A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

KIRK YIL OLDU: YILMAZ!

Kategori Kategori: Makale | Yorumlar 0 Yorum | Yazar Yazan: M. Şehmus Güzel | 06 Eylül 2024 21:25:35

Yılmaz Güney 1 Nisan 1937’de Adana’nın Yenice köyünde dünyaya merhaba dedi. 9 Eylül 1984’te Paris’te aramızdan ayrıldı. 47 yılının 12’den fazlasını hapishanede geçirdi. Türkiye’nin haritasını hapishanelerde çizdi. Bütün hapishanelerde arkadaşı vardır Yılmaz’ın. Tutuklu, mahkum ve gardiyanlar arasında. Nöbet tutan askerler arasında. Yılmaz'ın dramı, özgürlüğüne kavuştuktan sonra, yeterince zamana sahip olamamasıdır. Hep bir şeyler gelip gelip zamanını çaldı : Hapishane, hastalık ve kaçınılmaz yazgı ölüm.

İki yıl askerlik yaptı Yılmaz Güney : Sürgün bölüğünde.

Üç yıl yurtdışında yaşamak zorunda kaldı. Yurt dışında daha uzun süre kaldığı sanılıyor, çünkü o üç yıl içinde başkalarının otuz yılda yapacağından fazlasını gerçekleştirdi.Yılmaz çalışmaktan yorulmuyordu. Çalışarak duvarları, sınırları, okyanusları aşıyordu. Yoldaşlarına, yol arkadaşlarına örnek oluyordu.



Evet Güney’in en çarpıcı özelliği çok çalışkan olmasıdır. Zekasının da yardımıyla aynı anda birçok işi yapabildi. Aynı anda birçok işin yanında birçok tasarıyı da olumlu sonuca ulaştırmak amacıyla ugraştı. Ve genellikle tasarılarını sonuçlandırabildi. Zamanı yetmediği için gerçekleştiremediklerini, kendisinden sonraya kalanları saymıyorum burada.

Evet Yılmaz Güney çok çalıştı. Çok üretti. 47 yılını çok güzel renklerle donattı. Bilhassa sarı, kırmızı ve yeşille.

Yazar, öykücü ve romancı, saati gelince şair, sinema ustası, oyuncu, senarist, yönetmen, gençliğini yaşamış bir delikanlıdır Yılmaz Güney.

Yılmaz Güney, siyasi bir lider ve bir tür yol göstericisi olarak Güney, Yurtsever Devrimci-Demokrat, Demokrasi Bayrağı, Mayıs gibi dergileri yönetti. Birçok siyasi yazıya imza attı.

Evet Yılmaz Güney böyledir : Hem aşıktır, hem devrimcidir.

Size bugün Yılmaz Güney’in cenaze törenini anlatmak istiyorum :

Yılmaz Güney, 9 Eylül 1984'te 47 yaşında, Paris’te, uzun bir hastalık döneminden sonra, aramızdan ayrıldı. Yılmaz’ın cenaze töreni 13 Eylül'de yapıldı: Paris Paris olalı böylesi bir cenaze törenini görmemişti.

O gün Paris Kürt Enstitüsü’nün önü ana-baba günüydü. Yılmaz Güney’le vedalaşmak için dünyanın dört bucağından gelen Yılmaz Güney dostları, arkadaşları, yol arkadaşları, yoldaşları, tanıdıkları ve elbette hayranları, hemşerileri saygı duruşunda bulundular. Kimi sıkılı yumruklarını kaldırdı gökyüzüne, yarınların daha mutlu olması dilekleriyle ve geleceğe sarsılmaz inanmışlıkla, Güneş'e. Kimi iki damla gözyaşını saklamaya çalıştı : “Erkek adam ağlamaz” meselesi. Oysa buna gerek yoktu : Çünkü Yılmaz bilirdi erkeklerin de ağladığını. Saklamak boşuna.

Eller üstünde taşındı Yılmaz, Rue La Fayette’den Republique Meydanı’na.

