|
|
“BİZE BİR SOSYALİST PARTİSİ LAZIM”Kategori: Makale | 0 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 05 Haziran 2023 07:44:48 Nadir Nadi’nin 10 Ağustos 1947 tarihli Cumhuriyet’te yayınlanan “ Bize bir sosyalist partisi lâzım” başlıklı başyazısını aynen aktarmak istiyorum, bu zarlı zorlu zamanlarda belki bir işe yarar umuduyla. Kim bilir?: "Geçen gün matbaaya bir işçi vatandaş geldi ve bize ha¬linden şikâyet etti : Bakırköy Bez Fabrikasında usta imiş. Üç çocuğu, bir karısı bir de kendisi evde beş nüfusmuşlar. Vergiler çıktıktan sonra ayda eline geçen para yüz otuz lira. Onu da fazla mesai yap¬mak, pazar günleri de fabrikaya gitmek suretiyle kazanabiliyor. Son derece kıtkanaat yaşadıkları halde, ev kirası için bu paranın ancak yirmi lirasını ayırabiliyorlar. Fabrikaya civar bir yerde bulup başlarını soktukları evin sahibi bir punduna getirip bun¬ları sokağa atmış.
Zavallı adam nereye gitsin ? Şehrin uzak yerle¬rinde ev arıyamaz, işine yakın oturmak lâzım. Hava parası veremez, kazandığı para geçimlerine bile yetmiyor. Çaresizlik içinde tutmuş, boş arsalardan birine bir ‘gecekondu’ evi (1) oturtmuş. İşçi vatandaşı dikkatle dinlerken, daha ziyade, onun vaziye¬tini düşünüyordum. Ambalaj sandıklarını birbirine ekleyerek boş bir tarlaya konduruverdigi o kümes bozması eve dokunulmazsa bizim¬kinin keyfine pâyan olmayacaktır. Günde kaç saat çalışıyor ? Eline geçen parayı ne pahasına kazanıyor? Oturduğu yerin sıhhi şartları ne merkezdedir? Sürdüğü hayatla harcadığı beden gayreti arasındaki nisbet nasıldır? Bunları hesaba bile katmıyor. O her şeye rağmen halinden memnun olacak, Tanrısına şükürler edecektir, illâ ki şu gecekonduyu yıkmasınlar. Çünkü o zaman sokaklara düşmek, işten güçten olmak, kara sefalet içinde çoluk çocuk aç kalmak, hastalan¬mak, ölmek var. Vatandaşın acele ricasını arkadaşlar gazetede yerine getir¬diler. Hadise, umumi bir derdimizin ifadesi sayıldığı için zaten gündelik mevzulardandır. Bu hususta yazı yazanlar, söz söyleyen¬ler çok oldu. Belki gecekondu evleri yıkılmayacak, oralarda barı¬nan insanlar bütün bütün açıkta kalmaktan kurtularak, hiç değilse şeklen bir çatı altında yaşayabileceklerdir. (Şehir Tiyatrosunun dekorları herhalde gecekondu evlerinden daha sağlam olmalıdır). (2) Fakat mesele orada değil. Milletimizin sosyal dertleri üze¬rinde kafa yormak vazifesini taşıyan bizler hâdiseyi dar çerçeve¬sinden çıkarmak, onu bütün çıplaklığı ile ortaya koymak zorundayız? İleri demokrasiye geçtik. Memlekette söz ve fikir hürri¬yeti var, diyoruz. Siyasi partilerimiz iki yıldan beri birbirleri ile şiddetli bir mücadele halinde yaşıyorlar. Sanki bir taraftan muhafazakârlar, öteden sosyalistler, varlık yokluk kavgasına atıl¬mışlardır. Cemiyetimizin ana davaları ortaya konmuş, bunlar üzerin¬de amansız bir savaş başlamıştır, sanabilirsiniz. Heyhat ki sıra henüz oraya gelmekten çok uzaktır. Karşıdan seyrettiğimiz, kazan istemeyerek içine girdiğimiz kavga şekle ait¬tir, hukukidir. DP’nin (Demokrat Parti’nin) (haklı olarak) savunduğu prensipler yürür¬lüğe girdiği zaman bu iki büyük siyasi teşekkül (DP ve CHP) arasında hemen de hiç fark kalmayacaktır. Yani bizim işçi vatandaş burnundan ter damlıyarak günde on saat, on iki saat çalışmak pahasına (pazarlar dahil) gene