Bilmem hatırlar mısınız, Türkiye Dışişleri Bakanlığı'nda Washington, Londra, Kahire ve Lefkoşa büyükelçiliği yapmış efsane bir diplomatımız vardı, Dr. Korkmaz Haktanır. Sessiz, sakin, heyecansız, hatta Dışişleri Bakanlığı'nda müsteşarlık da icra eden değerli bir diplomatımızdı, Korkmaz Haktanır. Kendisini rahmetle anmaktayım. Çok değerli yerlerde önemli görevler yapmış, Türk Dış politika değerine değer katmıştı. Londra'da büyükelçilik sürecinde ziyaret etmiştim, ayrıca Kahire'de Büyükelçi olarak görev yaptığı zamanda da ziyaret etmiş, Sudan ve Etiyopya vizeleri için yardım almıştım.
Talas Amerikan Koleji'nde okurken sınıfımızın başarılı talebesi, spor ve haylazlık konusunda en başarısız bir arkadaşımızdı. En sessiz ve sakin öğrencisiydi sınıfımızın. Mülkiye Mektebinden mezun ve doktorası olan bir diplomatımızdı. Eşi Handan da İngiliz Kız Ortaokulu ve Arnavutköy Amerikan Kız Koleji'nden mezun, New York Cuny College Arkeoloji ve Resim bölümlerini derece ile bitirmiş, ödüllü bir arkeologdur. Handan Haktanır'ın tercüme ettiği birçok kitabı vardır. Beyinden Bedene, Algernon'a Çiçekler, Göremediğimiz Tüm Işıklar ve Öz Şevkatli Farkındalık gibi güzel eserleri okurlara sunan bir değerli yazardır, Handan Hanım.
Çevirileri haricinde bir de MISIR tarihi konusunda, Kahire'de bulunduğu süreçte kaleme aldığı bir eseri vardır, BİR AVUÇ MISIR. Mısır tarihini özümseyen bu eseri okurlarına 2010 yılında sunmuştu. Bu kitabının bir kopyasını imzalayıp bana hediye etmişti. Handan Hanım bir arkeolog olduğundan Mısır tarihine bakış açısı yönünden çok değerli bir eserdir, Bir Avuç Mısır.
Eski Mısır'ın toplumsal yapısını, Eski Mısır’da kadınların konumunu, cinsellik, evlilik ve yaşamı inceleyen bu eserin yaratılmasında Kahire Müzesi Müdürü Mohamed Gamal (KAMAL) Rashed ve yardımcısı FATMA Mahmoud'un değerli katkıları olduğuna inanmaktayım. Beni de bu iki değerli arkeologla tanıştıran Korkmaz, Mısır medeniyetine olan aşırı ilgimin gelişmesine neden olmuştur.
Çok tanrılı bir medeniyetin tek tanrılı döneme geçiş sıkıntılarını içeren 18. hanedan dönemi, Mısır'da aşağı Nil'i bırakıp Yukarı Nil vadisinde yeni bir yerleşime yönelmesi ile önemli bir değişim dönemidir. Bu değişim, çok tanrılı dönem 0rahiplerinin keyfini kaçırır. Güçleri ellerinden giden rahiplerin, dönemin Firavunu Akhenaton'un genç yaşta ölümüne neden oldukları düşüncesi yaygındır.
Sonra bir kraliçe tarafından yönetilmeye başlanır Mısır, Güzel Kadın anlamında NEFERTİTİ, güzeller güzeli bir kadındır. Mısır tarihinde güçlü kadınların Mısır ülkesini yönettiğini biliyoruz. Son kraliçe de hepimizin hatırladığı KLEOPATRA’dır.
Nefertiti, Akhenaton‘un eşi olarak Firavunun ölümünden sonra ülkesini idare etmiş, kimilerine göre Tutankhamun’un üvey annesi olarak kabul edilir. Ancak Tutankhamun 8-9 yaşında Firavun olarak idareyi ele alarak, tek tanrılı dini bırakıp, rahipleri memnun etmek adına, tekrar çok tanrılı dine geçiş yaptığı bilinir. Bu arada ülkenin merkezini yukarı Nil vadisinden alıp tekrar aşağı Nil vadisine taşır. Bu dönemde Nefertiti’nin bir etkisi olup olmadığı bilinmez. Yalnız şu bir hakikattir ki çok tanrılı din rahiplerinin bu değişimden çok mutlu oldukları, yazılı tabletlerde mevcuttur.
Düşünebiliyor musunuz, ellerindeki din güçlerinin tekrar geri gelmesi ile Firavun üzerindeki etkilerinin çok daha güçlü hale gelmesi ile çok tanrılı din rahiplerinin toplumdaki yeri, muhakkak çok daha saygın olmuştur.
İnsanlık tarihinde totemler dahil, çok tanrılı dinlerde de, tek tanrılı dinlerde de hep din konusunu kullanan bir kesim ile bu konunun baskısı altında bırakılmış büyük bir halk kitlesi oluşmuştur. Dinin, aslında tanrı ile insan arasında doğrudan oluşan manevi bir bağın bahçesi olması gerekirken, kimi din tellakları insanlara, din konusunda kendi düşüncelerini dayatarak, kişileri şekillendirmeye çalışmaktalar. Bunu bir gelir kaynağı olarak da kullanan bezirganların çoğalması, günümüzün siyasi oluşumlarına bir yerde, oy potansiyeli olabilecek toplumlar yaratmada kaynak teşkil etmesi, kaçınılmaz gibi görünmekte.
Yazılan kitaplarda kullanılan cümleleri yorumlamayı iş'ar edenler tarafından ortaya çıkarılan cemaat türevleri ile tarikat kavramları üretilmesi, artmaya devam etmekte. Hani bıraksanız yüzlerce alt başlıkların çıkması ile kaçınılmaz bir duruma doğru yelken açmak olası.
3 Mart 1924'te çıkan Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun çıkış nedeninin, bu tür çarpık gelişmeyi önleme adına olduğuna inanırım. Medreseler, Cemaat Kursları, Tarikat Dergahları gibi çarpık yapılaşmayı önleme adına yapılan bu kanuna sahip çıkılması gerekir. Yoksa ülkenin ‘Bir Avuç Mısır’ daki gibi din bezirganlarının oyuncağı olması işten bile değildir, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.