Meydan öğlen saatlerinden beri tıklım tıklımdı.

Orada bindirildi cenaze arabasına. Servet Tanilli o arabanın içindeydi. Yılmaz’la birlikte. Ve arabanın tepesine gazeteciler, kameraları ve fotograf makinalarıyla, üşüştüler. Onları oradan indirmek zor işti. Ama indirildiler. Çaresiz. Yılmaz Güney öyle istemişti çünkü.

O araba harekete geçtiğinde arkasından akan seli görmeliydiniz. Evet akan bir seldi bu. Yılmaz Güney Nehri. Ceyhan ve Seyhan’a, Dicle ve Fırat’a, Asi Nehri’ne, Kızılırmak’a bin selam…

Güney, cenaze törenini görmek isterdi diye düşünüyorum. Çünkü o gün herkes oradaydı. Herkes cenazesinin peşinden yürüdü.

Bir avukat arkadaşı, o kalabalığı görünce, "İşte Yılmaz Güney budur." dedi.

Yılmaz'ın halkı, kadın, erkek, genç yaşlı, çoluk çocuk, o gün oradaydı.

Adana, Yenice, İstanbul, Diyarbakır, Siverek, Lice, Ergani, Silvan, Muş, Tunceli, Kars, Van, İzmir, Kayseri, İmralı, İzmit, Nevşehir, Antakya, Sakarya, Isparta, Konya, Edirne, Çorum, Kastamonu, Antalya, Kemer, Söke, Bucak, Ağrı... o gün oradaydı. Eksiksiz.

Duvar filminde oynayan çocuk oyuncular, kimi Fransa'nın taşra kent ve kasabalarından ve köylerinden, kimi Almanya'dan gelmişlerdi. Kimi Belçika’dan. Kimi İngiltere’den. Yılmaz Abi’lerine saygı için. Birçoğu filmdeki kıyafetleriyle neredeyse, gözleri yaşlıydı, ama işte gelmişlerdi ve oradaydılar.

Türkiye'yi onun filmleriyle tanıyan Fransızlar, Arjantinliler, Brezilyalılar, İspanyalılar, Şilililer, Uruguaylılar, Filistinliler, yakın ve uzak komşularımızdan kopup gelmiş Araplar, Afrika’nın değişik ülkelerinden değişik halkların temsilcileri oradaydılar... Hepsi Yılmaz Güney’i, sinemasını, mücadelesini ve yaptıklarını çok iyi biliyorlardı. Yılmaz Güney birçoğu için bir örnekti ve bir örnek olarak kalıyor.

Şu siyahlar giyinmiş genç kız gibi. O kız işte, o siyahlar içindeki kız, bütün yürüyüş boyunca elinde taşıdığı kırmızı bir gülü getirdi tabutunun üstüne koydu: Olağanüstü bir incelikle ve hafifçe.

Ve Yılmaz Güney’in kadim dostları: Hastalık günlerinde yanı başından ayrılmayanlar: Kazım’lar, Bekir’ler, Ahmet’ler, Kendal’ler, Erdoğan’lar ve diğerleri.

Ve ailesi elbette: Fatoş Güney, Küçük Yılmaz ve elbette Elif.

Evet herkes oradaydı. Herkes. Abidin Dino, Ayşe Emel Mesçi , Tülay German ve Erdem Buri ve daha pek çok ama pek çok sanatcımız da…Kimi en önde, kimi kitlenin içinde, tanıdıklarıyla birlikte. Herkes Yılmaz’la içiçe. Herkes Yılmaz’la. Yılmaz herkeste.

