|
|
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPIKategori: Felsefe | 0 Yorum | Yazan: Mustafa Alagöz | 02 Ocak 2024 04:11:11 Bu kararlılığın, cesaretin, öngörünün eşsiz bir örneği olan Atatürk, bu karakterine halkın iradesi haline getirebilmiş ve tüm insanlığa da örnek olacak çapta başarılara imza atmıştır. Buraya kadar söylediklerimiz Atatürk’ün eylem ve söylemlerinin arkası; düşünce ve anlayış evreninin yaşama aktarılmasının ortaya konması olarak görülebilir. Bu anlayış ve öngörü derinliğinin gerisinde elbette kişisel yaşam süreci ve olanakları da belirleyici temel olagelmiştir:
Her düşünce disiplinine yönelik binlerce kitap incelemesi, üstlendiği sorumluluklar, katıldığı savaşların sağladığı eşsiz deneyimler ve bunları evrensel insani değerler bağlamında anlamlandırıp uygulaması böylesi bir dehanın ortaya çıkmasına yol açmıştır. Anılarından, yazışmalarından kendi ilgilerine, hayata nasıl baktığına, yaşamın anlamının ne olduğuna dair düşüncelerini anmak gerekir: Bu dakika zihnimde hiçbir acının karanlığı olduğunu kabul etmek istemiyorum. Şimdi takdir etmek isterim ki, hayatın saadeti ve sevincin zamanı, anlayış tarzına bağlıdır. Bu teori genel olmasa bile benim için takibi lazımdır. Çünkü bu felsefi teori olmadıkça hayatımın son nefesine kadar bir an sevinç görmek anlamsız olur. (bütün yazılar.1. cilt. 15-Mart 1904) *** “Allah’ı inkâr Mümkün mü” eserini bitirdim. Bütün feylesofların çeşitli dinlere mensup naturalistleri, akılcıları, materyalistleri, hukukçuları, düşünürleri, tasavvufçuları ruhun varlığın ve yokluğun, ruhun ve cismin bir veya ayrı olup olmadığını, ruhun kalıcı olup olmadığını inceliyor. Bu incelemede, bilim ve fenne dayananları makbul. İmam Gazali, ibn-i Sina, ibn-i Rüşd gibi önde gelen Müslüman din adamlarının açıklamaları da sıradan açıklamalardan büsbütün başkadır; yalnız ifadelerinde çok rumuz var. Dindar düşünürler; kuralları, ilim, fen ve felsefeyi, şeriatın açıklamalarını yorumlamak için evirip çevirmeye gayret etmişler. (Günlüklerinden; 3 Aralık,1916) *** Sizin mantıklı nasihatlerinizi beklerken şimdiki hadiseler yüzünden kazandığım sert karakteri yumuşatacak romanlar etüt etmeye ve böylece, ümit ederim ki hayatın hoş ve iyi taraflarını hissedecek hale gelmeye karar verdim. ( Çanakkale savaş günlüklerinden. Bayan Conine’e mektup) Muhammed'i bana, cezbeye tutulmuş sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu gibi cahil adamlar, onun yüksek kişiliğini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır. Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar. Cezbeye tutulmuş bir derviş, Uhud Savaşı'nda en büyük bir komutanın yapabileceği bir plânı nasıl düşünür ve uygulayabilir? Tarih, gerçekleri değiştiren bir sanat değil, belirten bir bilim olmalıdır. Bu küçük savaşta bile askerî dehası kadar siyasal görüşüyle de yükselen bir insanı, cezbeli bir derviş gibi anlatmağa yeltenen cahil serseriler, bizim tarih çalışmamıza katılamazlar. Muhammed, bu savaş sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak, galip düşmanı izlemeye kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde Müslümanlık diye bir varlık görülemezdi. ( 1930 (Şemsettin Günaltay, Ülkü Dergisi, Cilt : 9, Sayı: 100, 1945, s. 3) *** Zafer, bir fikrin istihsâline hizmeti nispetinde kıymet ifade eder. Bir fikrin istihsâline dayanmayan bir zafer pâyidar olamaz. O, boş bir gayrettir. Her büyük meydan muharebesinden, her büyük zaferin kazanılmasından sonra yeni bir âlem doğmalıdır, doğar. Yoksa başlı başına bir zafer, boşa gitmiş bir gayret olur. (16/Eylül/1921) …Milletler işgal ettikleri arazinin hakiki sahibi olmakla beraber insanlığın vekilleri olarak da o arazide bulunanlardır. (Ankara’da eşraf ve ileri gelenlere konuşma: 29.12.1919, C.6) *** “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenlerce bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım.” *** “Bizim devlet idaresinde takip ettiğimiz prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutulmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.” *** “İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!” *** "Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.” "Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." Öyle de olacak. Kadim bilgelik yolu, “bu dünya insanı kamillerin yüzü suyu hürmetine ayakta kalıyor”, der. Bu sözün yorumu ve değerlendirilmesi farklı farklı olur elbette; ancak tarihi cesur, kendine özgü söz söyleme yetkinliği olan; geleneksel, ömrünü tamamlamış, çürümeye yüz tutmuş düşünce, inanç, yönetim biçimi, yaşam tarzına kafa tutan ve bu uğurda her türlü özveriyi göze alan özgün özneler-tarihi kişiler öncülüğünde oluyor. 1923’ten 2023 yılına kadar ülkemizde yaşadığımız süreç bunun kanıtıdır. Her ne kadar sağından solundan hırpalanmaya, lekelenmeye, değerlerini aşındırmaya yönelik girişimler olsa da nafile. İnsanın özüne ve insanlığın evrensel özlemlerine dayalı olarak kurulmuş bir yaşam biçiminin sağlam temeli, erdemli değerleri karşında zavallı çırpınmalar olmaktan öte bir değeri olamaz. Atatürk’e değer verebilmek, onu ve yaptıklarını anlayabilir olmak, bireyin kendi insani değerini tanımasıyla eş değerdedir. Tersinden bir ifadeyle, insani değerleri kendi vicdanında sezmiş herhangi bir insan O’nun değerini kendi içinde duyumsar. Böylesi kişiler sevgi beklentisinde bulunmuyorlar, özel ilgi istemiyorlar, ancak onar kendiliklerinden cazibelidirler, insanların gönlüne girerler.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|