|
CepkenKategori: Nalına Mıhına | 0 Yorum | Yazan: Metin Atamer | 09 Ekim 2023 15:03:58 Çocukluk ve gençlik yıllarımda şiire düşkün olduğumu hatırlarım. Daha ilkokulda iken ezberim iyi olduğundan mı nedir, bilmiyorum, 23 Nisan Çocuk Bayramı'nda, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nda kürsüden okunacak şiirleri bana okuturlardı. Ben de çok severdim şiir okumayı. Hatta Çanakkale şehitleri için Mehmet Akif Ersoy'un kaleme aldığı şiiri okumak, bende çok derin duyguları tetiklerdi.
Çanakkale'ye gidip muharebenin yaşandığı yerlerde dolaşırken kulaklarımda, gençlik yıllarımda okuduğum bu şiirin her satırını duydum. Bilhassa Anzak Koyu'na bakan tepelerde kazılan siperlerin içine bakarken. Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın Bu toprak, bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın Bir vatan kalbinin attığı yerdir. Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda Gördüğün bu tümsek Anadolu'nda, İstiklal uğrunda, namus yolunda Can veren Mehmed’in yattığı yerdir. Bu tümsek, koparken büyük zelzele, Son vatan parçası geçerken ele, Mehmed’in düşmanı boğdugu sele Mübarek kanını kattığı yerdir. Düşün ki, haşrolan kan, kemik, etin Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin Bir harbin sonunda bütün milletin Hürriyet zevkini tattığı yerdir. Necmettin Halil Onan” Şair Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşımızdaki dizelerini hissettim. “Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı, Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı, Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı”. Çanakkale Şehitlerine adlı şiirindeki sözleri ruhumda yankılandı. “Yaralanmış tertemiz alnından uzanmış yatıyor, bir hilâl uğruna yâ Rab, ne güneşler batıyor” Bu şiirleri alıp yanınıza gidin Çanakkale'ye. Bir rehberle dolaşın bu siperleri. Dolaşırken okuyun bu şiirleri, ve bu vatan için canını veren o muhteşem insanları anın. İşte o zaman ülkemiz için neler düşüneceğinizi merak etmekteyim. Cumhuriyet pek o kadar kolay kurulmamış ülkemizde. İki ayyaşın kaleme aldığı bir anayasa değil ortaya konulan. Yılların tecrübesi ile Afrika, Asya ve Avrupa ülkelerinde görüp, hayatı boyunca 4000'den fazla kitap okuyarak, birkaç lisan öğrenerek, birkaç kitap yazan bir Mustafa Kemal'in bağımsızlık öyküsüdür 'Türkiye Cumhuriyeti Devleti.' Cumhuriyetimizin kuruluşunda Türkiye Büyük Millet Meclisi, o tarihteki tecrübe ile yazılan bir Anayasa koymuş ortaya. Bu anayasanın, ülkemizin kilit taşlarından biri olduğuna inanmaktayım. Anayasamızın ilk dört maddesi konusunda Ata rahmetli, değiştirilmesi teklif bile edilemez diye damgasını koymuş bu Anayasamıza. Geçtiğimiz son 20 senede bu ilk dört maddesini kaşıyan bolca siyasetçiyi, ve cemaat liderlerini ekranlardan dinledik. Türkiye Cumhuriyeti'nin 'Şeriatla' yönetilmesini isteyen meczupların varlığını unutmamamız gerekir. Bu sapkınların mutlak bir yerlerden kuvvet aldıkları hepimizce malumdur. Anayasamızın 1. Maddesi Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğunu ifade eder. 2. Maddesi de, Cumhuriyetin niteliklerinden bahseder. Bu ifadeleri belki unutmuşuz diye burada tekrar ifade etmek isterim. Madde 2: 'Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, DEMOKRATİK, LAİK