|
GÜL HAZİNKategori: Nalına Mıhına | 0 Yorum | Yazan: Metin Atamer | 14 Ocak 2024 11:50:32 Türk Sanat Müziği'nin bir döneme damga vurmuş çok değerli bestekârları vardır. Hayat hikayelerini incelediğimde çok ilginç bilgilere ulaştım. Zekai Dede, Hacı Arif Bey, Şevki Bey, Rahmi Bey, Tamburi Cemil ve Udi Nevres gibi değerler, aynı dönemde yaşamış bestekarlar. Bu değerli bestekarların, kimisi uzun bir yaşam sürmüş, kimisi ise daha 30'lu yaşlarda, yani ömrünün baharında hayattan kopmuşlar. Ancak bu kısa ömür içinde de birçok güzel eserlere imza koymuşlar.
Bu güzel insanlardan Zekai Dede Efendi, 1824 yılında Eyüp Sultan'da dünyaya gelir.Cedid Ali Paşa camii imamı olan Zekai Dede'nin babası, aynı zamanda bir hat ustası olan Süleyman Efendi'dir. Zekai Efendi'nin hat sanatına ve bestekarlığa olan ilgisi, babası tarafından dikkate alındığından, sesinin güzel olması ve Hamam-ı Zade İsmail Dede Efendi'nin konağına götürülüp tanıştırılması ile kendisine Türk Sanat Müziği'nde yeni bir pencere açılır. Zekai Efendi, Mısır'a gitmeden önce bir seneye yakın İsmail Dede Efendi'den ders alır. Mısır dönüşü, 1868 yılında Yeni Kapı Mevlevi dergahına girer. Daha sonra Eyüp Mevlevi Hanesi tarafından DEDE unvanı teklif edilince, Zekai DEDE Efendi olarak anılır. Birçok bilinen bestekarı da yetiştiren Zekai Dede Efendi'nin önemli talebeleri arasında Şevki Bey, Rahmi Bey, Tamburi Cemil, Udi Nevres Bey gibi önemli bestekarlar vardır. Bu dönemdeki bestekarlar genellikle cuma günlerinden sonra Hamam-ı Zade İsmail Dede Efendi'nin Beykoz'daki konağında toplanır ve meşk yaparlar. Bu meşk toplantılarına katılan en önemli bestekar ise Hacı Arif Bey'dir. Hacı Arif Bey’in, bütün zamanların önemli bestekarı olduğunu kabul etmemiz gerekir. Yüzlerce besteye sahip, Kürdili Hicazkar makamını ve Müsemmen usulünü Türk Sanat Müziği'ne kazandıran bir bestekardır. İlginç bir hayat hikayesi olan ve Saray'dan cariyelerle üç defa evlenen ayrıcalıklı bir bestekar olan Hacı Arif Bey gibi, Rahmi Beyde aynı dönemin İstanbul'da yaşamış önemli bestekarlarından biridir. Rahmi Bey'in bir bestesinin hikayesini paylaşmak isterim. Bir düğüne davet edilir diğer bestekarlarla birlikte. Davete gitmek zorunda olan Rahmi Bey’in, o tarihte Dar-ül Elhan (Konservatuvar) kapanınca, işsiz kalmıştır ve cebinde parası yoktur. Düğünde bir hediye verilmesi adettir. Bir kağıt parçasının üzerine bir güfte yazar ve hemen notaya döker. Halim Paşa köşkündeki düğüne gittiklerinde, damadın eline bu besteyi hediye olarak verir. "Ey Mutrîb-ı Zevk Aşina, Bir Şarkı Yaptım Ben Sana, Reftârı tarzı nev eda, Çal Söyle Eylen Daima". Rahmi Bey'in 1924 senesinde vefatı ile bu dönemin sona erdiği kabul edilir. Bu dönemin bestekarları, Zeka-i Dede hariç, genç yaşta vefat ederler. Hele bu değerli bestekarlar arasında, bir de 1860'ta dünyaya gelen Şevki Bey vardır. 1891 senesinde vefatına bütün bestekârlar çok üzülür. Sadece 31 yaşında ve en verimli çağında yaşamdan kopan Şevki Bey, kendisini tanıyan bütün bestekârları derin bir üzüntüye sürüklemiştir. Gümrükçü Rahmi Bey'in evinde bir kalp krizi sonucunda hayata gözünü yuman Şevki Bey'in vefatına sadece dostları değil, bütün İstanbul üzülmüştür. İstanbul'da yayınlanan gazeteler "Hanende-i Şehir Şevki Bey Cumartesi gecesi, Beylerbeyi'nde Gümrükçü Rahmi Bey'in hanesinde kalp sektesinden öldü. Musikide üstad, fakat mest-ü müdam idi" diye Şevki Bey'in vefatını duyurmuşlar. Şevki Bey güftelerini şarkı formunda derleyip yayınlamak arzusundaydı. Bu derlemeleri "Yadigar-ı Şevki" veya "Mahsul-i Tabiat" adı altında yayınlamak istemiş ancak ömrü bunu gerçekleştirmeye yetmemiş. Vefatından sonra onu seven dostları bunu bir hedef olarak ele almışlar. Devrin şairlerinden Reşat Paşa, Şevki Bey için şu mısrayı yazmış: "Hemdem idi gülşeninde bülbülün, Gitti Şevk-i neş’esi kaçtı dilin". Bestekarın bir başka seveni, Santurî Edhem Efendi de hissiyatını şu cümlelerle dile getirmiş: "Gitti elden Şevk’im artık neyleyim, Nerde bir yar-ı vefâdar peyleyim, Ömrüm oldukça bütün gün ağlayım". Şevki Bey'in vefatına çok üzülen Rahmi Bey, kaleme aldığı güfteyi yine kendisi bayati makamda bestelemiştir. Rahmi Bey’in, bu eserde üzüntüsünü nasıl dile getirdiğini görmekteyiz. Bir dostun bir dostunu nasıl duygulu anmış olduğunu aktarmak isterim: "Gül Hazin Sümbül Perişan, Lalezarın Şevki Yok, Derd nâk Olmuş Hezârın Nağmekârın Şevki yok". Ülkemin çok değerli ailelerinin erkek evlatları, zamanı geldiğinde vatani görevlerini, kalplerindeki vatan aşkı ile seve seve yaparlar. Sınır boylarında dahili ve harici düşmanlardan ülkemizi korumak amacıyla görev yaparlar. Cumhuriyetimizin 100 senesinin son günlerinde sınır boyunda 12 evladımızı, hayatlarının baharında, şehit verdik. Alçakça ülkemize yapılan bu saldırının ülke için önemini anlamayan yönetimin, Suudi Kralının ölümüne ülkemde yas ilan etmiş olduğunu hatırlayarak, keşke bir dostun bir dostunun vefatına bestelediği hissiyatı dinlemiş olsalardı, "Gül Hazin Sümbül Perişan, Lalezarın Şevki Yok, Derd nâk Olmuş Hezârın Nağmekârın Şevki yok" diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|