|
|
Madeleine Riffaud est partieKategori: Makale | 0 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 12 Kasım 2024 08:07:48 Madeleine yüz yıl yaşadı. Evet yüz yıl. 23 Ağustos 1924'te, Arvillers köyünde doğan çocuk 6 Kasım 2024'te Paris'te ayrıldı aramızdan. 23 Ağustos 2024'te yüzüncü yaş yıldönümünü dostlarıyla kutladıktan sonra.Yüz yılını binbir renkle donattı, dertleri, zorlukları, coşkusu, acısıyla. Birkaç defa ölümden, bir seferinde kurşuna dizilmekten kıl payı kurtuldu. Bir yüz yılı başından sonuna doldurdu. Böyle bir yaşam herkese nasip olmaz. Dopdolu yaşamı erken başladı:
Madeleine 1940'da 16 yaşındaydı, şairdi, yurtseverdi, tereddütsüz Direniş'e katıldı. Fransa'nın yarısını işgal eden başa bela nazi Almanya ordusuna, gestaposuna, şusuna, busuna, fransız yardakcılarına, işbirlikçi hainlere, hayırsızlara karşı. Madeleine 16 yaşında çocuktu, çocuktur diye önce haber taşıyıcı, bildiri dağıtıcı ve benzeri ufak tefek işlerle görevlendirildi. "Küçük veya büyük her eylem, her görev her zaman tehlikeliydi." Paris'in bir noktasından bir mesajı alıp, zarfı açmadan, okumadan, başka bir noktaya taşımak. Bisiklete atlayarak ve zaman yitirmeden. Hemen iki yıl sonrasında, 1942'de, silahlı mücadeleye geçti. Terfi etti bile denebilir. "Ailemizde avlanmak ve benzeri işler nedeniyle silahla, silah kullanmakla, bir yakınlığım vardı. Nişan alıp, tetiğe basmayı biliyordum.” 10 Hazian 1944'te, Madeleine'in çocukken yaz dinlencesini geçirdiği komşu köyde, Oradour-sur-Glane'da, nazi ordusunun akıl almaz katliamı ve benzeri görülmemiş vahşet (köyün bütün çocuk, kadın ve erkekleri öldürüldü, evleri yakıldı; canlarını kurtarmak için kiliseye sığınan çocuk, kadın ve yaşlı erkekler bile yakıldı) sonucu Parislilerin moralleri en aşağı düzeydeyken, Madeleine, o zamanki takma ismiyle Rainer (Avusturyalı şair ve yazar Rainer Maria Rilke'ye çağrışım yaparak), 23 Temmuz 1944'te, Paris'in göbeğinde, Louvre Müzesi'ne birkaç adımlık, Seine Nehri üstündeki Solferino Köprüsü'nde, "Paris'i ve Seine'i seyre dalmış bir nazi subayını" görünce, (Naziler asker veya subay, Paris'te tek başına dolaşmazdı, bu bir istisna olmalı) Fransız Komünist Partisi'nin (FKP) silahlı kolu, kendisinin de bağlı olduğu Francs-Tireurs-Partisans'ın (FTP) emrini uygulamaya karar veriyor. Madeleine uzun söyleşilerimizden birinde bana şunları anlattı: “Bisikletimi köprünün girişindeki küçük duvara gelişi güzel bıraktım, arkasından nazi subaya yaklaşırken, küçük el çantamdan, dudak boyamın yanında sakladığım tabancamı yavaşça çıkardım. İçimden bize yakışmaz diyerek arkadan vurmak istemedim. Biraz daha yaklaştım. O da arkasından kendisine yaklaşıldığını duyumsadı sanıyorum, döndü, göz göze geldik. Hiç tereddüt etmeden kafasına iki kurşun sıktım. Bir buğday çuvalı gibi düştü. Hiç açı çekmedi. Acısını daha sonra hissettim. Bir adamı, işgalci bile olsa, nazi bile olsa öldürmek kolay değil. Hemen değil belki, ama daha sonra, kimi kez yıllar sonra anısı hafızanızda uyanır. Üzülmemek elde değil. Dahası o gün o güzel havada Paris'i ve Seine'i seyre dalmış