|
SANDIKKategori: Nalına Mıhına | 0 Yorum | Yazan: Metin Atamer | 18 Nisan 2024 07:56:17 Anadolu’nun tarihinde sandık önemli bir yer işgal eder. Sandık yapılırken mutlaka özen gösterilmesi gerekir. Aslında Türk toplumunun geleneklerinde sandık vazgeçilmez bir eşyadır. Evlenmeye karar verdiğimizde eşimle bir ev kiralamıştık. Ankara’da, Tandoğan Meydanı'na yakın Kubilay Sokağı'nda bir çatı katıydı. Eve ilk taşıdığımız eşya, eşimin çeyiz sandığı oldu. Sandığın içinde neler yoktu ki? Evin içinde kullanılan her eşyanın üzerine örtülecek bir örtü bulunmaktaydı. Sehpanın örtüsü, masanın örtüsü, mutfakta bulunan rafların örtüsü, hatta bir hamam tası ile sabunluk bile vardı, bu sandığın içinde. Sandık, masif ceviz ağacından yapılmış olduğundan oldukça ağırdı. Köşelerinde sarı metalden koruma amaçlı madeni köşelikler çakılmıştı.
Karşılıklı her iki yanında sarı metalden kulpları vardı. Önündeki kapak kilidine bile özenle işlenmiş sarı metalden anahtar deliği çerçevesi vardı. Sandığın ayaklarında, cevizden yapılmış ve üzeri oymalı işlemeler bulunmaktaydı. Bir yerde sanki sanat eseri yaratılmıştı bu sandıkta. Bu nedenle misafir odamızın en mutena yerine koymak gerekmekteydi. Nitekim bir gelinin çeyiz sandığıydı. Sandığın çevresinde ve etrafında kabara çivilerle çakılmış, deriden şeritler vardı. Sandıkla aynı renkte uyum içindeydi. Deri çevrelemenin, ceviz ağacının, olası olumsuz durumlardan koruma amaçlı olduğuna inanmaktaydım. Sandık, evimizin temel taşlarından biri olmuştu. Evliliğimiz boyunca birkaç ev değiştirdik, taşınırken kamyona giren ilk eşya eşimin çeyiz sandığı oldu. Özenle üstü örtülür, iplerle örtü korunur ve hamalın sırtına verilen ilk eşya olurdu. Taşındığımız her evde bu sandık baş köşede yerini gururla alırdı. İlk çocuğumuz erkek olmuştu, ertesi sene ikinci çocuğumuz kız oldu. Baba olmanın sevinci vardı bende. Kızımız doğduktan birkaç sene sonra evimize ikinci sandığı aldık. Eşim, ‘Kız çocukları çabuk büyür, bu günden sandığı doldurmaya başlamam gerek’ diyerek beni bu geleneğe ikna etmişti. Aldığımız sandık ise değişik bir yapıdaydı. Sanki mobilya olarak yapılmış, üstü işlemeli, çeşitli şekilleri içeren bir sanat eseri idi. Seyahatlerimizde, bilhassa nüfus kaydımın bulunduğu Denizli ilinden geçerken, mutlaka döner tekstil çarşısına girip, birkaç örtü, işlemeli bezler ve havlular almayı ihmal etmezdi eşim. Bu alınan bütün eşya, dönüşte, evdeki ikinci sandığın içine girerdi. Sandık deyip geçmeyin, tam bir dipsiz kuyu. Koydukça dolacağını düşünürsünüz ancak bu sandık, yani çeyiz sandığının, hiç dolamadığını izlemek bana mutluluk vermekteydi. Her seyahat dönüşünde bu sandığa mutlaka birkaç parça eşya girerdi. Evlilik çağına geldiğinde kızımın eşi ile tuttukları eve taşıdığım ilk eşya, onun çeyiz sandığı idi. Mutluydum, en azından bir sandık mesuliyetinden kurtuluştu bu. Torunlarımın her ikisi de erkek olduğundan üçüncü bir sandık mesuliyeti üstümde olmadı. Türk toplumunun kültürel mirası olan sandığın yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası olduğuna inancım tamdır. Bu geleneğin Orta Asya’dan geldiğine inanırım. Seyrettiğim birçok belgeselde çadırlı, otağlı Türkmen çadırlarında da bir sandığın var olduğunu izlemekteyiz. Sandık, o çadırın vazgeçilmez bir parçası, mütemmim cüzü oluşturmaktadır. Daha sonra dekoratif çok eski bir sandık daha almıştım. Ancak bu sandığın içine hiçbir şey koymadık. Üzerinde çok güzel işlemeler vardı. Bir sanat eseri gibiydi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anadolu’nun İtilaf Devletleri tarafından işgal edilişi sürecinde, olağanüstü şartlarda kurulmuş bir meclisti. Bu şartlarda olabilecek en demokratik bir işleyişle çalışmaktaydı. Her şehirden bir temsilcinin bulunduğu bir meclisti, ilk meclis. İçinde birkaç radikal dinci akım temsilcisi de barındırmaktaydı. Rauf Orbay’ın anılarında üzerine basarak belirttiği bir husus, Mustafa Kemal Paşa’nın demokratik, hukuk devleti tesis etmek için vermiş olduğu uğraşının karşısında olanların Meclis içinde var olmasına karşı Mustafa Kemal Paşa'nın mutedil kalmasına şaşkınlığıdır. Mecliste konuşulan her konuda, meclisin oylama yapıp alınan kararı kanunlaştırılması, bir başka değişle sandıktan çıkan oy çokluğu ile kararların alınmasının, tam bir demokrasi örneği olduğuna inanmaktayım. Bunları meclis kayıtlarında bulabilirsiniz. Mustafa Kemal Paşa’nın 28 Ekim 1923'de Çankaya'da yemekte, ‘Yarın Cumhuriyeti İlan Edeceğiz’ sözleri, yenen yemeğin tatlısı gibiydi. Mecliste ‘manda’ konusunun ciddi boyutta tartışılmakta olduğu bir dönemde, böyle bir kanun maddesinin sandıktan nasıl bir oylama ile geçeceği merak edilmekteydi. Ancak 29 Ekim günü meclise tek madde ile verilen bu önergenin, oy birliği ile kabul edilmesi, sandığın önemini anlatmaya yetmişti. Cumhuriyet tarihimizi bilmeyen bir faninin ‘Cumhuriyet Sandıkta Kurulmadı’ diye uçuk bir cümle kurmasını, özünde, sandığı inkar eden seviyesiz bir cümlenin sahibi olarak tanımlarım diye bir sözüm geldi, söyledim hem nalına hem mıhına.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|