A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri Ekitap Radyo

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

ANKARA CEBECİ, 30 EYLÜL

Kategori Kategori: Makale | Yorumlar 0 Yorum | Yazar Yazan: M. Şehmus Güzel | 20 Ekim 2025 10:13:58

Kardeşim Mahmut Faysal yanımda otele girdik. Faysal benim için şişe suları, portakal suyu, adını anmak istemediğim amerikan marka şurup, birkaç paket kağıt mendil, birkaç şişe maden suyu almış. “Beypazarı Doğal Maden Suyu”nu anmadan geçmeyeyim. O gece bir şişe içtikten sonra bir daha vazgeçemedim. Fransa’nın pek ünlü maden sularını sollayan cinsten. Hemen şu tavsiyemi de burada sunayım: Ülkenin her yerinde bulunduğunu sandığım, bulunmasının çok yararlı olacağını tahmin ettiğim Beypazarı Doğal Maden Suyu’nu sakın ihmal etmeyin. Sağlık için harika. İlaç. Birebir ilaç: Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından üstlenilmesi gereken bir ilaç.



Odam ayrılmış, hazır, üst kata çıktık. Faysal hızla şişe sularını buzdolabına, kağıt mendilleri buzdolabının üstüne koydu. Ve hemen sonra “Abi Yusuf Bey’i otomobilinde bekletmeyeyim, hemen gitmem lazım” deyip iki dakika içinde işini bitirip gitti.
Ankara’ya ineli iki saati bile dolduramadan, kendimi kendimle buldum. Evet Ankara’ya vardıktan iki saatten az bir zaman sonra kendi kendimle kaldım. (...)

Evet nihayet uzun bir aradan sonra Ankara’dayım: Hesabı kolay: Tam 32 yıl 5 gün sonra. Gençliğimin, fakülteli zamanlarımın en şenlikli, acılı, üzüntülü ama neresinden bakılırsa bakılsın yüzde yüz hareketli ve canlı günlerini yaşadığım Cebeci mahallesinde. Ankara'ya varmamdan iki saat kadar sonra, bir otel odasında.

Cep telefonu kullanmadığım için birilerini aramam mümkün değl. Hem o saatte kimi niçin arayacağım? Sokağa çıkıp yıllardır özlemini çektiğim mahallenin havasını, parfümünü koklasam, kokusunu alsam, gürültüsünün içinde yitsem, insanlarının nasıl yürüdüklerini, nasıl konuştuklarını seyreylesem. Bu saatte?

Hayır, çünkü gençliğimin mahallesini gün yüzüyle, ışıklar içinde görmek istiyorum. Gecenin karanlığında ve yapayalnızlığında değil. Capcanlı bir kent ve koşturan insanlar görmek istiyorum, tek, yalnız, hüzünlü yüzlerini, yorgun vücudlarını evlerine taşıyanları, kahve köşelerinde, meyhanelerde teselli arayanları değil.

Yorgunluk da bindiriyor.

O sabah Paris’te erken uyandım. Çok erken. Ülkeye dönüş heyecanı birkaç gündür terketmiyordu, dün geceden beriyse zaptedilemez boyutlarda. Sırt çantam ve yolculuk çantam hazır. Ben henüz hazır değilim. Hele zihinsel olarak. Bunun da etkisiyle Paris’ten Münih’e oradan Ankara’ya yolculuğu bir parça uzatarak ve böylece kendimi daha iyi hazırlamayabileceğimi umarak aktarmalı gidiyorum. Luftahsa ile. En güvendiğim uçak şirketi. Dahası adı geçen şirketin Paris’ten Ankara’ya doğrudan doğruya uçuşu da yok...

O sabah evden eşimle çıkıyorum. İlle beni yolcu etmek istiyor. Bir buçuk aydan biraz fazla sürecek bu seyahat ikimizin en uzun süreli ayrılığı olacak.

