Amerika'nın tarihi birçok ilginç hikayeyi barındırır. Kıta, kimilerine göre Christopher Columbus'un keşfinden sonra, Avrupa'dan gelen göçmenler için cazip bir yerdi. Gelen insanlar gemilerle yeni kıtanın doğu sahillerine bırakıldılar. Doğu sahilinin birçok yerleşim bölgesine ev sahipliği yaptığına inanılır. Özellikle Boston ve çevresi, bu ilk yerleşim yerleri olarak bilinir. Kimi gemiler bu göç işini kayıtlı, kimileri ise kayıtsızca gerçekleştirmiş. Bazı yolculuklarda gemiler fırtınalara kapılarak batmış, insanlar hayatlarını kaybetmişler.
Yeni kıtaya göç edenler, yeni bir hayat arayışındaydılar. Kimileri düzen arıyorlardı, kimileri de macera yaşamak istediler. Tarihçilere göre bazı ülkeler, hapishanelerde bulunan suçluları gemilere bindirerek bu yeni kıtaya gönderdiler. İrlanda, İspanya, Portekiz ve özellikle İngiltere gibi ülkeler, hapishanelerinde bulunan suçluları özgürlükleri karşılığında yeni kıtaya göndermişler.
Aynı şekilde Osmanlı İmparatorluğu'nun da mahkumları bu şekilde gönderdiği söylenir. Ancak Osmanlı mahkumlarının, Amerika'nın doğu sahilinin güneyindeki Carolina'ya yönlendirildiği belirtilir. Amerika'nın güneyinde, Bahamalar adaları yakınında Grand Turk adası var. Eğer Türkler, Batı'ya göç etmemişse, Grand Turk adasına neden bu ismin verildiğini düşünmek ilginç bir meseledir. Ayrıca Kuzey ve Güney Carolina eyaletlerinde Meluncan soyadını taşıyan binlerce insanın bulunduğunu bilmekteyiz. Bu isim, birçok farklı çağrışımlara yol açabilir.
Amerika'nın oluşum döneminde birçok zorluk yaşandığını biliyoruz. Herkes, kendi hukukunu korumak için silah taşıdı. Ayrıca, hukuku sağlayan bir kurum olan şeriflik de geliştirildi. Ancak yazılı bir hukuk olmadığı için, herkes kendi haklarını savunmaya başladı. Zorluklarla karşılaştıklarında silahlarını çıkarıp, "Ben haklıyım, aksini savunuyorsanız silahınızı çekin" diyerek, kaba kuvvetle haklı olduklarını kabul ettirirlerdi. Bu yüzden silahlarını daha hızlı çekebilen kişiler genellikle haklı kabul edilirdi. Böylece, kaba adalet uygulanmış olurdu.
Vahşi Batı'nın bazı figürleri, Amerika'nın tarihinde kanunsuz insanlar olarak ün kazandılar. Billy The Kid, Frank ve Jesse James kardeşler, Butch Cassidy ve Clarke Quantrill gibi isimler, ülke genelinde ün kazanmışlar. Bu kanunu tanımayan kişilerin yakalanmaları için başlarına ödül koyan afişler bastırılarak dağıtılırmış. Özellikle Texas'ta, kanun dışı insanlar için en fazla afiş üretilmiş. Texas'ta o dönemlerde 5000'den fazla kaçak olduğu ve bu afişlerin her köşede bulunduğu söylenir. "OUTLAW" olarak adlandırılan kanun tanımayan insanlar için ödül konduğundan, bu insanları yakalamak için ülkenin bir ucundan diğer ucuna silahlarıyla seyahat ederlermiş.
Elbette ki kanundan kaçmanın sonsuza dek mümkün olmadığını kimse bilmiyor. Bu kanun dışı insanların da bir sonu vardı. Nasıl yakalandıklarını hepimiz biliyoruz. Cezasız kalan olaylar olup olmadığını bilemiyorum, ancak bu tür suçları işlememiş insanlar yanlışlıkla ceza alabilirler mi? Bununla ilgili kesin bilgiye sahip değilim, ancak henüz ülkenin hukuk düzeni tam anlamıyla oturmadığı dönemlerde bazı hataların yapıldığına inanıyorum.
4 Temmuz 1976'da, Amerika'nın kuruluşunun 200. yılında Washington'da yürürken bir muhabir tarafından, "200. yılda ne düşünüyorsunuz?" diye sorulmuştu. Cevabım, "Biz henüz 100. yıla gelmedik," olmuştu.
Ülkemize gelirsek, Cumhuriyetimizin 100. yılında, aynı zamanda Avrupa Birliği kapısında yarım asırdır birçok konuda taviz verdiğimiz bir dönemde, AB tarafından uygulanan yasaların kalıplarına uyacağımızı beyan ederken, bir cumhurbaşkanının ülkemizin Anayasa Mahkemesi'nin kararlarına uymayacağını söylemesi kadar abes bir durum içindeyiz. Cumhuriyetin 100 üncü yılında, Anayasa Mahkemesi Başkanı ekranların karşısına geçip‘ Anayasa Mahkemesinin kararları bağlayıcıdır, hem kurumları hem de bireyleri bağlar’demek mecburiyetinde kalmıştır, bir başkan, daha ne desin.
Düşünceme göre, Boğaz'dan savaş gemilerini geçirip Vahdettin'in köşkünden onları izlemek yerine, önce hukuk düzenini tesis etmek gerekiyor. Ülkemizden bir İngiliz gemisiyle kaçan Vahdettin'in konutundan altı savaş gemisinin Boğaz'dan geçişi, ne anlama geliyor?
Sarayın, "Anayasa Mahkemesi kapatılsın" diyebilecek kadar cesur davranmasının nedenini düşünmek gerekiyor. Mevcut Anayasa'ya uymayan bir hükümetin "Yeni bir anayasa yapalım" demesine rağmen, yeni anayasaya uyması beklenir mi? Düşünceme göre, mevcut hükümetin yeni bir anayasa yapma teklifi, daha önceki anayasayı çiğnemenin bir yolu gibi görünüyor, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.