|
|
DEĞİŞİYOR, YOKSULLAŞIYORKategori: Makale | 0 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 22 Mart 2024 19:28:07 Pazartesi 18 Mart 2024, Paris'te havalar ısındı, ısınıyor: Termometremiz 18 dereceyi gösteriyor. 19 Mart'ta, 19 dereceyi. 20 Mart'ta, 20 derece. 21 Mart'ta, 21 derece. Isınan sadece Fransa'nın başkenti değil. Birçok ülke yanında İspanya da ısınıyor. Bu ülkede kimi yerde mevsimlik dereceler 3, 5 veya 6 veya 8 derece aşıldı. Endülüs'te artık raks yapıl(a)mıyor, havaların ısınmasının önüne nasıl geçilebilir konuşuluyor. Bilim kadın ve adamlarına kalırsa İspanya yakında güneyinden başlayarak çölleşeçek.
Daha sonra Fransa'nın güneyinde, Pirenelerin eteklerinde serili topraklar çölleşeçekmiş... Kış bitiyor, 21 Martla birlikte İlkabahar'a girdik. Yeni yılınız kutlu olsun : Madem ki birçok halk için yeni yıl 21 Martla başlıyor. “Yeni Gün” : Newroz. Havalar ısınıyor ama saat sabahın üç otuzu ile dokuz otuzu arasında kışlık dereceler yine de geçerli. Termometrelerimiz 5'e veya 6'ya kadar iniyor : Üşüyoruz. Meteoroloji uzmanlarının öngörülerine baklırsa, bu yaz “Tarihimizin en sıcak yazı olacak”mış. 2023'teki dereceler bile geçilecekmiş. Duyduk duymadık demeyin, tedbirinizi bugünden almayı ihmal etmeyiniz. Evet daha önce de birkaç defa yazdık: Mevsimler değişiyor. Mevsimler yer değiştiriyor. Mevsimler nitelik değiştiriyor. Mevsimler birbiriyle köşe kapmaca oynuyor. İnsanoğlu/insankızı şaşkın (mı?) izliyor (mu?). Mevsimler değişiyor. Biz de değişiyor muyuz ? Emekçiler sabahtan itibaren iş başından önce ve iş bitişinde eve dönüş saatlerinde artık metro yerine bisikleti tercih ediyor. Bisikletlerin özel yolları tıklım tıklım. Yaya geçitlerinde bile yayalara geçiş izni pat diye verilmiyor. Sabırla beklemek lazım. Bisikletler yanında, “trottinette”ler ve benzeri taşıma araçları fırıl fırıl. Bisiklet yollarının sayısı ve genişliği artırıldı. “Amsterdam artık bisiklet başkenti niteliğini Paris'e kaptırdı” diyenler bile var. Londra ve Berlin de fena değilmiş, gelen haberlere göre. Hayatımız zorda. Hayat pahalılığı sürüyor. Fiyatlar durmaksızın artıyor. Malum. Et artık satın alınamıyor. Et yerine kurufasulya, nohut, mercimek, bezelye, patlıcan, domates, biber ve benzeri sebzeler tercih ediliyor. Mevsimine göre. Kırmızı ete öteden beri muhalafet yaptığım için bu yeni tüketim tarzımız işime geliyor. Mercimek çorbasına bayılıyorum, çocukluğumdan gelen bir mesele. Her gece yemeli. Isıtıyor da. Ah işte mercimek çorbası ısıtıyor deyince elektrik fiyatına peşpeşe yapılan zamlar aklıma geldi. Öyle az da değil : Peşpeşe gelince yüzde onu geçti... Bizim gibi evini elektrikle ısıtanlar yandılar. Bir aylık artış net enaz yüz öro. Yumurta fiyatı bile yükseltildi. Analar çocuklarına bir omlet pişirirken üç yumurta yerine iki yumurta kırmak zorunda kalıyor. Üç çocuğa iki yumurta. Süt, peynir, makarna, ekmek fiyatları da arttırıldı. Peynir, Fransa'nın övünç ürünü, ender yiyecekler arasında artık. Fiyatlar el yakınca, alış-veriş yapılamıyor veya düşük düzeylerde kalıyor. Tüketim azalıyor. Ekonomi tekliyor. Üretim düşüyor, üretim azalıyor. İşten çıkarmalar ve işsizlik artıyor. Kalitesiz ürünler, tüketim tarihi geçmişler bile satışa konuyor. Çalışan ve üreten ama yine de yoksul kalanlar bu kalitesiz ürünlerle “besleniyorlar”. Hastalıklar çoğalıyor. Hasta sayısı artıyor. Dertlere yenileri ekleniyor. Çocuklar evde ve okulda yeterince beslenemiyorlar. Öğlen saatlerinde lokantalar zorda, gece lokantaları zavallıları oynuyor, varsa sinek avlıyorlar. Yemek alışkanlıklarımız değişiyor. Yeni alışkanlıklar ediniyoruz : Ekmeğimizi artık bizzat evimizde kendimiz üretiyoruz. Yoğurdumuzu da onikişer postalar halinde evde bizzat yapıyoruz. Yemeklerimizi de bizzat hazırlıyor, bizzat pişiriyoruz. Patatesin fiyatı arttığı için yer elmasını anımsadık : Evet yer elmasının başına altın yağdı. Tadı da hani çok güzel. Elbette pişirerek yemek mümkün. Taze taze yemek te. Patates ve havuçla akrabalığı gözden kaçmıyor. Üçü