|
KÜFE...Kategori: Nalına Mıhına | 0 Yorum | Yazan: Metin Atamer | 12 Ağustos 2024 13:07:43 Ankara’da çocukluğumu yaşadığım tarihlerde, haftada dört defa, Kurtuluş semtine yakın sebze pazarı kurulurdu. Cumartesi ve Çarşamba günleri Sıhhiye semtinde kömür depolarının arkasında, derenin kenarında; Salı ve Perşembe günleri ise Cebeci çayırının bulunduğu yerde kurulurdu pazar. Bahçelievler ve Yenimahalle ise daha yeni kurulmaya başlanan semtlerdi. Pazara gitmek bir kültürdü o tarihlerde. Evde kaybolmayacak tek eşya PAZAR FİLESİ idi. Naylon torba çıkmadan evvel, her evde birden fazla file bulunurdu. Filenin içi dolduğu müddetçe genişlerdi. Geçenlerde Kadıköy’de çarşıda rengarenk file satıldığını gördüm. Kanımca Çin malıydı. Birkaç renk bu filelerden aldım.
Evde eksik olan yiyecek türünden malzeme bu pazarlardan alınırdı. Çok iyi hatırlarım, Cumartesi pazarında Mustafa adında biri sadece maydanoz satardı. Yumurtacı Kemal vardı ve yalnız yumurta satardı. Kemal, rahmetli pederimle müşterek SporToto oynardı. Kimi zaman kazanır kimi zaman kaybederlerdi. Kazandıklarını paylaşır, pazar yerinde tezgah önünde uzun uzun maçların yorumlarını yaparlardı. Kemal Beypazarlı, köy delikanlısıydı. Babam yumurtayı da ondan alırdı. Yapılan SporToto muhabbeti aslında yumurtanın taze ve irisini alma zeminini hazırlıyordu. Bir de rahmetli pederin "Çakır" diye hitap ettiği, gözleri çakır renginde, soğan ve patates satan bir pazarcısı vardı. Hiç anlamazdım, onunla da oturur sohbet ederdi. Sanki ülkenin nabzını Çakır tutardı. Pazarda sebze ve meyve bir hamalın sırtındaki küfeye yüklenirdi. Mevsim yaz ise bir hamal küfesi içinde de karpuz ve kavun alınırdı. Bir adet kavun veya bir adet karpuz alınmazdı; beş veya on adet yüklenirdi küfenin içine. Fidanlıktan yürüyüp eve gelirdik. Evin kapısında küfe yere indirilir, içindeki erzak boşaltılırken, kan ter içinde kalan hamal, bir kenara oturup dinlenirdi. Küfe boşalınca, ücreti ile küfeyi hamala verir gönderirdik. Bu kültürü aldığımdan mı bilmem, pederimin vefatından sonra ben de pazarda bu esnaflarla muhabbeti devam ettirdim. Hatta Sıhhiye pazarında bir başka tezgahta sebze sergisi olan Attila adlı esnafla dostluğu, mevcutlara ilave ettim. Genelde öğle sularında pazara gittiğimden, Attila beni görünce hemen tezgahın arkasına geçer, tüp ocağını yakar, bol domates ve biberli menemen yapar, tezgahın arkasında hazırlanan portatif masada yemeğe beni ısrarla çağırırdı. Menemen aslında bir araçtı, oturup çeşitli konularda benimle sohbet etmeyi çok severdi Attila. Ben de onunla sohbeti severdim, çünkü halkın nabzını tutmak, bana değişik görüş açısı verirdi. File kültürü, naylon torba ile tarihin tozlu sayfalarına gömüldü gitti. Naylonun doğada yok olmadığını gören bilim adamları, bu sefer doğada yok olabilecek naylon torba formülüne çalıştılar. Bu arada sert kağıttan torba üretimi ile naylon torba boşluğu kapatılmaya çalışılsa da, havanın oksijen kaynağı ormanların korunması adına, ağaçların kesilmesine dur demek için tekrar fileye dönülür mü? Bilmiyorum. Ancak mutlaka elde taşıma adına bir malzeme geliştirilecektir. Bu arada insanların sırtlarında çanta taşımaya başladığını izlemekteyiz. Aldıkları malzemeleri bu çantaların içine koyup