Pere Lachaise Mezarlığı'nın içine girildiği andan sonra ilerlemek mümkün değildi artık. Mezarlar, mezar taşları, ağaçlar, ara yollar, her yer evet her yer işgal edilmişti. Salkım saçak insanlar…

Servet Tanilli’nin damıtılmış sözcüklerden oluşturduğu ve bir demet Malatya gülü gibi sunduğu konuşması: Fena vurdu dinleyenleri. Nasıl ağlıyor insanlar kardeşim nasıl ağlıyor. Anlatamam. Kocaman adamlar ve, bu satırları yazan ben, nasıl ağlıyoruz: Nasıl? Servet Tanilli nereden buldu çıkardı bu sözcükleri: Taaa kalbimizin oralara kadar gidiyor, göğüs kafesimizi sıkıştırıyor, bizi perişan ediyor ve vuruyor bizi içeriden. Vuruyor ve kalkamıyoruz. Dizlerimiz tutmuyor : Çömeliyoruz. Yılmaz’ın “it oturuşu” dediği türden. Oturuyoruz ve göz yaşlarımızı bıyıklarımıza ve sakallarımıza saklıyoruz. Bıyıklarımız ve sakallarımız ıslanıyor heval!: Anlatamam. Sadece hüngür hüngür sesleri duyuluyor. Gökyüzü masmavi ve çömert, Güneş başını önüne eğiyor. Kuşlar susalı çok oluyor. Mezarlıkta sadece Tanilli’nin sözcükleri ve koskocaman adamların, erkeklerin ve kadınların, ama bilhassa erkeklerin hüngür hüngürleri duyuluyor. Sadece hüngür hüngürler. Kaç gün sürdü bu gözyaşları, kaç ay, kaç hafta, kaç saat? Ve aniden kuş sesleri yeniden örttü bütün gürültülerimizi, bütün Gökyüzünü, bütün kalabalığı. Bütün insanlığı. Ve hepimiz Yılmaz Güney’le birlikte indik ve çıktık. İndik ve çıktık. İndik ve çıktık. Kaç defa ? Kaç zaman ? Kaç asır ? Ve sonra kardeşlerim o mezarlık çiçeklerle bir donatıldı bir donatıldı ki anlatmak olası değil. Birara Fatoş’a gözüm takıldı: Çünkü o ve yakınları ve herkes Yılmaz’dan ayrılamıyorduk. Fatoş’a takıldı gözüm evet ve Fatoş’un o çiçek bahçesi, o çiçek sergisi önünde memnun ve neredeyse mutlu olduğunu farkettim. Bu da bize yeter dedim. Zaman aktı, saatler geçti, Yılmaz’dan o gün bir çiçek bahçesinde, bir çicek sergisinde ayrıldık. Ama tamamen ayrıldık mı? Bilinmez.

Biz onu bırakmadık o da bizi bırakmaz.

Peki ulan ölüm!: Sana pabuç bırakacak değiliz ulan! Gelip bizi alamazsın oğlum çünkü Yılmaz ve biz yazılıyız bu topraklara. Ve yalnız değiliz, yazılıyız çünkü halklarımızın yüreklerinde:

Yılmaz Pere Lachaise’de yalnız değil: Arkadaşları, yoldaşları, ve yol arkadaşları arasında Auguste Blanqui, Eugene Pottier, daha pek çok Komünar, Modigliani, Edith Piaf, Maurice Thorez, Jacques Duclos, Yves Montand ve Simone Signoret, Visconti, Chopin, Auguste Comte, Moliere, La Fontaine, Balzac, Pierre Brasseur, Jules Berry, Proust, Apollinaire, Oscar Wilde, ve Dr. Abdurrahman Kasımlo ve daha sonra onlara katılanlardan Ahmet Kaya, Ugur Hüküm ve diğerleri.

Ve bir de Yılmaz’ı sürekli ve düzenli ziyaret edenler. Yılmaz’ın halkı ve halkının o sevimli çocukları : Kadın ve erkekler ve çocuklar ve gençler. Anıt-Mezarı’nı binbir demet çiçekle süsleyenler, donatanlar, gönüllerinden geldiği gibi gönüllerini açıp oraya iki satır not düşenler, iki damla gözyaşının peşinden . Dertlerini yazanlar. Yılmaz’a sevgilerini dillendirenler…

İşte görüyorsunuz Yılmaz Güney Pere Lachaise’de ve bizimle.

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: Henüz oy verilmedi / 0 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git