Bir türkü var, sözleri Kahraman Maraş’lı Abdurrahim Karakoç adlı şairin, sevdiği kadına yazdığı bir şiirden. Mihriban. Aslında bu şairin sevdiği kişinin ismi Mihriban mı, kimse bilmemekte. Kendi akrabaları bile bilmemekte. Yörede yaşayan bir kadın mı yoksa başka bir ortamda gördüğü bir kadın mı? O da bilinmemekte.Kahraman Maraş’ı iyi bildiğimi düşünürüm. Kahraman Maraş’ta insanların tenleri esmer, saçları çoğunlukla siyah veya koyu kahve rengidir. Yalnız şiirin ilk satırında der ki ‘sarı saçlarına deli gönlümü, bağlamışım çözülmüyor MİHRİBAN‘.
Abdurrahim Karakoç’un akrabaları bile sarı saçlı kadının kim olduğunu bilmediklerini söylemekteler. Ancak bu şairin sevdiği kadınla karşılıklı şiir gönderdiklerini düşünürler. Bu türkünün bir çok hikayesinin dillerde dolaştığı söylense de, yakınları hiçbir hikayenin doğru olmadığını söylemekteler. Ben de bir kadına yazılmış bir şiir olduğuna inanıyorum amma bu kadının Kahraman Maraş’lı olmadığına adım gibi inanmaktayım. Birbirlerinden ayrı oldukları da şiirde anlatılmakta.
‘Ayrılıktan zor belleme ölümü, görmeyince sezilmiyor Mihriban’ . Şiirin sözleri içinde, bu aşıkların birbirilerinden ayrı kaldıklarını okumaktayız. Birbirlerine hasret olduklarını dile getiren yürek yakıcı sözler.
‘yar deyince kalem elden düşüyor, gözlerim görmüyor , aklım şaşıyor’ Mihriban. Ne kadar gerçekçi bir ifade, Mihriban’dan haber geldiği anda, şairin elinin ayağına dolaştığını anlatmakta. Şairin sevdiği kadına sırılsıklam aşık olduğu açıkça belirtilmekte, ancak karşılık bulup bulmadığı da meçhul.
‘Lambada titreyen alev üşüyor, aşk kağıda yazılmıyor Mihriban ‘. Doğru söylemekte şair, insan aşkını kağıda nasıl yazsın , şiir bile bazı aşkları tarifte yetersiz kalmakta, sevdiğine haykırması gerekir sevgisini. Karşılıklı veya karşılıksız bir sevginin ilacı olmadığını söylemekte şair.
Hani, eskilerde kız sevdiği erkek için hasta olup yatağa düşermiş, sevmediğine verdiklerinde de, kara sevda hastalığından eriyip, ölüp gidermiş. İşte durum böyle bir durum olsa gerek. ‘Tabiplerde ilaç yoktur yarama, aşk deyince ötesini arama, Mihriban’
En önemlisi de, şiirin son satırındaki gerçeği okuduğunuzda, insanı bir hüzün sarmakta. Çok da güzel anlatmış sevgisinin ve aşkının sonsuz olduğunu . ‘Her nesnenin bir bitimi var ama, aşka hudut çizilmiyor Mihriban. ‘
Bu türküyü her dinleyişimde düşüncelerim, beni alıp götürmekte. Aklıma her nedense yıllardır üzerinde konuştuğumuz ‘DEMOKRASİ’ kelimesi gelir. Bu kelime ile bir kadın figürü gözlerimin önünde durur. Uzun sarı saçları, kadın vücudunu belirleyen bir elbisesi olan, yerlere kadar uzanan entarisi yanında, bir elinde adaleti simgeleyen hassas terazi, diğer elinde ise normalden çok daha büyük olarak sergilenen kılıç figürü, sol ayağı adım atmaya hazır bir şekilde önde ve gözleri bezle bağlanmış olarak temsil edilir.
Hani şiirde de belirtilmekte, ‘Sarı Saçlarına deli gönlümü bağlamışım çözülmüyor’ diyerek demokrasiye olan aşkını dile getiriyor diye düşünürdüm, kimi zamanlar. Aslında tam da konuyu simgeleyen sarı saçlı kadın da burada mevcut derdim.
Demokrasi’yi simgeleyen kadın figüründe gözler bağlı. Şiirde anlatıldığı gibi bir durum; ‘Ayrılıktan zor belleme ölümü, görmeyince sezilmiyor Mihriban’ . bir sonraki satırda da aynı ifadeyi destekler bir durum var,’Yar deyince kalem elden düşüyor, gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor, Mihriban. ‘
Bir alevin titreyerek üşümesini , Demokrasi’nin ışığı olarak düşünürüm. Hani bazı şeyleri ifade etmekte zorlanırsınız ya, Demokrasinin de bunlardan biri olduğuna inancım tamdır. Hani onu kağıda yazsanız nasıl ve ne ile ifade edeceksiniz ?
Demokrasiden anlamayan bir kişi için kağıda yazmanızda fayda yoktur. Zaten onu okumaz, okusa da anlamaz, Mihriban .
Her nesnenin bir bitimi olduğu gibi demokrasiden anlamayanlarında bir bitimi olacak bir gün. Onlar da bu türküyü dinlerken, söylerken de, içeriğine saygı gösterecekler, sözleri yazan Abdurrahim Karakoç ve bu dizileri besteleyen Musa Eroğlu’nu da anacaklar ama ne zaman, diye bir sözüm geldi söyledim Hem Nalına Hem Mıhına.