taşımaktalar. Bu çantaların da marka açısından başka süksesi olsa gerek. Kimileri marka çantaları tek omzuna asmaktalar. Sırt çantaları üzerinde, kimilerinin torba düzeneği bulunmakta, iki taraftan bağcıklarını çektiğinizde büzülüp kapanmakta. Bazılarının ise kapak şeklinde düzeneği bulunmakta. Alt tarafında ise bir kilit mekanizması bulunmakta. Aldığınızı içine koyup üst kapağını indirip kilidi kapatırsınız. Her iki omzunuza geçen sapları vardır ve bu bir hamalın taşıdığı küfeyi andırır. Nereden nereye geldik. Yaklaşık 100 senelik bir kültür. Osmanlı’dan bu yana gelen kültür küfe. Küfeler genelde ağaçtan yapılır. Yapılması da çok zahmetli bir iştir. Küfe imal edenler, düzgün dallardan özel aletlerle ince uzun parçaları yontarak şerit haline getirirler. Küfenin alt zeminini üretmek esas önemlidir. Zemini ürettikten sonra diğer parçalar örgü şeklinde sarılır. Bir önden bir arkadan geçerek örgü tamamlanır. Bitiş yerlerinde yine ağaç saplarından faydalanılır. İyice suda ıslanan ağaç sap kabukları ip şeklinde ıslakken bağlanır ve kurumaya bırakılır. Düğümle bağlanan ağaç kabuğu, kuruduktan sonra açılmaz. Bu küfelerin içine ne kadar malzeme koyarsanız koyun ne kırılır, ne de açılır. Her yörenin küfesi de başkadır. Akdeniz’de yapılan küfelerle Karadeniz’de yapılan küfeler aynı değildir. Karadeniz’de yapılan küfelerin altları iki ayak üzerinde durur. Bu küfeler silindir şeklinde değil oval şekildedir. Ege’de yapılan küfeler genelde tütün, üzüm ve zeytin taşıma için yapıldığından, şekil itibari ile nispeten daha küçük yapılır. Adana’da yapılan küfeler, daha çok pamuk taşımak için yapıldığından, hepsinden çok büyüktür. Pamuk hafif malzeme olduğundan küfe devasa olur. Ancak taşımayı yapan hamal pek zorlanmaz. Yeni nesil küfeler ise şimdi naylon şeritlerden yapılmakta, daha hafif ve sağlam olmakta. Küfe kültürünün de artık eski tadı kalmadı ve bu el sanatı da yok olmaya mahkum edildi. Pazar kültürünün, büyük marketlerin şehirlerde yayılması ile yavaş yavaş yok olmaya başladığını seyretmek bana hüzün vermekte. Pazar kültürünün yok olmaya mahkum bırakılmasını içime sindirememekteyim. Toplumun nabzı olarak görürdüm bu esnafı, hoş ne vergi verirler ne de sattıkları mal için bir fiş, ama onlar halka daha makul fiyatla sebze ve meyve ulaştırmaya çalışan esnaf grubu olduğu için sever ve takdir ederim. Bu esnafın BAĞKUR ile sigortalı olması iyi, götürü usulde bile olsa vergi vermemesini tolere edebilirim. Çünkü milyarlar kazanan birçok şirketin vergilerini af eden bir yönetim bulunmakta. Saraya yakın kuruluşların vergi vermediği ülkemizde, üç beş esnaftan almadığımız 3 kuruşluk vergiye mi göz dikeceğiz? Sırtında küfe taşıyan hamaldan vergi mi isteyeceksiniz? Gidin vergilerini af ettiğiniz firmalardan, milyarlar kazanan şirketlerden vergi tahsil edin. Bu şirketlerin, Saray’ın yönettiği vakıflara, dolayısıyla iktidar partisine akıtılan büyük fonlara önce bakalım. Sırtında ülkenin giderlerini küfe gibi taşıyan asgari ücretli işçiden, emekli memur ve işçinin dolaylı verdiği vergiden medet uman müflis idare, halkın sırtına yüklediği küfe vergiden medet ummayı bırakmalı diye bir sözüm geldi söyledim, hem nalına hem mıhına.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|