İstemeden sütlü kahve yapımında ve Avrupa'ya yayılacak kafe kültüründe önemli rol oynadığımızı biliyor muydunuz? Georg Franz Kolschitzky, 1640'da Ukrayna'da (kul'chytsi) doğmuş bir tercüman, tüccar. Belgrad'da işini yaparken diğer tüccarlar gibi casusluk şüphesiyle yüz yüze gelir. Baskıya dayanamaz ve çareyi polonya vatandaşlığı'nda bulur. böylece tutuklanmaktan da kurtulur. Bölgedeki etnik çeşitlilikten dolayı çok sayıda dil öğrenmiştir.
Lehçe, ukraynaca, sırpça, türkçe, almanca, macarca ve rumence dillerini akıcı şekilde konuşur. 1660'lı yılların sonuna doğru viyana'da bir şirkete tercüman olarak işe girer. Buradaki başarıları onu kısa sürede istanbul'a, avusturya elçiliği'ne götürür.
İstanbul'da birkaç yıl kaldıktan sonra viyana'ya geri döner ve işlerine devam eder. 1683 yılına gelindiğinde, şehir osmanlı kuşatması altına girer. Kuşatma o kadar uzun sürer ki artık içerideki insanların savunacak gücü kalmamıştır. Kral, polonya'dan destek istemenin bir yolunu ararken georg franz kendisine bunu başarabileceğini söyler. Türklere özgü kıyafetler giyerek, yanına aldığı arkadaşıyla beraber çıkar yola. ancak çıkmasıyla çadırlardan oluşan dev yerleşimi görmesi bir olur. Arkadaşını konuşmaması için tembihler. daha sonra istanbul'dayken çokça duyduğu türkçe şarkıları söylene söylene çadırların, askerlerin arasından geçerler. türk kıyafeti, türkçe şarkılar işe yaramıştır ve kimse uyanmamıştır bu duruma.
Çok geçmeden polonya'ya ulaşırlar ve polonya'lı birlikler kuşatmayı dağıtır. ikinci viyana kuşatması başarısızlıkla sonuçlanır. Yenilgi çok büyüktür ve osmanlı ordusu'nun daha fazla zaiyat verme düşüncesi yoktur. askerler birçok eşyayı geride bırakarak çekilir.
Polonyalı kral, ganimet olarak değerlendirilecek eşyaların alınmasını, gereksiz olanların da yakılmasını emreder. askerler denileni yapar ve çuvallar dolusu deve yemiyle beraber kalanları yakmaya başlar. Georg Franz da oradadır. yanan deve yeminin kokusu ona İstanbul'daki tanıdık bir kokuyu anımsatır. Gidip baktığında ise askerlerin deve yemi olarak sandığı şeyin kahve çekirdeği olduğunu görür.
O an tüccarlığı, girişimciliği ona kahveleri kurtarması gerektiğini söyler. şehrin kurtarıcısı olarak kral'dan kahve çuvallarını ister ve henüz yanmamış tüm çuvalları kral'ın onayıyla kendine alır. bir süre sonra kahve dükkanı için kral'a tekrar başvurur ve onay alır. Georg Franz Kolschitzky bu kahve dükkanına mavi şişe ismini verir ve kahve severlere ev sahipliği yapar. Müşteri çekmek için servisi türk kıyafetleriyle yapan kolschitzky, bir müddet sonra kahvenin acısını almak için sıcak süt, şeker ekler ve sütlü kahve de bulunmuş olur.
Kafe o kadar çok beğenilir ki sadece viyana'da değil, avrupa'nın her yerine yayılmaya başlar. O güne kadar tek tük olan ve rağbet görmeyen kafeler, Kolschitzky'den sonra sayıca patlama yaşar.
Avusturya'ya olan katkılarından dolayı kafenin bulunduğu sokakta anısına heykel yapılır.
Avusturya'nın en büyük kahve zinciri olan julius meinl de bu konuya atıfta bulunmuştur. Logolarındaki "kahve içen fesli insan" figürünün nereden geldiğini şöyle aktarmaktadır.
Bu ünlü logo tam olarak nedir?Julius Meinl logosu, püsküllü küt keçe külah şeklindeki arap/türk baş örtüsü olan 'fez' giyen genç bir adamı gösteriyor.
Bu, kahvenin viyana'ya nasıl geldiğinin hikayesine bir saygı duruşu niteliğindedir. efsaneye göre, 1683 yılında imparatorluk habercisi, tercüman ve iş adamı Georg Franz Kolschitzky, türklerin viyana kuşatmasından sonra geride kalan bir miktar kahve çuvalını ele geçirerek bunları viyana'nın ilk kahvehanesi olan "zur blauen flasche"yi kurmak için kullandı.