
Anadolu'da yaşayıp da depremle yüzleşmeyen insan çok azdır. Anadolu'nun her bölgesinde birçok medeniyet yaşamış, ancak zamanla bu medeniyetlerin yaşadığı yerler harabeye dönmüştür. Efes, Bergama, Hierapolis, Truva ve Sardis gibi tarihi kalıntıların oluşumunda büyük depremlerin etkili olduğuna inanıyorum. O dönemde burada yaşayan insanlar, depremlerle yıkılan dev taşların altında yok olmuş, hayatta kalanlar ise yakındaki başka bir bölgede yeni şehirler kurarak hayatlarına devam etmişlerdir.

Çocukluğumda Ankara'da ciddi bir deprem olmuştu. O gece sabaha kadar bahçede oturduğumuzu hatırlıyorum. Daha sonraları birçok kez deprem yaşadım. Bir sabah vakti Karamürsel'de bir dostumun evinde kahvaltı yaparken depreme yakalandık. Odanın duvarı gidip geldi, hemen masanın altına çöktük. 1999 Gölcük depremi gecesi, eşimi İstanbul Heybeliada'da bırakıp Ankara'ya dönmüştüm. Ankara'da sabaha karşı bina sarsıldı, herkes ayaktaydı. Kızım başucuma gelip "Baba, kalk deprem oluyor" dedi. Bina ağaç gibi sallanıyordu. Sallanma durunca hemen televizyonu açtık, canlı yayın aradık. Deprem o kadar büyüktü ki İstanbul da ciddi şekilde etkilenmişti. Hemen Heybeliada'yı aradım. Neyse ki sadece sallanmışlar, büyük bir yıkım olmamıştı. Ancak Gölcük, Karamürsel, Değirmendere ve Yalova'daki yıkım haberlerini alınca sevincim hüzne dönüştü.
Bu depremde binlerce insanımız hayatını kaybetti. Resmi rakamlara göre 285.211 ev, 42.902 iş yeri yıkıldı. 17.480 insanımız hayatını kaybederken, 23.780 kişi yaralandı, 505 kişi ise sakat kaldı. 2010 yılında yapılan Meclis araştırması sonucunda gerçek sayılar açıklandı: 18.373 kişi yaşamını yitirmişti. Bu deprem, ülkemiz için büyük bir ders olmalıydı. Yıkılan binalardan alınan beton numuneleri incelendiğinde kumun deniz kumu olduğu, demir kesitlerinin eksik kullanıldığı ortaya çıktı. Yüzlerce insanın ölümüne neden olan binaları inşa eden Veli Göçer gibi bazı müteahhitler 7,5 yıl hapis yattı ve Rahşan affıyla serbest kaldı. Ancak bu felaketlerin hiçbir resmi sorumlusu bulunmadı. Yıllar içinde anladık ki bu depremden hiçbir ders alınmamış.
Bir televizyon programında Japon bir deprem uzmanına "Japonya'da inşaatlarda yapı kontrolü nasıl yapılıyor?" diye sorulmuştu. Uzman önce soruyu anlamadı, sonra "Ne demek istediğinizi anlamadım" dedi. Program sunucusu açıklık getirerek "İnşaat sürecinde projede belirtilen malzemelerin doğru kullanılıp kullanılmadığını denetleyen bir sisteminiz var mı?" diye sordu. Japon uzman şu cevabı verdi: "Japonya'da böyle bir sistem yoktur. Müteahhit elindeki projede ne yazıyorsa onu yapmakla yükümlüdür." İnsan itibarına bakar mısınız? Projede ne yazıyorsa o uygulanır, aksi düşünülemez.
Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün yapımını üstlenen Japon firma, asma köprüyü büyük bir titizlikle inşa etti. Her malzeme tek tek kontrolden geçti. İnşaat sırasında köprünün gergi tellerinden biri kopunca, Japon kontrol mühendisi kendisini sorumlu tutarak bileklerini ve boğazını keserek intihar etti. Olayda adamın doğrudan bir sorumluluğu olduğunu düşünmüyorum ama Japon mühendisin onur anlayışı farklıydı. Böyle onurlu insanlar olduğu gibi, onurdan nasibini almamış insanlar da var. Medeni ülkelerde büyük felaketler sonrası sorumlular derhal istifa eder, adalet işletilir, hesap sorulur. Ancak bizde ne oluyor?
Bakın, Malatya, Adıyaman, Kahramanmaraş ve Hatay depremlerinin üzerinden iki yıl, yani 730 gün geçti. Bir yıl içinde 650.000 konut yapılacağı sözü verilmişti. Ancak geçen iki yılda sadece 169.171 konut teslim edilebildi. Bu büyük depremden önce çıkarılan ve tiyatro sanatçıları aracılığıyla reklamı yapılan "İmar Barışı" yasasını hatırlayalım. Geçici maddeye Ek 11-5-2018-7143/16 olarak çıkmıştı;
“.. ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınması ve imar barışının sağlanması amacıyla , 31/12/2017 tarihinden önce yapılmış yapılar için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve yetkilendireceği kurum ve kuruluşlara 31/12/2018 tarihine kadar baş vurulması , bu maddedeki şartların yerine getirilmesi ve 31/12/2018 tarihine kadar bedelinin ödenmesi halinde Yapı Kayıt Belgesi verilebilir.” 6 Şubat depremlerinde 53.537 insanımızın hayattan kopmasına neden olan bu yasayı hazırlayan, Meclis'e sunan, kabul eden ve altına imza atan herkesin, bu ölümlerden sorumlu olduğuna inanıyorum.
Peki, hangi sorumlu istifa etti? Nerede adalet? Hangi onurlu insan hesap verdi? Hangi memur yargılandı? Ülkeyi yönetenlerin onuru kapının dışında bırakıp içeride "onursuz" yaşadığını düşünüyorum, diye bir sözüm geldi söyledim, hem nalına hem mıhına.