30 Eylülde yola çıkıyorum, dönüşüm 18 kasımda olacak, eğer özel bir durum sonucu dönüşümü erkene almazsam.

RER (Bölgesel Hızlı Şebeke/Ulaşım) ile Havaalanı’na varıyoruz. Gerekli işlemleri yerine getirdikten sonra epey zamanımız var. Bir kahveye oturup insan karmaşasını seyre dalıyoruz. Gidenler, gelenler, yolları kesişenler, geri dönenler, yola çıkanlar... Sarılıp öpüşenler, ayrılanlar, ayrılamayanlar, ağlayanlar, buluşanlar, aralıksız ve düzensiz insan gürültüsü. Hareket halinde her şey.

Demek ayrılık saati geldi deyip kalkıyoruz. Sarılıp kalıyoruz. Ama ayrılmak ve yola çıkmak lazım. Biz de öyle yapıyoruz. Eşimin arkasından uzun uzun bakıyorum. Onu yalnız bırakmak hiç hoşuma gitmiyor ama Türkiye’ye gelmek istemeyen o. Korkuyor çünkü. Evet arkasından bakıyorum: İkimiz de yaşımızı yaşıyoruz. Altmışlı yıllarımızdayız. Bu yaşlarda yalnızlık mutlaka daha zor çekiliyor. Arkadaşlarımızı sık sık ziyaret etmesini, eve davet etmesini birkaç kez yineledim. Ama yirmisekiz yılını birlikte geçirmiş bir çiftin ikili alışkanlıklarını, iki aya yakın bir zaman için bile olsa, es geçmek te o kadar kolay değil.

28 yıl ne ki bir yaşamda? Bir insan yaşamında. Demle bir 28 yılı daha kahveci. Çek bir 28 daha biracı, yanında votkayı ihmal etme: Beyaz, sert, serin olsun. Vurucu bir Alman veya Belçika birası gibi içebilelim. Yoksa demli bir tavşan kanı çay yeter.

Yürüyen tünel, yürümeyen merdiven, işte uçağa inişten önceki aşama: Bekleme salonu. Otur. Hava açık. Hava durumu iyi.

Buradan kalkışa geçen uçakları seyretmek ayrı bir eğlence. Dev uçaklar, orta boy uçaklar, özel uçaklar. Renkler içindekiler. Resmi kılıklılar. Peşpeşe uçuşuyor.

Tamam gerekli denetimlerden geçip uçaktaki yerimizi alıyoruz. Uçak girişinde gazete mazete yok. Şaşırmamak elde değil. Belki yolculuğumuzun öğleden sonra olmasıyla ilgili. Ama yine de birkaç gazete işe yarayacaktı. Belki de önce girenler gazetelerin tümünü “götürdüler”.

Uçak dolu. Dopdolu değil ama dolu. Paris’ten Münih’e doğru yola çıkıyoruz. “Have a nice trip”. “Le gout du voyage”. Bon voyage.

Kalkış işi bitttikten sonra, zamanı gelince minik defterimi çıkarıyorum. Yarın veya öbür gün yapmam gereken işleri not ediyorum: Email göndermem veya telefon etmem gereken arkadaşların isimlerini yazıyorum: Ragıp Duran, Faik Bulut, Eşber Yağmurdereli, Arif Okay...

Sonra uçak yolculuklarında yanınızda götürmeniz yasak olan ve o nedenle Paris’te bıraktığım “decontractyl”, “srilane”, “voltarene”i Ankara’da satın almam gerektiğini not ediyorum. Bel, parmak, dirsek, ayak, bacak ve diz ağrılarını hızlı biçimde azaltmaya ve hatta tamamen söküp atmaya yönelik bu merhemler, bu ilaçlar herkesin, hele benim gibi zamanının önemli bir bölümünü bilgisayar karşısında oturarak, okuyarak, yazarak geçirenlerin, işine yarayabilir.

