|
DİYETKategori: Nalına Mıhına | 0 Yorum | Yazan: Metin Atamer | 16 Ocak 2024 09:39:04 İlkokulda kitap okumayı, bilhassa hikaye kitaplarını çok severdim. En favorilerim arasında Ömer Seyfettin’in hikayeleri vardı. Hatta büyük bir zevkle bütün hikayelerini okumuştum. Bana en çok etki eden hikayelerden biri TOPUZ’du. Bir diğer hikaye ise bana çok dokunan DİYET idi. Okurken çok duygulanmıştım. Koca Ali, çeliğe çifte su veren ender bulunan bir kılıç ustasıydı. Elleri onun için çok önemli uzuvlarıydı. Tek başına dükkanında yaşayan bir çelik ustasıydı.
İşlemediği bir suçtan dolayı kolunun kesilmesine karar veren hakimin bu kararına zengin bir adamın diyet ödemesiyle kolu kurtulur. Koca Ali’nin kolu kurtulur ama diyeti ödeyen zengin adama kul olur Ali Usta. Her defasında başına kakar zengin ihtiyar, Koca Ali’ye ‘Kolunu ben kurtardım, ne istersem yapacaksın’ der. Ancak Koca Ali böyle bir davranışa bir süre katlansa da, onuruna yediremez. Bu hikayenin sonucunda, Koca Ali kendi diyetini kendi kolunu keserek öder. Aslında Ömer Seyfettin'in hayatının bir bölümünü, diğer şair, hikaye yazarları ve bestekarlar gibi Heybeliada'da geçirdiğini bilirim. Hatta Yahya Kemal Beyatlı, Nazım Hikmet, Oktay Rıfat, Mustafa (Yesari) Asım Arsoy, Orhan Veli Kanık, Sait Faik gibi değerlerin bu adalarda en güzel eserlerini verdiklerini biliyoruz. Yesari Asım Arsoy, sinema oyuncusu Göksel Arsoy’un da amcasıdır. Yeni nesil "YESARİ" kelimesine genellikle yabancı olabilir, ancak bu kelime "SOLAK" anlamına gelir. Yahya Kemal Beyatlı ise Heybeliada'da Deniz Harp Okulunda, Nazım Hikmet’in edebiyat hocasıdır. Hatta Nazım Hikmet’in güzeller güzeli annesi Celile hanıma da aşıktır. Nazım Hikmet ve kuzeni Oktay Rıfat’a edebiyat dersi vermek bahanesiyle Celile hanımın evine sıkça gider. Yahya Kemal Beyatlı aslen Makedonya Skopja’lı, yani Üsküp’lüdür. Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında gerek İstanbul’da gerekse Ankara’da çeşitli görevlerde bulunmuştur. Ancak evlenmekten korkan bir karakter olarak bilinir. Zaman içinde adada yaşayan bazı değerli futbol yıldızları ile tanıştım. Büyükada’da Lefter Küçükandonyadis yaşardı, Burgazada ise Kadri Aytaç otururdu. Çocukken stadyumlarda futbol maçlarını izlerdim. Benim de ortaokul çağımda spor yapmaya çok merakım oldu. Bilhassa futbol oynamayı çok severdim. Okulun takımında oynarken lise takımları ile karşılaşırdık. Kanımca takım olarak hepimizin genç irisi bir yapımız vardı. Kayseri’de Ticaret Lisesi, Sanat Okulu, Hava Gücü gibi takımlarla futbol oynardık. Ankara’da üniversite yıllarımda futbol oynama merakım devam etti ancak, bireysel sporlara da merakım gelişti. Kürek ve bisiklet sporlarının, okuduğum üniversitede başlamasına vesile olduğum için gururluyum. Bütün bu faaliyetlerimin evlilikle son bulmasına çok üzülmüştüm. Fakat son on dört senede yeniden bu sefer usta yüzücüler liginde yapılan yüzme müsabakalarına katılmak, bana yeniden hem yaşama tutunma gücü hem de sağlığımı pekiştirme imkanı verdi. Sporu sadece bir bedenin eğitimi olarak yapmak yetmez. Güzel insan, ülkemin Banisi, kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi "Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim" anlayışına uyan bir yaklaşımım vardır. Spor, zaten hem takım oyununda hem de bireysel yarışmalarda spor olarak yapılan bir rekabettir. Birisine ödün veya diyet olarak yapılmaz. "SUUD" diye adlandırdığımız ırk ikiye ayrılır. "Arab-ı Baide" ve "Arab-ı Bakiye". "Arab-ı Baide" İslamiyet'ten önce Arabistan'da yaşayan ve nesli tükenmiş bir ırktır. "Arab-ı Bakiye" ise Osmanlı döneminde kapıkulu olarak görev bile verilmeyen, sadece ‘Kavmi Necip’ olarak tanınan bir çöl bedevisidir. Atatürk ortaya çıkıp ilk defa Büyük Türk Milletinin karakterinin yüksek olduğunu ve "Ne Mutlu Türk'üm Diyene" cümlelerini söyleyince, İslamda kavmiyetçilik olmadığını söyleyen Araplar, bu söyleme karşı çıktılar. Ülkemin Merkez Bankasında Arapların ‘SEVAP’ fonunda külliyetli miktar para olunca, Ömer Seyfettin’in "Diyet" hikayesinde olduğu gibi, Türkiye’ye her istediklerini yaptıracaklarını düşündüler. Bu nedenle iki güzide takım, Galatasaray ve Fenerbahçe'nin Süper Kupa final müsabakasını, SUUD-Arabistan’da "SEVAP" diyeti olarak oynamasına, ülkemin futbol federasyonunun dolaylı olarak ikna edildiğine inanmaktayım. Ancak sporcuların Atatürk resimli T-shirtleri ile idman yapmalarına ve Atatürk’ün iki önemli sözünün pankart olarak asılmasına olumsuz tepki veren SUUD-İyetkililer, ülkemin spor dünyasında KOCA ALİ'lerinin var olduğunu ve bu diyeti, KOCA ALİ'lerin kendi kolunu keserek ödeyeceklerine inanan 85 milyon halkın onların arkasında olduğunu unutmuşlardır, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|