|
VATAN MAHZUNKategori: Nalına Mıhına | 0 Yorum | Yazan: Metin Atamer | 26 Ocak 2024 06:59:01 Çocukken şiir ve hikayeye olan merakımdan mı neden bilmem, şairlerin hayat hikayelerine büyük ilgi duydum. Vatan şairi olarak bilinen Namık Kemal’in hayatı beni çok etkilemişti. Kıbrıs’a ilk gittiğim seyahatte doğrudan Magosa'ya gitmiştim. Namık Kemal’in sürgün olarak kapatıldığı tek kişilik hücreyi ziyaret edip, neler hissettiğini düşünerek, yorumlar yapmıştım. Namık Kemal, 21 Aralık 1840’te Tekirdağ'da dünyaya gelmiş. Babası Mustafa Asım Bey, annesi ise Arnavut kökenli Fatma Zehra Hanım. Çocukluğunda Tokatlı Hafız Ali Rıza Bey'in tekkesinde eğitimine başlayan Namık Kemal’e, Tekke şeyhi tarafından Mehmet Kemal adı verilmiş.
Dedesi Abdülatif Paşa, Tekirdağ vali yardımcısı olduğundan yaşamı bu şehirde başlamış. Daha sonra Afyonkarahisar’a atanan Latif Paşa ile Afyon’a taşınmışlar. Annesini bu şehirde kaybeden Mehmet Kemal yaşamını dedesinin yanında sürdürmüş. Dedesinin değişik kentlerde görev yapması nedeniyle Mehmet Kemal özel dersler alarak eğitimine devam etmiş. Bu dönemde Arapça ve Farsça öğrenme fırsatı bulmuş. Dedesinin İstanbul’da 6 aylık bir görevde bulunduğu sırada, Beyazıt Rüştiyesinde okumuş. Buradan Kars’a atanınca Dede Latif Paşa, Mehmet Kemal 1.5 yıl boyunca Vaizzade Seyid Mehmet Hamid Efendi'den divan edebiyatı dersi almış. 1854 yılında İstanbul’a atan dedesi ile İstanbul’a geri dönmüş. İleri fikirleriyle tanınan Mehmet Kemal, aydın fikirlerinden dolayı Midilli’ye sürgüne gönderildiği dönemde "Vatan Yahut Silistre" adlı eserini yazmıştır.1855 yılında babası Filibe emniyet müdürü olarak, dedesi ise Sofya’ya atanınca önce Filibe’de daha sonra Sofya’da bulunmuş. Sofya'da şiirlerini okuyan Binbaşı Eşref Bey, Mehmet ismi yerine yazıcı ve katip anlamına gelen "Namık" ismini vererek Namık Kemal’in hayatında bir dönüm noktası oluşturmuştur. Namık Kemal, 1857 senesinde İstanbul’a dönmüş ve Bab-ı Ali'de tercüme odasında memurluğa başlamıştır. Sofya'da şiir yazmaya başlayan Namık Kemal, Tasvir-i Efkar'da tercüme ve şiirleri yayınlanmaya başlamış. Bu dönemde Şinasi ile tanışıp, onun Hak - Millet - Vatan – Hürriyet - Millet Meclisi gibi kavramlarını benimsemiştir. Şinasi Tasvir-i Efkar gazetesini bıraktığında, Namık Kemal gazeteyi tek başına çıkarmaya devam etmiş, daha sonra İttifak-ı Hamiyet adlı cemiyetin kurucuları arasına girmiştir. Osmanlı İdaresini sert bir şekilde eleştiren yazılar yayınlayınca, 1867 senesinde "ŞARK Meselesi" konulu bir yazısından sonra gazete, Abdülaziz hükümeti tarafından kapatılmıştır. Namık Kemal, Erzurum’a vali muavini olarak atanmasına rağmen Ziya Paşa ile birlikte Paris’e kaçmış. Buradan Londra’ya geçerek "HÜRRİYET" gazetesini çıkarmış, daha sonra Sadrazam Ali Paşa ile görüşülmesi sonucunda 1870 yılında İstanbul’a dönmüştür. Ancak bu dönemde "HÜRRİYET" gazetesi kapatılımış, Namık Kemal de "DİYOJEN" isimli dergide imzasız fıkralar yayınlamaya başlamıştır. "İBRET" gazetesinde de yazılar yazan Namık Kemal, devrin sadrazamı Mahmut Nedim Paşa'yı ciddi bir şekilde eleştiren yazılar yazmaya başlayınca, İstanbul'dan sürülme cezası alarak Gelibolu’ya mutasarrıf olarak atanmıştır. Bu sürgün sırasında "EVRAK-I PERİŞAN" adlı eserini tamamlamış. Aynı dönemde bazı gazetelerde isimsiz ve imzasız yazıları çıkmaya başlamış. "HADİKA" adlı gazetede ise "N.K." olarak yazıları yayınlanmıştır. "İBRET" gazetesinin başına getirilen Namık Kemal, eleştiri yazılarına devam etmiş. Padişah Abdülaziz için söylediği ‘‘İnsan Her Nefesini Mezardan Uzaklaşmak İçin Alır, Ama Her Nefes Alışında Ömürden Bir Nefeslik Zaman Azalır’’ sözleri Sarayı kızdırmıştır. 1 Nisan 1873 tarihinde Güllü Agop’un tiyatrosunda "Vatan Yahut Silistre" adlı tiyatro eserinin sahnelenmesi, halkı coşturup olaylar çıkmasına neden olduğundan, "İBRET" gazetesi ibret-i alem olarak kapatılmış ve Namık Kemal, Magosa’ya sürülmüş. Magosa’da 8 ay kalan Namık Kemal’in, birçok eserini burada kaleme aldığını biliyoruz. Mustafa Kemal gibi Osmanlı Devleti, Namık Kemal’i sürekli olarak İstanbul dışında tutmaya çalışmıştır. Namık Kemal, 2 Aralık 1888 senesinde daha 48 yaşında iken Sisam adasında hayata veda etmiştir. Vasiyeti II. Abdülhamit’e iletilince, cenazesi Gelibolu’ya getirilip, Bolayır’da Vatan Toprağına emanet edilmiş. Mezarının başındaki mermerde şiirinden bir bölüm vardır. "Ölürsem Görmeden Millette Ümid Ettiğim Feyzi Yazılsın Sengi Kabrime Vatan Mahzun Ben Mahzun" Ülkemde neye hizmet ettiği belli olan enflasyon, hayat pahalılığı, saray ve erkân ile birlikte yandaşın yanında, sefalet çeken emekliler, asgari ücretliler, yetim ve dul aylıkları ile geçinen kadim halkım, COVID salgınından önce saraydan Cumhurbaşkanı’nın ekrandan halka söylediği sözleri dinlediler: "Dünyada 810 milyon insan temel gıda maddelerine ulaşamazken, diğer taraftan büyük sermaye sahipleri birkaç dakikalık turistik uzay seyahati için 100 milyonlarca doları harcayabilmektedir." Bu sözler sonrası ülkemi yöneten saray, 55 milyon dolar ödeyerek Alper Gezeravcı adlı kişiyi uzaya, bir seyahat için gönderdiler. Namık Kemal’in şu sözü aklıma geldi, küpe olsun kulaklara "Zihin Fukara Olunca, Akıl Ukala Olurmuş." diyor Namık Kemal. Onun mezarına yazılan ‘‘Vatan Mahzun Ben Mahzun’’ cümlesini hatırlayarak bir sözümü söyledim hem nalına hem mıhına.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|