de yer altı çocuğu demeli mi ? Dedik. Bana çocukluğumu anımsattığını da geçerken not edeyim. Fransızcası da bir tür oyun ismi gibi, kulağa küpe : Topinambour. Telafuzu topinambur. Neredeyse bütün harfleri okunuyor. Fena mı ? Tadına hemen bakmalı. Belki yarım kilo satın almalı. Yemeklerimizde soğan daha çok kullanılıyor. Sarmısak ta. Bostanlarımızda ve bahçelerimizde yetiştirdiğimiz değişik otlar da. Lokantalarda öğlen saatlerinde gördüğümüz çok az sayıdaki müşteriler yalnızları oynayan kadın ve erkekler. Burada “Herşeyin çaresi var ama yalnızlığın yok” deniyor. İnanmalı mı. Evet. Kapanan kapıların başında lokantalar geliyor. Hele mütevazi ve küçük lokantalar. Fiyat artışlarından en başta ve en çok etkilenenler orta sınıf diye isimlendirilen kitlenin kadın, çocuk ve erkekleri. Eskisi gibi çalışıyorlar ama eskisi gibi geçinemiyorlar. Öğlenleri yemeklerini alışık oldukları tanıdık mütevazi lokantalarda atıştıramıyorlar. Sinemaya, tiyatroya, konsere, maça gidemiyorlar. İş çıkışında bir kahveye oturup bir bira veya bir bardak “kırmızı” içemiyorlar. Tatilin tadını eskisi gibi çıkaramıyorlar. Fransa dışına çıkamıyorlar. Turizm yapamıyorlar Hayat bu mu ? Evet yeni yaşam tarzımız bu! Fransa geçmiş yüz yıllarda olduğu gibi yoksullaşıyor. Burada hemen Afrika'daki eski sömürgelerini Rusya Federasyonu ile Çin Halk Cumhuriyeti lehine kaybettiğini de vurgulamalı sırası gelmişken. Fransa'nın Rusya Federasyonu ile hırlaşmasının üç veya dört önemli ve belirleyici nedenlerinden biri de budur. Yeri gelince yazmalı. Yakında. Pek yakında. Yoksa sadece Ukranya'yı “kurtarmak” değil. Yoksullaşan ülkede yurttaşlar yeni arayışlar ve yeni uygulamalarla başlarının çaresine bakmaya çabalıyor. Devlet üç bin milyarı aşan borçu, tahminen PİB'ün 5,6 veya 5,7 oranındaki bütçe açığı ile güven veremiyor (Resmi ve kesin rakamlar bugünlerde açılacak). Bütçe açığını kapatmak için yeniden ve yeniden ve yeniden orta sınıfın vergilerini artırmak arayışları içinde. Yeni ve yeniden yoksuldan alıp zengine vermek yanlısı. Bu devlet yoksula savaş ilan etti desem yeridir. Küçük bir örnek: Borcunu azaltmak, bütçe açığını bir parça kapatmak, devlet harcamalarını birazçık düşürmek için Maliye Bakanlığınca düşünülen “çarelerden” biri işsizlik süresini azaltmak! O süre içinde iş bulamayan işsizlik listelerinden çıkarılacak: Böylece işsiz artık işsiz bile sayılmayacak! Bir taşla iki kuş. Çünkü Hükümet ve Cumhurbaşkanı böylece “işsizliği azalttık” bile diyebilecek. Diyiyorlar da birkaç yıldan beri. Büyük ve küçük kentlerin sokak, cadde meydan ve bulvarlarında bir döşek üstüne, bazen iki gazete veya iki karton üzerine serilmiş SDF'lerin, yersiz-yurtsuzların sayısı artıyor. Onları kimse, yöneten takımlarından hiç kimse görmüyor. Eski işsiz artık görünmeyenler içinde yitiyor... Zenginlerin sınıf savaşı sürüyor. İşçi sınıfı dağınık. Kimi göstergelere bakarsak Devlet, koskoca Fransa Cumhuriyeti bu kez belki zenginlerden de biraz daha almak niyetindeymiş. Cumhurbaşkanı ve Hükümeti 2017'de iktidara gelir gelmez ilk iş yürürlükten kaldırdığı (“yıllık getirisi kırk milyar”mış) servet vergisini yeniden yürürlüğe koymak yanlısı değil. Asla! Cumhurbaşkanı çünkü “çok zenginlerin cumburbaşkanı”. Bu sıfat kendisinden önceki cumhurbaşkanından. Ama zenğinlerden ve patronlardan bir parça bir şeyler almak ta şart. Zenğinlerden ve patronlardan. Çünkü aksi halde toplumsal ciddi patlamalar ve çatışmalar yeniden başlayabilir. Yaz yaklaşıyor. Tatile gidemeyenler ne yapacak? Hele tatile gidemeyen gençler, çocuklar... Evet ultra-liberalizmin de bir sınırı var. Devlet sadece zenğinlerin değil. Biraz da yoksulların. Bir-iki veya birkaç çocuklu aileler bugünkü koşullarda çocuklarını nasıl yetiştiriyorlar, nasıl büyütüyorlar, nasıl besliyorlar diye iki satır düşünmek bile yeter. Bıçak kemiğe dayanmış. Fransa'ya iki dirhem adalet, bir çorba kaşığı eşitlik ve yoksulları hakikaten tutan bir siyaset gerek. Bugün. Hemen.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|