
Aslında bu yazının başlığı başka olacaktı. Bugün gazeteleri incelerken, sosyal medyadaki paylaşımları izlerken içimden ağlamak geldi. İnsanlarımızın en haklı nedenlerle ve yasal haklarını kullanarak yaptıkları gösterilerin nasıl çarpıtılmak istendiğini görünce, halkım adına utandım. Gezi’de de bunlar olmuştu. İftiralar, karalamalar, yalan yanlış haberlerle haklı bir karşı duruşu çürütmeye çalışmışlardı. Gezi, Türk halkının tarihine gurur duyacağımız parlak bir sayfa olarak geçti. Gezi’ye halkımızı zorlayanlar ise henüz tarih sayfasındaki doğru yerlerini almadılar. Bu konuda da söyleyeceklerim var. Yazının sonunda.
Evet, bu yazının başlığı başka olacaktı. İçimden haykırdım haberleri okurken:
SİZ İNSAN DEĞİL MİSİNİZ? Sizi de bir ana doğurmadı mı? Hiç mi sevilmediniz, oynamadınız, gülmediniz?
NEDEN KÖTÜLÜĞE BU KADAR EĞİLİMİNİZ VAR? Neden kendinizi yalnızca insan olduğunuz için, insanüstü olmadığınız için, düşüncesi, özlemleri, korkuları olan gençlerimizin, anne babalarının yerine koymuyorsunuz?
Oysa en kolay şey sevmektir. En ucuz şey, en mutluluk verici şey sevebilmektir. Neden, neden birazcık da olsa bu ülkeyi, insanlarını sevmiyorsunuz?
Size ne kadar çok şey verdi bu ülke. Koca kültürü ve kaynaklarıyla baş tacı yaptı sizi. Kandırdınız onları ama olsun, azıcık bile minnet duymuyor musunuz?
Oysa ne kadar çok şey yapabilirsiniz oturduğunuz koltukta! Mecliste adamlarınız, danışmanlarınız, gazetecileriniz var. Güvenlik güçleriniz var.
“Halkımın burnunu kanatmayacaksınız, yalan konuşmayacaksınız.” deseniz, ne olur?
Ne kadar çok paranız var. Emrinizde korumalar, uşaklar, özel sürücüler, temizlikçiler, sağlıkçılar var.
“Artık biraz durayım, yeter.” deseniz, ne olur?
Deseniz ki: “Biz yanlış yaptık, özür dileriz.”
Neden hâlâ kin ve nefret, yalan ve yanlış ile insanları ayırmak istiyorsunuz?
Safça sorular soruyorum, evet, ama gerçekten anlamıyorum. Bu kadar hırs nereden geliyor?
Belki de bu kadar güç ve zenginliğe ulaşabileceğinize inanmadınız. Elinizdekini korumak için daha fazla güç, daha fazla zenginlik gerekti.
Ve şimdi o muhteşem zenginlik ve güç, onları kaybetmenin dehşetine yol açıyor.
Ama sana ait olmayan, senden gider mutlaka!
Bak sokaklara. Kendini onların yerine koy. Kaybedecek yalnızca canları kaldı.
Yitirecekleri ne kaldı? Ülkenin tüm kaynaklarını iktidarınızı ayakta tutmak için kullanırken, gençlerimizi, anne babaları korkuyla, yoksullukla yaşamaya mahkûm edip; kalan son büyük zenginlikleri olan umutlarını çalmaya kalktınız.
Şimdi sokaklarda umut edebilmek için direniyorlar.
Anayurtlarında itilip ötelenmeden yaşama umudu.
Birbirlerini korkmadan, incitmeden sevebilme umudu.
Bilgi ve emekle yetiştirilip, değer üretme, ürettikleri değerlerle güzel yaşama umudu.
Yaşamlarını, duygularını, düşüncelerini korkmadan paylaşabilme umudu istiyorlar.
Kendi ülkelerinde, kendi topraklarında birer birey olma umudu istiyorlar.
Umut edebilmek istiyorlar. Ne olursa olsun, yaşamayı değil, güzel yaşayabilmeyi umut etmek istiyorlar.
Demokrasilerde iktidarlar gelir ve gider. Toplumun isteklerine ters düşen iktidarların gitmesini istemek, işledikleri suçlar varsa bunlardan onları sorumlu tutmak halkın yasal hakkıdır ve sorumluluğudur.
İktidarın gitmesini istemek değil, ne olursa olsun iktidarda kalmaya çalışmak suçtur.
Milyonlarca insanımız sokaklarda haklarına sahip çıkıyor, sorumluluklarını yerine getiriyor.
Halkın üstüne kolluk güçlerini sürmek, onları halka şiddet uygulamaya zorlamak suçtur.
Kendini ülkenin, kaynaklarının, halkın efendisi sanmak suçtur.
İktidarının yaşam anlayışını dayatmak, ülke kaynaklarını bu dayatma doğrultusunda harcamak suçtur.
İktidarda kalabilmek için ülke kaynaklarını kullanmak, şiddete başvurmak, yalan haberlerle nefret saçmak suçtur.
Ayaktayız!Tarihi kimlerin yazdığına gelelim biraz da.
Kötülükten beslenenler, kötülük saçanlar değil, insanlığı yarınlara taşıyanlar yazarlar gerçek tarihi.
İnsana ve insanlığa hizmet edenler unutulmaz. Onların adları mücevher taşa kazınır.
Diğerleri ise belki dipnot olur, belki ibretlik masal olur, belki de küfür olur.