ve SOSYAL bir HUKUK Devletidir.' Bu madde konusunda hiçbir tereddüdüm bulunmamaktadır. Üçüncü madde ise aynen şunu ifade etmektedir. Madde 3: Türkiye Devleti, Ülkesi ve Milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen beyaz ay yıldızlı, al bayraktır. Milli Marşı, İstiklal Marşı'dır. Başkenti Ankara'dır. Madde dörtte ise şöyle der. Madde 4: Anayasanın 1. maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2. maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. madde hükümleri değiştirilemez, değiştirilmesi teklif bile edilemez. Bu ifadelerden kim veya kimler rahatsız olur anlamakta güçlük çekmekteyim. Ancak Anayasamızda öyle bir cümle var ki, bazı insanların bunu çok dikkatli okuması gerektiğine de inanmaktayım: 'Hiçbir kimse veya organ, kaynağını Anayasa'dan almayan Devlet yetkisi kullanamaz.' Bu cümle ile Anayasa, ülkeyi idare edenlerin dikkatini bu cümleye çekmektedir. Atatürk’ün bu cümleyi neden anayasanın içine koydurduğunu bu günlerde çok iyi anladığımızı düşünmekteyim. Hani Gençliğe Hitabesinde kullandığı bazı ifadelerinde Atatürk, ileriyi nasıl da görmüş diye hayret ediyoruz ya, işte öyle bir durum. 'Memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler.' Atatürk’ün, Osmanlı Devleti tarihini çok iyi incelemiş olduğuna inanıyorum. Osmanlı'nın neden çürüyüp yok olma noktasına geldiğinin nedenlerini araştırmış olduğu muhakkak. Bu nedenle Cumhuriyet tarihimizin ilk yıllarında, 3 Mart 1924 tarihinde 430 kanun numarası ile çıkan kanunda, ülkedeki eğitim kurumlarının bütününün Maarif Vekaletine bağlanmasını öngörmektedir. Bir başka tarifle Tevhidi Tedrisat Kanunu olarak bilinen bu kanunda, Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasının alt yapısını oluşturur. Ne kadar da doğru bir karar. Osmanlı Devletini çürüten de Cemaatler, Tarikatlar, Tekkeler ve Zaviyeler değil miydi? Yavuz Sultan Selim'in Şam seferinden dönüşünde, Şam'da bulunan Tarikat ve Tekkelerin şubelerinin İstanbul'da açılmasına izin vermesi ile Tophane ve Fatih semtlerinde daha sonraları Üsküdar'da bu tekkelere izin verilmişti. Sadece İstanbul'da 445 tekkenin faaliyette olduğu bilinmekte. Genç idealist bir Kaymakam Miraç Akbulut. Ordu ilinin Korgan kasabasının Kaymakamı. Atatürk'ün devrimlerine sımsıkı bağlı, gururlu, bayrağına saygılı. Sözünü sakınmayan, düşüncelerini toplum önünde çekinmeden ifade eden idealist. 29 Ekim 2021 tarihinde çok güzel bir konuşma ile Atatürk ve silah arkadaşlarının getirdiği devrimlerden ve bilhassa Tevhid-i Tedrisat kanununu överek yaptığı konuşmada, 'Ey Millet, iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti Şeyhler, Dervişler, Müritler, Meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat medeniyet tarikatıdır.' diye ifadede bulunmuş. Bunun neresi yalan veya yanlış? Topluma yaptığı bu konuşmada, sizce, görevinin sorumluluğu yok mu? Bu genç Kaymakam'ı Kubilay'a benzetmekteyim. Cumhuriyete sıkıca sarılmış bir bürokrat. Ne yazık ki Ordu'da bulunan tarikatın baskısı ile Vali, bu genç Kaymakam'ı görevden uzaklaştırmış. Kubilay'ları yıldıramadınız, cepkeninize sığmadı. Miraç'ları mı susturacaksınız diye bir sözüm geldi, söyledim hem nalına hem mıhına.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|