bu subay belki kötü bir adam değildi. Belki nazilere karşıydı. Aslında ateş ettiğim o adam değildi, üniformasıydı. Ama ünifomaların içinde hep birileri bulunuyor. Subay düştüğü yerde, Köprü üstünde kaldı. Ben bisikletime atladım, hızla uzaklaştım, köprü üstünde koşturmacalar, bastım pedala... Çok kısa süre sonra, büyük ihtimalle bir ihbar üzerine hemen yakalandım. Önce işbirlikçi 'Fransız Milisi' isimli hayvanlar işkenceye yatırdı. Sonra Gestapo'ya teslim ettiler. İnat ettim, konuşmadım. Sadece 'Ben direnişçi değilim' dedim. Ne yaptılarsa ağzımı açmadım, başka şey demedim. Sadece 'Ben direnişçi değilim'. Neredeyse işkencecilerimi direnişçi olmadığıma inandırdım. Aklımda 'Colonel Fabien'in ( “Fredo”; gerçek ismiyle Pierre Georges, FTP bünyesinde Seine-Sud bölgesi en üst kumandanı, işçi kökenli harika direnişçi) Militanın El Kitabı diyebileceğimiz minik bröşüründeki, 'yakalanınca yapılması gerekenler'. Kuralları aynen uyguladım: Bir: 'Kendi kendini olay hakkında hiç bilgin yokmuş gibi ikna etmelisin. Olay ne olura olsun, bizzat sen olay hakkında gerçekten hiç bir şey bilmiyormuş gibi davranmalısın. İki: Ne yaparlarsa yapsınlar ilk üç gün hiç ağzını açmamalısın. Böylece 'hücrendeki', grubundaki yoldaşların, bilinen adreslerini değiştirmek, saklanmak, bir süre piyasada görünmemek için zaman kazanmış, tedbir almış olacaklar. Üç: Üç günden sonra dayanamayıp işkence altında konuşanlara küfür etmemelisin. İnsanlık halidir, dayanan olduğu gibi dayanamayan da olabilir. Dört: Ne olursa olsun davanı unutmamalısın, davanı, yoldaşlarını, kavganı terketmemelisin. " Madeleine bir ay süreyle Paris'te işkence altında kaldı; zaman zaman işkence edilen çiftlere, gençlere, çocuklara yapılan işkenceleri görmesi, duyması için işkence odasında bir köşede tutuldu; akıl almaz, hafızadan çıkmaz, kabus, barbarlıklara zorla tanık edildi. Anlatılması mümkün değil. Ağustos 1944'te, Madeleine işkencedeyken Paris'te Direnişçiler başkentin kurtarılması için silahlı eyleme geçtiler. Cumhuriyetçi ve FKP'ye de yakın polisler de. Madeleine öldürme kamplarına gönderilmek üzere trene bindirilmeyi beklerken, "artık Paris'ten ölüm kamplarına insan gönderilmeyeceği” emri üzerine serbest bırakıldı. (Anlatımı uzun sürecek ama bu olay iyi biliniyor.) Madeleine soluğu yoldaşlarının yanında aldı. Madeleine yaşına, gençliğine rağmen küçük bir silahlı grubun komutanlığına/şefliğine seçildi. Madeleine'le birlikte dört kişiydiler: Guy, Max, Marcel. "Compagnie Saint-Just” hücresi ilk iş Paris'te Nazilerin kaçtığı yola (Daha sonra Avenue Jean-Jaures olarak isimlendirilecek) yakın 19. arrondissement (ilçe) Belediye Binasını ele geçirdi. Belediye binasında pek çok sayıda silah ve mermi ve yiyecek, içecek buldular... İşbirlikçi hayvanların ve nazilerin kaçarken götüremedikleri, götürmek istemedikleri. Madeleine üç yoldaşıyla belediyede yönetimi aldıktan kısa bir süre sonra, ekmek peynir atıştırırken, öğlen saatlerinde, bir haber ulaştı: "Nazi askerler, bir tren dolusu nazi, Belleville durağından Buttes-Chaumont durağına doğru yola çıktılar. Önlerini