Ankara’da ilk günden itibaren aramaya başladığım, birçok mahallede birçok eczaneye sorduğum bu merhemlerden sadece üçüncüsünü Kuğulu Park’ın hemen dibindeki eczanede bulduğumu burada yazayım. Son derece nazik bir eczacı hanımın hizmetiyle. Bunu da not etmeli.

Her uçak yolculuğunda kaçınılmaz olarak ve ne kadar başka şeylerle de ilgilenseniz bir an veya başka bir an uçak kazası ihtimali aklınıza takılabilir. Bu kez de öyle oldu. O zaman aklıma gelenleri not defterime karaladım, bir tür vasiyetname gibi. Rahatladım. Buraya aynen alıyorum:

Yaş 67. Ölüm gelse şu an ne olur? Hiç. Yapacaklarımın, yapabileceklerimin yarısını, belki biraz da fazlasını, yapmış, unumu henüz tümüyle elememiş bile olsam, eleğim elimde kalsa ne olur? Ne olur gençliğim? Ne olur anam, kitabını yazacağım? Kitaplarım, yayınlanmayı bekleyen, ne olur? Ne olur eşim? Gri ve siyah saçlarıyla yalnızlık korkusu sarmış gözlerinde, yalnızlığın eşiğinde, kalmasın eli böğründe, ağlamasın, boşuna yaş dökmesin, güller açsın gözlerinde; korkuları, geçmiş hayaletleri kabuslarında bitsin. Ne olur çocukluğum? Ergani'mizin tozlu kuçelerinde, taşlı tarlalarında, çaputtan topla ve yalınayak top oynadığım akşamüstleri ne olur? Ne olur babam? 1965’ten bu yana mezarlıktan izler Hilar’ı, Ergani’yi, Fırat'ı ve Dicle’yi. Ne olur Abelerim? Ablalarım ne olur? Ne olur Ergani? Çapak tutmuş gözleriyle karakuru bebeler ne olur? Aç kalmasın çocuklarımız, yaşasınlar, okusun ve yazsınlar, keşfetsinler yeniliklerle geleceği, barış içinde geleceğe umutla bakabilsinler, umutla bakabilmenin mümkün olabileceğini bilebilsinler ah! Ve geleceğin geleceğini bir gün mutlaka.  

NOT: Bu metnin öncesi ve hemen sonrası için ayorum.com sitemizde hediye olarak sunduğumuz ANKARA HİKAYELERİ başlıklı ekitabımda 32 Yıl Beş Gün Sonra başlıklı bölüme bakılabileceğini duyurayım. İyi okumalar.
 

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 2 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







Yazarlarımızdan Prof. Dr. Şehmus Güzel yaşamını yitirdi.
Türkiye Yüzyılı Mesleki ve Teknik Eğitim Zirvesi’nde yükselen o çığlık
Türkiye’de Engelli İşçiler ve Sınıf Mücadelesi: 3 Aralık’ta Görünmez Kılınan Emek Gerçeğine Devrimci Bir Bakış
MESEM Gerçeği: Çocuk İşçiliği, İş Cinayetleri ve Gözaltılar Karşısında Devrimci İnsan Hakları Mücadelesi
Zehirlenen yalnizca tabaklar değil: Türkiye’de gida güvenliği krizi ve sistemin çürümüşlüğü…

Sadece İsimde Ateşkes: Gazze'nin Uzun Süren Araf Dönemi
Çin Japonya'yı Test Ediyor ve Amerikan Kararlılığının Sınırları…
Emeklilerin Büyük Yürüyüşü Başlıyor: 17 Milyon Kişi Artık Sessiz Değil!
Çocuklar için bir öğün: bütçenin %1,5’inden başlayan dünya ölçeğinde bir adalet mücadelesi
Çin'in 'Salam Dilimleme' Stratejisi: Pekin, Güney Çin Denizi'nin Haritasını Nasıl Yeniden Çiziyor?

