Yazının tarihi ne zamana dayanır diye düşündüm. Yazı, insanın duygu ve düşüncelerini ortaya koyma, başkasına aktarma, topluma yayma ve iletme aracı olarak kullanmak için başlamış olmalı. İnsanlık tarihinde yazı için ilk çalışmalar, kanımca binlerce sene önce şekillerle başlamış olmalı. İnsanoğlu form, çizgi, sembol ve işaretler kullanmıştır. Tarihçiler, bu tür yazıların binlerce yıl önce geliştiğini söyler. Zaten insanlık tarihi, yazının bulunuşu ile başlatılır yoksa elde bulgu olmadan tarihin kayda geçmesi olası değil.
Binlerce yıl önce yazı taşıyıcılarının en önemlisinin düz taş satıhlar olduğunu, bulunan taş yazıtlardan anlıyoruz. Tahta, hayvan kemikleri gibi malzemeler de bu yazıtların oluşumunda kullanılmıştır. Altı bin yıl önce Mezopotamya’da kil tabletlerin üzerine resimsel yazı yazıldığı, daha sonra bu şeklin çivi yazısına dönüştüğü söylenir.
Çivi yazısının Sümerler tarafından kullanılması, tarihin ve medeniyetin başlangıcı olarak kabul görür. Çivi yazısı, üçgen bir stilus ile yumuşak kile hafifçe bastırılarak şekiller üretilmesiyle başlamıştır. Bu şekiller, bugünkü yazı formu gibi soldan sağa doğru yazılmıştır. Yazılan tabletler, kil üzerine olduğu için kısa zamanda sertleşip, pişirildikten sonra taş gibi kırılmaz hale gelmiştir.
Birçok bilgi, düşünce, hatta resmi belgeler, tapınak belgeleri, edebi belgeler ve envanter tutanakları hep bu kil tabletlerin üzerine yazılmıştır. Ancak kilin taş haline dönüşmesinden sonra saklanması veya imha edilmesi hakkında fikir yürütmek kolay değil. Müzelerde, çivi yazısı ile yazılmış mektupları görürsünüz. Bir el büyüklüğünde olan bu tabletlerin üzerine kişiler tarafından mektupların yazılmış olduğu gerçektir. Mektup bir yerden bir yere gönderilirken, zarfın içine konulup üzerine adres yazılır; kil tablet mektupları da aynı şekilde kilden bir zarfla kaplanır ve pişirilirdi.
Anadolu’da Sümerler döneminde kullanılan bu yazı sistemi, Hititler döneminde de çivi yazısı tekniği ile kullanılmış ve ayrı bir alfabe oluşturulmuştur. Aynı dönemde Afrika’da, Mısır’da ise palmiye yapraklarından, ağaç kabuklarından kesilen ince uzun şeritler üzerine, hiyeroglif adıyla bilinen bir çeşit yazı alfabesi geliştirilmiş ve kullanılmıştır.
Bütün bu çalışmalar, insanlığın tarihe kayıt düşmek, hislerini, duygularını ve düşüncelerini yazıp saklamak veya başkalarına iletmek için icat ettiği bir sistem olarak görülebilir. Eski Mısır’da keten bezi de yazı malzemesi olarak kullanılmıştır. Ancak genelde papirüs üzerine yazılan yazıların zarf içine konulmadığı düşünülür. Papirüsler rulo haline getirilip ketenle bağlanır ve mühürlenirdi. Papirüs, zarf içine girmek için katlanması zor bir materyaldir. Mısır müzelerinde papirüs için bir zarf gördüğümü hatırlamıyorum.
Her ne kadar zarf önemli olsa da, içindeki mektubun içeriği, zarftan çok daha önemlidir. Ülkemin en üst makamı olan Cumhurbaşkanlığı da böyle bir içerik ile değerlendirilebilir. Her ne kadar seçimlerin anayasaya uygun olup olmadığı tartışmalı olsa da, temsil ettiği makam Cumhurbaşkanlığı’dır ve saygı gösterilmesi gereken makam odur. Kimin temsil ettiği çok önemli olmasa gerek, ancak konuşmalarının içeriği pek değerli değildir.
21 yıldır iktidarda olan bir partinin yarattığı sorunları çözmesini beklemek hayaldir. Çözümü bilselerdi zaten bu sorunlar yaratılmazdı.
Hangi birini sayalım? 20 haneli bir köyde bir kız evladı cinayete kurban gidiyor, 45 gündür katil ortada yok, kimse duymuyor. İlkokullar pislik içinde, aileler haykırıyor, kimse temizlemiyor. Emekliler insanca yaşamak istiyor, kimse duymuyor. Mevcut işçi ücretleriyle yaşamak isteyen işçilerle sendikalar haykırıyor, kimse duymuyor.
İki senedir Sinan Ateş cinayetinin failleri hakkında gazetecileri susturmak isteyen bir kuruluş var, gören yok. Gerçeğin ortaya çıkmasını engelleyen, failleri koruyan kişiler var, duyan yok. Osmaniye’de, Adana milletvekilinin oğlunun kullandığı çakarlı araçta 20 kg uyuşturucu yakalanıyor. Vekil sadece partisinden istifa ediyor, kimse duymuyor.
İnsanlar mazruf ‘un ne ifade ettiğine bakmadan içeriğini gözlemlemekte, gelin YArgıyı özerk kılalım, özellikle Anayasa Mahkemesi’nin kişiliğini koruyalım. Adalet hepimiz için gerekli. Mülkün temeli adalettir, bunu Atatürk 1927’de söyledi. Mevcut Anayasa kararlarına uymayan bir yönetim var. Ülkemizin yeni bir Anayasa’ya değil, mevcut itibarının korunmasına ihtiyacı var. Ülke itibarının, MAZRUF itibarından çok daha önemli olduğunu haykıran bir toplum var ortada, duyan yok, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.