|
MUĞLAKategori: Nalına Mıhına | 0 Yorum | Yazan: Metin Atamer | 04 Ekim 2023 10:38:40 Muğlalı Yaz tatilimi Bodrum dolaylarında, Turgutreis kasabasının Kadı Kalesi diye adlandırılan bir beldesinde geçiririm. Ankara’dan yola çıkıp kimi zaman Denizli ilinde konaklar, ecdadımın yaşadığı toprakları gezerim. Kimi zaman akrabalarımızın yaşadığı eski Delikli Çınar yöresindeki evlerin bulunduğu, şimdi ise büyük şehir parkının orada bir çay içip, geçmiş tarihi düşünürüm. Denizli’den sonra Honaz dağı, Tavas, sonra Kale isimli kasabalardan geçip dağdan indiğimizde, önemli bir şehre geliriz: MUĞLA.
Bu şehrin benim için iki önemi vardır. Birincisi seneler önce rüzgar enerji santralları konusunda Muğla’daki üniversitede seminer verip, rüzgar enerji santrallarına bir kapı açmıştım. Bu kapıdan ilk geçenler tedirgindi, yatırım yapmak için bu enerjinin güvenilir olmasını aradılar. Anayasa ve yasalarda bazı engeller vardı ve bu engelleri çok zor da olsa aşmasını bildiğimiz için, MUĞLA isminin bende özel bir yeri vardır. İkinci önemi ise bir 1882'de Muğla'da doğan Mustafa Paşa’dan dolayıdır. Mustafa 1901 yılında harp okulunu bitip 1904 yılında ise Harp Akademisini tamamlayan genç bir subaydı. Muğla doğumlu olduğu için kendisine Muğlalı Mustafa denilmişti. Akademiyi bitirmesinin hemen ardından Balkan savaşına gönderilmişti. Balkan savaşından döndüğünde 1. Dünya Savaşı çıkmış, Muğlalı Mustafa Adana bölgesi komutanlığı Kurmay Başkanlığına atanmıştı. Her gittiği yerde önemli başarılara imza atan bir subaydı. Muğlalı Mustafa daha sonra Teşkilatı Mahsus’da görev almıştı. Bu teşkilatın devamı sayılan Zabitan Gurubu kuruluşunda da bulunmuştu. Bu teşkilata bir müddet sonrasında YAVUZ gurubu olarak yeni ad verilmişti. Kurtuluş savaşı sürecinde 1922'de Albaylığa terfi etmiş ve Tümen komutanı olarak görev almıştı. Orduda bu dönemde terfi işlemi belki zorunluluktandı. 1927 yılında Tüm Generalliğe terfi ettirilmişti. Soyadı kanunu çıkınca Muğlalı soyadını almıştı. Muğla doğumlu bir asker olarak ülkesine vermiş olduğu hizmetler, saymakla bitmez. Hepimizin bildiği Menemen’de yaşanan bir olay vardır: KUBİLAY olayı. Genç teğmen elinde kurusıkı mermisi olan bir tabanca ile devlete isyan eden yobaz gurubunu durdurmak ister. Yobaz gurubunu yönlendiren Derviş Mehmet, Kubilay olayında Cumhuriyete karşı başı çeken asilerden biriydi. Genç Teğmen Kubilay’ı öldürmüşler ve başını kesmişlerdi. Ancak gelen birlik bu isyanı bastırmıştı. Asilerin arasında vurularak yakalanan Derviş Mehmet de vardı. Derviş Mehmet’in torununun kim olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Bir ara Meclis Başkanlığı bile yapmıştı. Olayın sonrası yakalanan yobazlar, kurulan Divan-ı Harp’te yargılandılar. Divan-ı Harp başkanlığında, yine ülkesine bağlı bir Paşa’ya görev verilmişti: Mustafa Muğlalı. Bu yobaz asilere idam cezası verilmiş, ceza hemen infaz edilmişti. Mustafa Muğlalı paşa daha sonra 1. Ordu Komutanlığına atanmıştı. Birkaç kez Askeri Şura üyeliği yapmıştı. Mustafa Muğlalı Paşa, 3. Ordu komutanı iken, doğu sınırlarımızda meydana gelen ve eşkıyanın yönettiği birçok olaylarda, halkın mallarının gasp edilip İran ve Irak’a götürülüp satılmasını durdurmak amacıyla, yöre halkının mal ve can güvenliğini sağlamak için, sınırda kıstırılan Kürt kökenli 33 eşkıyayı öldürmüştü. Bu olaydan sonra bölgede sükunet sağlanmıştı. 20 Aralık 1943 senesinde Van’da cezaevinde yatan bir mahkum, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderdiği bir dilekçe ile bu olayın incelenmesini istemişti. Mareşal Fevzi Çakmak bu konuyu, Genel Kurmay Başkanı olarak reddetmişti. ‘Ordu Komutanı o günün koşullarında gereğini yapmıştır. Memleketin yüksek menfaati için gerekli tedbirleri almıştır. Görevini yerine getiren bir Komutanı soruşturamam‘ diye tavrını ortaya koymuştu. 1950 seçimleri için yeni kurulan Demokrat Partinin, konu üzerine gitmesinin tek nedeni, Kürt kökenli oyların peşine düşmek için konuyu kaşımasıydı. Mustafa Muğlalı Paşa 1947'de emekli olduktan sonra, Meclis Araştırma komisyonu tarafından dava açılmıştı. 1943 yılının şartları dikkate alınmadan, 1947 senesi koşullarında yapılan bu alçak yargılama karşısında, Muğlalı Paşa bütün sorumluluğun kendisine ait olduğunu söylemişti. ‘Subaylara emri ben verdim, onların herhangi bir suçu yoktur. Ülke menfaatlerini korumak suçsa, bütün suç benim’ demişti, Muğlalı Paşa. Hakimin ‘Ya emrinizi yerine getirmeselerdi ne yapardınız?' diye sorduğu soruya Paşa sert bir şekilde ‘O eşkıyaları kendim vururdum’ yanıtını vermişti. Muğlalı paşaya önce idam cezası daha sonra 20 yıl hapis cezası verilmişti. Bu durum Muğlalı Paşanın çok ağırına gitmişti. Hayatını vatanı için mücadelede ortaya koymuş olan bu mümtaz askerin, Kürt kökenli seçmenlerin oyları için feda edilmiş olması büyük bir haksızlıktı. Bu duruma dayanamayan Mustafa Muğlalı Paşa 11 Aralık 1951'de cezaevinde ölmüştü. Askeri Yargıtay, Paşa için verilen kararı bozmuştu. Yeniden duruşma yapılmış ve iade-i itibar edilip Mustafa Muğlalı Paşa'nın büstü, Genelkurmay binasında Türk Komutanlar heykelleri arasında layık olduğu yeri almıştı. Muğlalı Paşam siyasetin kurbanı olmuştu. Tıpkı Silivri’de aylarca tutuklu olarak kalan, kanıtsız, delilsiz, suçsuz yatan değerli komutanların uğradığı haksızlıklar gibi. Gün gelecek bu komutanların da itibarları iade edilecek ama bir konunun iyi bilinmesi gerek: Ne siyaset askeri teamüllere karışmalı, ne de asker siyasetin oyunu olmalı, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına."**
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|