ABD-Avustralya Kritik Mineraller Anlaşması Pasifik Tedarik Zincirlerinin Geleceğini Nasıl Yeniden Şekillendiriyor?
Kalkınma Hakkında Yanlış Bildiğiniz Şaşırtıcı Gerçek
Avustralya - Çin İlişkileri: Avustralya'da Kavga
Gri listeden çıktık ama... AB'nin 2024 Türkiye raporu'ndan çıkan şaşırtıcı gerçekler!
Çin'in beş yıllık planları dünyayı nasıl değiştirdi?

"En ciddiyetsiz nesil": Z kuşağı neden kasten gülünç olmayı seçiyor?
Güney Karolina'nın Unutulmuş Osmanlıları: Sumter Türklerinin Şaşırtıcı Gerçeği
Köpek ve insanların bazı duyguları aynı genetik kökene sahip
Motokuryelerin Sessiz Çığlığı: Sokağın Gölgesinden Yükselen Sınıf Mücadelesi
Gençlerden sonra emekliler de yurtdışına gidiyor.

Osmanlı İmparatorluğu'nda Kahvehaneler: Bir Sosyo-Politik Etki
Osman Hamdi Bey’i bilmeyen varsa bile herhalde Kaplumbağa Terbiyecisi’ni bilmeyen yoktur ya “Mihrap” tablosu...
JAK İHMALYAN'DAN: “RESİM ANLAYIŞIM”
Jak İhmalyan sergisi İstanbul'da
MADELEİNE RİFFAUD, 1924-2024

Einstein'ın hayran kaldığı filozof: Spinoza'nın aklınızı başınızdan alacak radikal fikri
Adalet Kavramına Filozofların Gözünden Bir Yolculuk
KE.KE.ME. (KKM)
Yapay Zeka Felsefesi
Tutunarak kalmak mı? Bulanmadan donmadan akmak mı?

Yeryüzünü fırına çeviren atmosfer olayı: Isı kubbesi
Dünyanın hareket halindeki en eski buzdağlarından biri yaban hayatı cenneti ile çarpışabilir
Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.

Axiom Raporu: Siber Güvenlik ve Çin-ABD İlişkilerine Etkisi
WhoFi: Wi-Fi sinyaliyle kimlik tespiti dönemi başlıyor.
500 yıllık Da Vinci çizimi sessiz drone teknolojisine ilham verdi.
Çin, HDMI ve DisplayPort alternatifini piyasaya sürdü.
Telefonlar depremi 30 saniye önce bildirdi…

Bilim insanları beynin beş farklı yaşam evresinden geçtiğini açıkladı: Kritik dönüm noktaları 9, 32, 66 ve 83 yaş…
Amerika kıtasında 'olmaması gereken' yeni bir insan türü keşfedildi: Checua nedir? Türkler ile bağlantıları var mı?
NASA'nın en kuvvetli teleskobu, evrendeki beklenmedik gelişmeyi ortaya koydu.
İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.

Türkiye’de üniversite mezunlarının geliri Avrupa’nın en düşük seviyesinde…
Gerçek işsizlik yüzde 29,6!
Türkiye’de tek kişilik
UNICEF raporunda Türkiye'deki çocuklar son sıralarda
AP'den Türkiye'ye sert mesaj: Kriterler müzakere edilemez

Vatan kirim’a sahip çıkmak: Teslimiyete karşı onurlu direniş
İŞGALİN KARANLIĞINDA BİR IŞIK: Veciye Kaşka’yı Unutmayalım
2025 Hazar Türk-Musevi Hakanlığı: Tarih Yeniden Yazılsaydı Dünya Nasıl Görünürdü?
Sürgün Devrim girdabında Isaac Deutscher ve Avraham İşcen
Eriyen Şövalyenin Gölgesinde Devrimci Moses Hess

Büyük Konuşmak
HUKUK KARGAŞASI
HAİN Mİ ARARSINIZ
KANAS
Kayyum

Paranın, Lidya Sikkesinden Dijital Cüzdanlara Uzanan 5000 Yıllık Hikayesi
Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git