kesin! Almanya'ya doğru kaçamasınlar!" Madeleine yoldaşlarıyla çıktı. Demiryolu Belediye binasına kırk metre. Buttes-Chaumont parkının doğusunda tren yolunun üstündeki köprüde beklemeye koyuldular. Tren tünelden çıkar çıkmaz yaylım ateşi, sandıklar dolusu dinamitlemeler başladı. Tren zınk diye durdu. Mahalleden bir demiryolu işçisinin, sonradan öğrenildiği gibi işçi ve direnişçinin bizzat üstlenmesi üzerine tren lokomotifi vagonlardan çözüldü, ayrıldı. Lokomotif aynı işçi ve direnişçi tarafından beşyüz metre kadar öteye götürüldü. Bize yardımcı olan demiryolu işçisi yardımını istediğimizde evinde eşiyle bulaşık yıkıyordu. Bize yardımını esirgemedi, işini bitirince, lokomotifi çözüp, beş yüz metre öteye çekinçe, yeniden evine döndü, eşine bulaşıkta yardımını sürdürdü. Sanki direnen o değildi. Bay Jarreau'yu unutmak mümkün değil. Onu bir daha hiç görmedik." Mahallelilerin kendiliğinden yardımıyla treni durduran ve "Mösyü Jarreau"nun” önemli katkısıyla çoşan dört genç direnişçi mahalleden bir-iki kişinin de katılımıyla yirmi otuz kişiylermiş gibi köprü üstünden, sağından, solundan el bombalarını, dinamitleri, mermileri yeniden ve çömertçe harcadılar. Naziler belki yüz direnişçi var sanıp, silahlar atılmış, beyaz mendili olanlar mendillerini sallayarak, eller yukarıda, tünelden birer ikişer çıkmaya, teslim olmaya başladılar. Dört genç direnişçi Madeleine 20'sinde diğerleri 17, 18 ve 19 yaşlarında, seksen evet evet tam seksen nazi asker ve subayını teslim aldılar. Paris'in içindeki, güney-doğusundaki Reuilly-Diderot Garnizonu'na götürüp, Paris'i özgürlüğüne kavuşturmak üzere olan güvenlik güçlerine teslim ettiler... (Aynı yerde, tünelin çıkışında, Buttes-Chaumont tarafındaki duvarda öteden beri Madeleine'nin dev portresi nöbette.) Madeleine ve yoldaşları hemen dönüp Paris'in ortasındaki Republique Meydanı'nda hâlâ nazilerin elindeki garnizonu kuşattılar. 1871 Paris Komünü savaşçılarının izinde, çatışma sürdü, ertesi gün bu garnizon da alındı... Madeleine kahramanlıklarıyla göze çarptı. Savaşa ilişkin madalyaların tümüne layık görüldü. Ama o Paris kurtuluşundan sonra fransız ordusuna asker olarak girmek istedi. Fakat 21 yaşında olmadığı için asker üniformasını giyemedi. Madeleine'in bana defalarca anlattığı gibi “Asıl neden kadın” olmasıydı. Bilhassa ordu da, resmi orduda, subaylar arasında, kadın sevgisi ve saygısı yoktu. Garnizona kadın sokulmuyordu. Madeleine mücadeleyi, silahlı mücadeleyi sürdüremedi. Madeleine buna çok üzüldü. O nazileri son noktalarına kadar takip etmek ve haklarından gelmek istiyordu... Yaşamında yeni bir bölüm açılıyordu: Gazeteci olmak. Paul Eluard ve eşi bu genç ve dinamik kadını kanatları altına aldılar. Louis Aragon ve Elsa Triolet ile tanıştırdılar. Madeleine Aragon'un yönettiği FKP yanlısı ve günde yarım milyon basan Ce Soir (Dikkat et Naci, Bu Akşam; Le Soir değil Ce Soir) günlük gazetesinde çalışmaya başladı. Eluard'ın dergisinde şiirleri yayınlandı. Eluard'ın teşvikiyle şiirlerini 1945'te Le Poing Fermé başlığıyla yayınladı. Önsüzünü Paul Eluard yazdı. Savaş