ayda yüz otuz lira kazanacak, çocuklarını nerede barındıracağını gene acı acı düşünecek ve sıhhat şartlarından mah¬rum bir damaltı bulursa gene haline şükredecektir. Tek parti zamanında, işçilerin ve umumiyetle çalışarak yaşayanların hakkını korumak vazifesini tabiatile o tek parti üzerine almıştı. - Sınıfsız, ayrılıksız bir milletiz ! diyorduk. Bunu derken de, eğer kendimizi aldatmak istemiyorsak, bir (telif-i beyn) [arabulma, uyuşturma] metoduna sığındığımıza inanıyorduk. İçtimaî realitenin (toplumsal gerçeğin) içinde iktisadî sınıfları inkâr etmeğe elbette yer yok¬tur. Sınıfları kabul edince de onlara kendi menfaatlerini savunma imkânını vermek demokrasinin ve hürriyetin birinci şartı olur. Tek parti rejiminin bizde işçi durumuna yeter derecede fayda temin edemediği görülmüştür. Bakırköy Bez Fabrikası, Sümerbank’a bağlı bir devlet müessesesidir. Orada çalışanların hali böyle olur¬sa, husûsi müesseselerdeki işçileri kim himaye edecektir ? Sovyet Rusya’nın elinde bir taarruz (hücum) silâhı kılığına giren komünizm, bir sınıf ideolojisi olmaktan çıkmıştır. Yurtta komünist partisine çalışma imkânı vermek, Türk Milletini, işçisi ve çiftçisiyle toptan Moskoflara takdim etmekten farksızdır. (3) Fakat çalı¬şan vatandaşların hakkını koruyacak bu uğurda açıkkalble mücadele meydanına atılacak temiz bir siyasi teşekküle de şiddetle ihtiyacı¬mız vardır. Bize kalırsa ikinci enternasyonal tipinde bir sosyalist partisi Türkiye’nin iktisadî ve içtimai kalkınması bakımından çok faydalı, hatta lüzumlu bir organizma sayılmalıdır. İlk adımda iktidara geçmeyi kendine hedef edinip de opportunist bir politika gütme¬diği takdirde, böyle bir parti, bütün çalışan Türk vatandaşlarını bir ülkü etrafında birleştirmek, onların devlet veya ferdler elinde istismar edilmesini önlemek, kültürlerini ve içtimaî değerlerini artırmak, netice itibarı ile de saadetlerini temin etmek hususunda birinci derecede bir rol oynayabilecektir. Aksi takdirde, denize düşenin yılana sarılması ihtimalini unutmayalım.” Aradan neredeyse tamı tamamına 76 yıl geçmiş, dile kolay tam 76 yıl. Nadir Nadi’nin yazdıklarının tümüne veya bir bölümüne katılıp katılmamak birimizden diğerine değişebilir. Ama başyazısında ilgi çekici nokta işçiyi ve genel olarak işçileri ilgilendiren bir konuyu, konut sorununu gündeme getirmesi ve çözüm önermesidir. En açık ve en basit biçimiyle işçilerin başa bela dertlerinden biri elle tutulur, gözle görülür bir yönüyle ortaya konulmaktadır. Nadi’nin kurulmasını önerdiği sosyalist partinin sadece konut yapımıyla ilgilenmesini arzuladığı izlenimini vermesi elbette bir parça safça. Ama işçi meselesiyle telafuzu bile sorunlu sosyalist kelimesini yan yana getirmesi ve sosyalist parti kurulmasının gerekliliğini yazması takdir edilmeli. O gün olduğu gibi 76 yıl sonra bugün de işçi istekleri arasında ev sahibi olmak öncelikle geliyor. Sadece o kadar değil. Dahası da var, gelin hep birlikte işçiyi dinleyelim : İşçi iş istiyor. Çalışmak. Ekmek parasını kazanmak. Baba evine ekmek götürmek istiyor. İşçi sevgilisini koluna takıp sinemaya gitmek, Leyla’sına bir gazoz ısmarlamak istiyor. Belki bir çay ve bir simitle karınlarını doyurmak istiyor. Belki bir kuru fasulya pilav. Belki bir kebab. Belki Köprü üstünde