|
|
1993-2008... Nelere alıştırıldık!Kategori: Ayorum Güncel | 0 Yorum | Yazan: A Yorum | 03 Temmuz 2008 09:08:04 Sivas katliamının üzerinden 15 yıl geçti. Dinci gericilik siyasi alanı fethetmekle kalmadı, toplumsal yaşamı bildiği gibi dönüştürdü. 2 Temmuz 1993'te Sivas'ta gerçekleştirilen katliamdan sonra Türkiye'de yaşanan değişim şaşırtıcı.
Gündelik yaşamdan siyasete, Türkiye gerçek bir İslamcılaşma süreci yaşadı. "Laiklik nedir" tartışmalarının ve "türban" geriliminin arkasında bir ülkenin baştan aşağıya dönüştürülmesine dönük girişimlerin olduğu açık bir biçimde görülüyor. AKP iktidarının, ülkeyi ekonomik, sosyal, kültürel açıdan getirdiği nokta, yalnızca siyasal ve sayısal verilerden değil, herhangi bir kentin herhangi bir sokağında yürürken bile gözlemlenebilen bir olgu artık. İnsanların yürüyüşlerine bile yansıyan bir durumdan, bir saflaşmadan söz edilebilir. Dünün “biz de varız” diyen İslamcı kesiminin üzerindeki eda, “artık biz varız” vakarıyla bir hakimiyet çalımı olarak çarpıyor göze. Bunda, toplumun reflekslerinin felç edilmesiyle gelen kabullenme ve kanıksama da etken. Refah Partili yıllarda, belediye otobüslerinde haremlik-selamlık uygulaması, yarı şaka bir ihtimal olarak tedirginliğe işaret ederken, bugün kamuya ait pek çok sosyal tesiste standart hale geldi. Plajlarda tek tük görülen tesettürlü tatilciler basına magazin malzemesiyken, bugün turistik tesisleri kendi özel alanları haline getiren, haşemalılar plajları yaratan İslamcı kesim, tesettürlü giyimi her alanda bir moda haline getirmeyi başardı. Keza, etrafında fırtınalar koparılan türban, siyasal simge olarak kullanımdan, "modern" giyimin bir parçasına dönüşmüş moda olarak, ayırt ettirici niteliğinden uzaklaşıp, normalleşti. 90’ların Türkiyesi’nde, İstanbul Nevizade meyhanelerinin sokağa konulmuş masalarının kaldırılması bile, büyük tepkiye neden olmuşken, AKP’nin sosyal yaşam alanlarını İslami yaşam formuna uyarlaması süreci, “sessiz ve derinden” oldu. Önce, belediyelerin sosyal tesislerinde alkol satışları durduruldu. Mönülerden dekorasyona kadar her şeyde İslami model uygulanmaya başlandı. Resmi kutlamalar ve resepsiyonlarda alkol yerini meyve suyuna bırakırken, son nokta, yabancı devlet adamlarının, temsilcilerin, protokolün ağırlandığı Büyük Ankara Oteli’nde içki yasağı ile kondu. Devlet Protokol Evi'nde de benzer bir uygulama var. İktidarın elde ettiği finansal büyüme ve büyütme, pek çok alanda “gizli kapaklı” yaşayan bu kesimi, tüketimin ve yaşamın merkezine koymaya yardımcı oldu. Son zamanlarda ortaya atılan bir iddiaya göre, büyük bir alışveriş merkezindeki ünlü bir İngiliz firmasının yüzlerce metrekarelik alanda verdiği lüks hizmetinden en sık yararlananlar arasında, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan da var. Emine Erdoğan’ın, ayda birkaç gün mağazanın tamamını kapattırarak arkadaşlarıyla birlikte lüks alışverişin keyfini sürdüğü söyleniyor. İslamcı kesim, gerek modanın trendlerini, gerek tekstil başta olmak üzere üretimin çizgisini değiştirecek bir çapa erişti. Tekbir Giyim’in sokak arasından çıktığı bu yıllarda, artık tüm modacılar “her iki kesime göre” tasarım yapmayı görev edindi. Ünlü modacı Cemil İpekçi, Osmanlı tarzını, AKP’ye yanaşarak İslamcılaştırdı. AKP sayesinde THY, TCDD gibi kurumların kıyafet tasarımı işini kapan İpekçi, son olarak, “AKP’yi kapatma davasının demokratik bir adım olmadığı” iddiasıyla ülkeyi terk etmeyi düşündüğünü açıklayarak, aldığı desteğin karşılığını vermeye çalıştı. İslamcı kimliğin ayırt edici özelliklerden biri olan gümüş yüzük, bugün bu kesimin kapı açmakta kullandığı bir işarete dönüştü. Kamu kurumlarındaki rüşvetler, yerini gümüş yüzük aracılığıyla sağlanan kayırmalara bıraktı. Pantolon üzerine uzun tunikler giyen 60’lı yılların çiçek çocuk modeli, İslami kesimin en sevdiği tarzlardan biri oldu. Türbanının altında elbisesi ve pantolonuyla ortalığa salınan gençlik, kendi içindeki “yasak”lara rağmen, eğlence mekanlarında ağır makyaj ve pahalı aksesuarlarla boy göstermeye başladı. Toplumsal yaşam biçimini yeniden tarife yönelen bu dönüşüm karşısında, her zaman eleştirel bakış açısını koruduğunu iddia eden liberal kesim, “eğitimlilerin” asla bundan etkilenmediği mesajını vermeye devam etti. Ancak AKP’nin İslamcılaştırma çalışmalarının en büyük destekçisi de yine bu kesim oldu. “Ilımlı İslam”ın iyi yönleri üzerine ahkam kesen köşe yazarlarından, televizyon programlarında “o kadar da korkulacak bir şey değil” taahhütleri verenlere kadar, birçok isim, bu dönüşüme yardım ediyor. Fox ve ATV’de yayınlanan perili ve melekli çocuk dizileri, AKP’li TRT ve Samanyolu gibi Fethullah Gülen’e ait kanallarla yarışıyor. AKP güçlendikçe büyüyen korkunun pençesine düşenler arasında, Ramazan ayını ezan okuyarak, yaz akşamlarını alkol banyosunda geçiren Bülent Ersoy, ekranda taktığı türbanı “cici bir şey” olarak takdim eden, “halkın en güvendiği ünlü” Seda Sayan, saçındaki aksesuarı türbana benzetmeye uğraşan ve “AKP’den korkmayın” programı yapan Hülya Avşar, ilk üç sırayı alıyor. AKP’ye “uzak duran” kesimlerin bile, söze, “ben de dindarım” diye girmek zorunluluğu hissetmeleriyle, İslamcı referansları kabullendikleri noktadan sonra eleştirilerini sıralaması, bir hakimiyeti kabullenmelerinden öte anlam taşımıyor.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|