırıyordu.
Bayrampaşa’nın sanayi sokaklarında yürürken akla şu soru geliyor: Biz bugün makinelerin kölesi mi olduk?
Yoksa hala onları doğru şekilde yönetebiliyor muyuz?
Hasidik düşünceye göre mesele teknolojiyi reddetmek değil, onu putlaştırmamaktır.
Makineler T-nrı’nın hizmetinde olmalı, insanın değil insan makinelerin kölesi haline gelmemeli.
Çünkü put yalnızca altından yapılmaz. Demirden, çelikten, devrelerden ve ekranlardan da yapılır.
Bu yazıyı değerli Şalom’un sayfalarına taşımanın anlamı büyüktür.
Çünkü Yahudi geleneğinde hatırlamak, yani zikaron, sadece geçmişi anmak değildir. Geçmişi bugünün sorularına taşıyabilmektir.
Bu yazıyla birlikte, Nottingham’ın çekiç sesleriyle Bayrampaşa’nın Sanayi sitelerinden yükselen emekçi yoldaşların sesleri aynı anda duyulabiliyorsa, bu seslerin birleşimi bize yeni bir mesaj verir.
Devrim yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda ruhani bir devrimdir.
Hasidik bir bakışla, bana göre Luddist Hareket, modern zamanın bir tikun olam girişimidir.
Dünyayı onarmak, putları yıkmak, insan emeğini yeniden kutsamaktır.
Bugün teknolojinin hızla büyüdüğü bir çağda yaşıyoruz. Yapay zeka, algoritmalar, üretim bantları…
Bunların her biri yeni putlara dönüşme riski taşıyor.
Eğer biz kendi Mumenimizi, imanımızı, inancımızı koruyamazsak, makineler sadece ekmeğimizi değil ruhumuzu da elimizden alabilir.
Tekrarlıyorum ve de ekliyorum…
Bir Salı sabahı Bayrampaşa’dan yükselen ses ve emek Nottingham’ın çekiçleriyle buluşuyor.
Rinat Bar’ın İbranice yorumu bu sesi tamamlıyor.
Hasidik Perspektif bize diyor ki: Şalom ancak insan emeğinin korunmasıyla gerçek olur. Çünkü barış, adalet olmadan kurulamaz. Adalet de emeğin hakkı verilmeden sağlanamaz.
Ve belki de en önemlisi, her insan yalnızca bir mum değil aynı zamanda bir kitaptır.
Her mum ışığını yayar, her kitap hikayesini anlatır.
Bu kitaplar birleştiğinde bir kolektif hafıza, bir kolektif umut doğar.
Bayrampaşa’da bir Salı sabahı simit kokusuyla başlayan bu hikaye, Nottingham’da çekiçle, Beyoğlu’nda İbranice bir türküyle devam eder. Biz de bu hikayenin bir parçasıyız.