|
ÇOBANKategori: Nalına Mıhına | 0 Yorum | Yazan: Metin Atamer | 14 Ocak 2024 11:35:03 Her insanın birçok çocukluk hatırası mutlaka vardır. Hatıralar olmasa insanın yaşam nedeninin vücut bulmasının zor olacağına inanırım. Çocukluğum çok değişik yerlerde ve şehirlerde geçtiği için hafızamın köşelerinde birçok yaşanmışlığın biriktiği bir gerçektir. Bu yaşıma gelene kadar birçok yerel ve genel seçimlere şahit oldum. Çocukken pek önem arz etmediyse de, Cumhuriyetimizin 100. yılında seçimin çok önemli olmaya başladığı aşikar.
Cumhuriyetin kuruluş yıllarında ülkemde yaşayan insan sayısı 13,649,945 olarak kayıtlara geçirilmiş. Burada 7 milyona yakın kadın ve 6 milyona yakın erkek olduğu kayıtlarda mevcut. 1927'den sonra her 5 senede bir nüfus sayımı yapıldı. Ben de bu sayımın 3'üncüsünde sayılmışım. Her nüfus sayımı günü evden dışarı çıkma yasağı uygulanarak, doğru sayımın yapılması amaçlanmıştı. Her sayım günü evlerde hapis kalırdık. Ülke verilerinde ilk 10 sene nüfus yaklaşık %18 artmış, diğer 10 senede ise ortalama %15 ile ülkemizde yaşayan insan sayısı artmaya devam etmiş. Kimi yerde başka ülkelerden ülkemize göç de kabul etmişiz. Zaman zaman ülkemizden başka ülkelere insan gücü ihraç etmişiz. Şu bir hakikat ki her 5 senede nüfus ortalama %15 civarında artmış. Alt yapımızın da aynı oranda arttığını izlememekteyiz. Ülkemizde üretim artmış, yatırımlar artmış, ancak yeterince ekonomiyi kontrol edemediğimizi her 5 senede rakamlardan anlıyoruz. 2000'li senelere geldiğimizde ülkemde artık 5 senede bir nüfus sayımı yapılmamaya başlandı. Her sene verilerin kayıt altına alınmasını izledik. Ülkem, 2007'den itibaren her sene %1.3 nüfus artışına maruz kalmaya başlamış. Son senelerde komşu ülkelerdeki siyasi iktidarların halkına karşı takındıkları tutum etkisi ile Türkiye’nin sınırlarının kevgire döndüğünü acı bir şekilde yaşadık ve izledik. Hani bir çoban olsa bu sınırlarda, ülkemizi işgal edercesine gelen sürüyü gütmekte zorluk çeker diye düşünmekteyim. Güneydoğu Anadolu’da Türk vatandaşlarının, yaşadıkları çevrede, kendi ülkesinde yabancı gibi tanımlanması, ülkem insanları tarafından tedirginlikle karşılanmakta. Ülkemi işgal eden mültecilerin yanında yurdum insanının yabancılık çekmesi, kabul edilebilecek bir daurum olmasa gerek. Mülteciye bedava olan sağlık hizmeti, ve nakdi yardım yanında muhtaç olan bu ülke insanına yapılan eziyet reva mıdır? Özel barakalarda kalan ve kaldıkları yerlere ücret ödemeyen mülteciler yanında, depremde evleri yıkılmış Türk vatandaşlarının çektikleri eziyet, sefilliğin nedenini, kendime izah etmekte güçlük çekmekteyim. Mültecilerin kendi ülkelerinde yaşamak için mücadele vermeden Türkiye’de sorunsuz yaşam sürmelerini nasıl izah edersiniz? Siz gidin bir Avrupa ülkesine, iltica için, sizi mülteci olarak kabul etmez, iki günde ülkenize geri gönderir. Değil beş on bin insandan bahsetmek, ülkemde bu rakam milyonları bulmakta. Oy potansiyeli olarak görülen bu işgalci mültecilerin, bir de Türk Vatandaşlığına müracaat edip kimlik belgesi almalarına, sefilleri oynayan yurdum insanı isyan etmekte. Bu mültecileri yöneten bir veya birkaç dini teşkilat olduğu iddia edilmekte. Yoksa misafirlik birkaç gün olur, asayiş temin edildiğinde, ülkelerine dönmeleri beklenir. TUİK rakamlarından önemli ve gerçek bilgi, ülkemde devletten yardım alarak geçinen 13.8 milyon insan bulunması. Bir başka önemli rakam vereyim, Türkiye’deki büyük baş hayvan sayısı, 2023 yılı itibari ile 16.688.000. Türkiye’de asgari ücretle çalışan insan sayısı ise 14.6 milyon kadar. Asgari ücretle çalışan işçilerin toplam rakamının içinde, en büyük payı inşaat sektöründe çalışan işçiler teşkil etmekte. Türkiye’de 2023 senesi itibari ile 53.5 milyon küçük baş hayvan beslenmekte. Bu sektörde bir de kayıtsız çalışan çobanlar bulunmakta. Bu çobanların sosyal güvencelerinin olduğunu düşünmüyorum. Onların köylerde hayvan sahiplerinden bir ücret mukabilinde hayvanlarını otlattıklarını biliyorum. Hani basit bir çobanlık deyip geçmeyin, bir çobana emanet edilen koyun sürüsünü düşünün, en azından birkaç yüz koyun. Bir koyunun ederi ile çarpın sürünün sayısını. Çobana emanet edilen servet inanılması güç bir rakam. Elinde bir kaval, yanında karabaş bir kangal köpeği, koyunları dağ bayır otlaklara götüren sigortasız, sosyal güvencesi olmayan kayıtsız insanlar, hayat mücadelesi vermekte bu ülkede. Sivas’ın Şarkışla ilçesinde Sivrialan köyünde seneler öncesi Gülizar ana köyde çobanlık yapar. 25 Ekim 1894 koyunları dağdan indirir, köye salar, hamiledir, sancısı tutar. Tepelik denilen yerde erik ağacının altına gider, kendi doğumunu kendisi yapar. Çocuğun adını VEYSEL koyarlar. Bizim ve bütün dünyanın tanıdığı AŞIK VEYSEL böyle dünyaya gelir. Hatırlar mısınız ülkemizin siyasi tarihi resminin içinde bir bilen vardı, kendi tabiri ile çocukken çobanlık yapmış, bir devlet adamı vardı. Süleyman Demirel. Rahmetle anarım kendisini. ‘Yollar yürümekle aşınmaz, Dün dündü, bugün bugün, GAP ı kaptırmam’ diyen ve çocukluğunda köyde çobanlık da yaptığını ifade etmekten çekinmeyen bir devlet adamı idi kendisi. Çobanlık sadece koyun ve keçilerle, davarları gütmek için yapılır ve onları güderken anlamsız sesler çıkarırlar bu çobanlar, ‘KIŞ, KIŞ’, ‘HÖT HÖT’ ve ‘HAD HAD‘ diyerek bir de ıslık çalarlar hayvanlara. Geçtiğimiz 20 Aralık günü Büyük Millet Meclisinde, Milli Eğitim bütçesi konuşulurken, çok ciddi eleştirileri dile getiren muhalefeti, pasifize etmek adına, bir örtülü bayanın oturduğu sıradan inip, kendi gurubunda bulunan diğer vekillerin salonu terk etmeleri için el hareketleri eşliğinde çıkardığı seslere kulak verdim, tıpkı köyde çobanların koyunları güderken çıkardığı sesler gibiydi duyduğum ses, Hem de Genel Kurul Salonunda, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|