balık ekmek. Belki mercimek çorbası. Belki bir börek. İşçi evlenmek istiyor. Düğünüyle. Halayıyla. İşçi başını koyacak bir dam altı, bir ev, bir konut istiyor. Mümkünse bahçe içinde bir ev istiyor. Hafta içinde iş sonrasında ve hafta sonlarında bostanıyla ugraşmak, doğayla içli-dışlı olmak istiyor: Domatesini, biberini, salatalığını bizzat yeşertmek, bizzat yetiştirmek istiyor. Belki kırmızıya ve yeşile meraklı küçük oğlu Ramo ile. Geçenlerdeki bir rüyasında bostanında yetiştirdiği domatesi tartmış tam 333 gram gelmesine ne çok şaşırmıştı. Rüyalarımız yalan söylemezler. İşçi AVM’ye gittiğinde filesini doldurmak istiyor. Yoğurdunu, ayranını, peynirini, kavurmasını, reçelini, salçasını evinde bizzat üretiyor. Pestilini, sucuğunu da. İşçi çocuklarının karnını doyurmak, onlara kalem, kağıt, defter, çanta, Leman, çizgi roman, Jules Verne, Emile Zola, Victor Hugo, Yaşar Kemal, Sait Faik, Orhan Kemal, Orhan Veli, Nâzım Hikmet, Adnan Yücel, Nihat Ziyalan, Erol Zavar, Deniz Günal, Yılmaz Güney, Mehmed Uzun, Orhan Pamuk, Abidin Dino almak istiyor. İşçi ana ve babasına ve eşine ayda yılda bir allı morlu, sarı kırmızılı ve lacivert ve saman sarısı bir giysi hediye etmek istiyor. İşçi herkesler gibi yaşamak ve herkesler gibi ölmek istiyor. Arkasından “İyi adamdı”, “çalışkandı”, “yurtseverdi”, “aielesine çok bağlıydı”, “büyük oğlunu çok tutardı”, “çocukluğunda futbol oynamışlığı bile vardı”, “kararlı ve inanmış bir sosyalistti” denilmesini istiyor. İşçi olmak kolay değil. İşçi bütün parçalarını biraraya getirmiş, küsenleri barıştırmış, gidenleri yeniden toplamış, en iyi biçimde birleşik, imece yöntemiyle çalışan, üreten ve yaratan hakiki bir ve tek sosyalist partide sempatizan, militan, yönetici, belki genel sekreter, belki başkan, milletvekili adayı, belki milletvekili, belediye meclisi üyesi, il özel idaresi üyesi, mahalle muhtarı olmak istiyor. Açın yolları işçi(ler) geliyor. İşçi seçimleri kazanmak, iktidara gelmek istiyor. Yiğitçe. Sözüne sahip. Dediğini yapan. Vaatlerini bir bir gerçekleştiren. Tunceli’deki, Diyarbakır’daki oy oranlarını gördünüz mutlaka. İzmir, İstanbul ve Ankara’dakileri de. Trakya’dakileri, Eğe’dekileri, Akdeniz’dekileri de. Ve diğerlerini de. Bu umut bizim. Umut sürüyor. Evet umut sürüyor. İşçi daha iyi bir rejim kurmak istiyor. Alımlı. Çocukları arasında ayırım mayırım gözetmeyen. Özgürlüğün püfür püfür estiği bir rejim. Kadınların eşit, harbiden serbest olduğu bir rejim. Kadınlarımıza ve erkeklerimize ve çocuklarımıza ve torunlarımıza yakışan. Safları sıklaştırmanın tam zamanıdır. Halaya durmanın da. Yırlamanın da. Umutlarmızla. Yarınlarımızla. Mümkün. NOTLAR (1) II. Dünya Savaşı sonrasında konut sorununun o zamana dek görülmemiş boyutlara ulaşması gecekondu olgusunu yaşamı¬mıza getirmiştir. O yıllarda belediyeler gecekonduları yıktırma kararı almakta, yıkıma giden görevlilerle yoksul gecekonducular arasında çatışmalar çıkmaktadır. 1940’larda gecekondu olgusu yeni olduğundan basında “ gece kondu”, “ gece¬kondu evi”, “ gecekondu” gibi değişik yazım biçimleri dikkat çekiyor. Zaman içinde gecekondu yazım biçimi kabul edilecek ve sadece bu biçimde yazılacak. Konut sorunu sürecek. Maalesef günümüzde de sürüyor.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|