sonrasında sanatçı, şair, yazar ve gazetecilerin buluştuğu kahvede birçok dost edindi: Dostları arasında Claude Roy, Tristan Tzara, Picasso, Pierre Daix gibi gazeteci, şair ve sanatçılar ilk akla gelenler. Pierre Daix Madeleine ile evlendi 1946'da. Bir kızları oldu: Fabienne. Evilik bir yıl sürdü. Madeleine 1951'de Berlin'de Nâzım Hikmet’le tanışacak. Vietnam'ın en ünlü şairiyle de: Hayatının aşkı ve kendi deyişiyle "Vietnam'ın Nâzım Hikmet'i" Nguyen Dinh Thi ile tanıştıktan ve arkadaş olduktan sonra yaşam akışı a'dan z'ye değişen, yaşamı yeni bir ivme kazanan genç kadın onunla evlenecek. Gerçek direnişçi, şair, iyi gazeteci ve bilhassa savaş muhabiri Madeleine (Fransa'nın ilk bayan savaş muhabiri) Vietnam'da Ho Chi Minh'in ve vietkongların, Cezayir'de bağımsızık mücadelesi verenlerin yanında yer aldı. Sömürgeciliğe karşı gazeetci ve yazar olarak tanındı... Madeleine FKP yayın organı L'Humanite'nin özel muhabiri olarak Vietnam'a gidecek ve 1946’dan beri tanıdığı, kendisine “ma fille” (“kızım”) diye hitap eden Ho Amca'nın sakalını bile çekiştirecek. Vietnam'ı bütün özellikleriyle, bütün farklılıklarıyla çok ama çok sevdi. Bu konularda yazdığı kitapları okunmalı. Sevgilisi Nguyen ise daha 1951'de o Festival sırasında ve bizzat Nâzım Hikmet'in yardımıyla, Şair Baba'nın şiirlerini Vietnamca'ya çevirecektir. Madeleine Riffaud, Europe dergisinin Kasım-Aralık 1974 tarihli Nâzım Hikmet özel sayısında aynen şunları yazıyor: "Nâzım’ın şiir sanatı tanınıyor. Daha 1951'de şiirlerini ilk kez Kuzey Vietnam'ın en büyük şairlerinden biri olan Nguyen Dinh Thi çevirdi." Madeleine'le, Abidin Dino 1913-1993 başlıklı ömür törpüsü üç çiltlik çalışmamı hazırlama aşamasında tanıştım. Bu vesileyle Madeleine Riffaud ile Paris’te 1990’lı ve 2000’li yıllarımızda birçok kez görüştüm. Uzun uzun sohbet ettik. Şair Baba’dan, Abidin’den, Avni Arbaş’tan ve dünyadan konuştuk. «Duvar»dan, «Duvar’ın düşmesi»nden ve Büyük İnsanlıktan da. Çok iyi anlaştık. Bana dünya kadar şey anlattı. Bir bölümünü Abidin'e ilişkin kitaplarımda ve ekitap.ayorum.com sitemizde hediye olarak sunduğumuz ekitaplarımda, ayorumcom'daki makalelerimde aktardım. Kalanı yakında bir ekitap biçiminde yazmak istiyorum. Bugünlük bu kadar yeter sanıyorum. Yüz yıllık ve dopdolu bir yaşamı bir veya birkaç makale veya bir ekitapla özetlemek mümkün değil. Madeleine unutulmazlardandır. Bu makaleyi Madeleine'i kendi ülkesi kadar sevdiği Vietnam'dan iki öz deyişle bitirelim diyorum: Bir insan “Kaplan karşısında hep ayakta kalmalı, korkan çünkü kaplandır.” Şu deyiş de Vietkong savaşçılarına ait: “Kan dökmektense ter dökmeli.” MERAKLISINA NOT: Madeleine Riffaud (anlatan), Dominique Bertail (çizen), Jean-Paul Morvan (senarist): Madeleine Resistante genel başlığıyla, Dupuis Yayınları, "Aire Libre" dizisi, Paris. İlk cildi 2021'de yayınlandı. Dördüncüsü bugünlerde yayınlanacak. Morvan'ın belirttiğine göre tümü sekiz cilt olacak. Bana kalırsa dokuz cilt bile olabilir. Madeleine'in anlattıkları bir (ç)ağlayandır çünkü.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|